folder Tahribat.com Forumları
linefolder Derin Konular
linefolder Atatürk Ve "MU" Uygarlığı...



Atatürk Ve "MU" Uygarlığı...

  1. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    herseysanal
    herseysanal's avatar
    Kayıt Tarihi: 13/Şubat/2006
    Erkek

    Bu konuda ilk ciddi araştırmayı yapanın Atatürk olduğunu biliyormuydunuz?

    Bir laf vardır hoşuma giden "Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayın"..demekki daha çok öğreneceğimiz var..

    Işık yüzlü bir hanımefendi... 90 yıllık bir hayat... Muazzez İlmiye Çığ... Cumhuriyet'te Ayça Tezer soruyor... İşte söyledikleri... Can kulağı ile dinlenilmeli...
    "Atatürk bize bir yol açmıştı. Batı'yı taklit etmeden, ama örnek alarak modernleşmemizi istiyordu. Ama onun ardından her şey tersine döndü."
    Evet, değerli Çığ, aynen öyle oldu. Batı'yı taklit ettik, ama örnek almayı terk ettik... Yaptıklarını değil, dediklerini yaptık... Onlar da çıkarlarına ne uygunsa bize onu yaptırdılar.
    Hocamız umutlu..."Bakıyorum gayet akıllı, ülkemizi düşünen çocuklar yetişiyor. Onları ülke sevgisine, Türklük araştırmasına yönlendirmek gerekiyor." Bunlar bilgece sözler...
    Şimdi değerli bilginimizin şu sözlerine de derinden ve uyanık bakalım: "1920'lerden sonra Pakistan ve Hindistan'da İndus kültürü bulundu. Burada bulunan yazılar uzmanlar tarafından okunamadı. Çünkü dil, mühür damgaları gibi simgelerden oluşuyor. Ben o yazıları Etrüks ve Orhun yazılarıyla karşılaştırdım. İşaretler birbirinin aynısıydı. Acaba onlar Türk yazısının bir başka çeşidi miydi? Acaba Sümerlerle onlar arasında bir bağlantı var mı?"

    YA KAZIM MİRŞAN
    Muazzez İlmiye Çığ 90 yaşında. Kazım Mirşan da seksenini geçti. Eskişehir Yazılıkaya'da yaptığımız törende tepeye çıkarken genç bir bozkurt gibi tırmanıyordu. Heyecanlıydı, sevinçliydi. "Okunamıyor" denilen yazıları okumuştu ve Türkçe olduğunu ortaya koymuştu...
    Kazım Mirşan Hoca, Romanya'daki Attila hazinesi yazıtları, Proto-Bulgar yazıtları, Sırbistan'daki Vinça-Tartaria yazıtları, İtalya ve Avusturya'daki Etrüks yazıtları, Fransa'daki Glazel yazıtları, Başkurdistan yazıtlarını okudu... Bunlar Türkçe idi... 2002'nin onuncu ayında İsveç'e gitti ve İskandinavya yazıtlarını okudu. Bunlar da Türkçe...
    Bunlar binlerce yıldan bu yana Türklerin sadece Asya'da değil, Avrupa'da da uygarlık kurmuş olduklarını gösteriyor.

    ATATÜRK VE MAYALAR
    Peki... James Churchward'ın "Batık Kıta Mu Uygarlığı"na ait dört cilt halinde yayınlanan eserinde 12.000 yıl önce Asya ve Avrupa'yı Uygur İmparatorluğu'nun yönetmiş olduğu görüşüne ne dersiniz?
    Uygurlar Mu İmparatorluğu'nun devamıydı... Mu'lar ise insanlığa uygarlığı öğreten millet... Mayalar ise Mu'ların devamı...
    Atatürk'ün Mu ile ve Mayalarla ilgilendiğini biliyorsunuz...
    Mayaların dillerinde çok çok Türkçe söz olduğunu Atatürk biliyordu. Bir meraklı emekli paşayı Meksika'ya maslahatgüzar olarak gönderdiğini ve ona Mayaları inceleme görevi verdiğini ve Tahsin Paşa'nın soyadını da Mayatepek yaptığını da biliyor muydunuz? "Tepek" Mayaca'da "tepe" demek...

    Bakınız manzaraya...
    Mu ilk uygarlık... Devamı Uygurlar... Kazım Mirşan "Ön-Türkler" diyerek ve yazıtları okuyarak boşluğu dolduruyor... Sümerler yedi bin yıl önce... "Tarih Sümer'le başlar" diyenler var. Muazzez İlmiye Çığ, Sümerlerin Türk olduğunu biliyor. Atatürk de...
    Sonra Sakalar, Hunlar, Göktürkler ve devamı... Ne demişti ulu ata Bilge Kağan:
    "Üstte mavi gök, altta yağız yer yaratıldığında ortasında insanoğlu yaratılmış. İnsanoğlunu yönetsin diye Atam Bumin İstemi Kağan yaratılmış."
    Ne yapmış Bumin Kağan? Önce Türk'ü Töre'ye göre yeniden kurmuş... Atatürk'ün yaptığı da bu idi...
    Şimdi yapılması gereken ne? Atatürk'ün Türk'ünü bilmek ve Töre'ye göre yeniden düzenlemek

    İnsanlığın Anayurdu Mu Uygarlığı ve Anadolu

    Gülfer Ülgentay
    GİRİŞ
    Batık Uygarlıkları incelediğimizde; bildiğimiz ya da bize şimdiye kadar ders kitaplarında anlatılan resmi tarihin birçok eksiklikleri hatta yanlışları olduğunu görebiliyoruz. Batık kıta Mu’nun keşfedilmesiyle birlikte insanlığın ve dünyamızın tarihimine daha farklı bir gözle bakmak zorunda kalıyoruz. Geçmişimizin ya da dünyamız üzerinde yaşamış olan uygarlıkların, bilinenden çok daha eski olduğunu ve bu uygarlıkların; gelişmişlik düzeyi, kullandığı eşyalar v.s. gibi birtakım arkeolojik bulgulardan çok daha önemli “ezoterik” bilgilere sahip olduğunu görebilmekteyiz. Bu sebeple, Mu Uygarlığının günümüzdeki tarih anlayışından daha derin bir anlayışla ele alınması gerekmektedir.
    Üzerinde yaşadığımız Anadolu toprakları birçok uygarlığın beşiği olmuştur. Ayrıca Anadolu’nun güneydoğusundaki Mezopotamya bölgesinde kurulan Sumer, Babil, Asur gibi önemli uygarlıklarla da sürekli bir etkileşim içinde bulunmuştur. Ancak bilinen tarihin biraz daha derinlerine inip baktığımızda (özellikle Anadolu’da) bugüne kadar pek dikkate alınmamış Batık Uygarlıklarla Anadolu arasındaki bağlantı oldukça dikkate değerdir.
    Ezoterik bilgilerimize göre Doğu ve Batı uygarlıklarının iki ana kaynağı vardır. Bunlardan biri “Atlantis” diğeri de büyük Anavatan “Mu Uygarlığı”dır. Batık Mu Uygarlığı konusunda elde mevcut belgeler o kadar birikmiştir ki, bu belgelere dayanarak dünya beşer tarihinin geçmişi yeniden yazılsa, kuşkusuz pek çok şey değişecektir.
    Bu büyük kıtanın varlığını kanıtlayan belgelere genel olarak baktığımızda şunlara rastlarız: Hindistan, Çin, Burma, Tibet ve Kamboçya’da bulunan çeşitli yazılar, kitaplar; Naakal tabletleri, kitabeler ve efsaneler; Yukatan ve Orta Amerika’da bulunan eski Maya yazıtları, tabletler, semboller ve efsaneler; Pasifik adalarında özellikle Tahiti, Samoa, Tonga, Cook gibi adalarda bulunan arkeolojik kalıntılar; Meksika ve Meksiko City yakınlarında bulunan taş tabletler; Kuzey Amerika’da bulunan ilkel Amerikalıların yazıları ve kitabeleri; eski Yunan filozoflarının kitapları. Bu belgelerden en önemlileri arkeologların da bilimsel belge olarak gördükleri pişmiş topraktan yapılmış tabletlerdir. Bu tabletlerdeki bilgilere göre; Mu Uygarlığı, Pasifik Okyanusunda varolan on binlerce yıl önce yeşermiş ve yaklaşık 12.000 yıl önce çeşitli depremler ve volkan patlamalarıyla birlikte sulara gömülmüş olan bir uygarlıktır. Atlantis kıtasıyla Mu kıtası hemen hemen aynı dönemde batmış olmasına rağmen Atlantis daha çok tanınır. Oysa bugünkü bilimsel bulguların ışığında, Mu kıtasının Atlantis’ten çok daha yaşlı bir kıta olduğunu, üzerinde yüz binlerce yıl pek çok kültürün oluştuğunu, bu kültürlerin Anakıtadan Atlantis ve diğer bölgelere yayıldığını ve Dünya tarihinde en az Atlantis kültürü kadar önemli bir yeri olduğunu öğrenmiş bulunmaktayız. J.W; Mu uygarlığının eldeki mevcut belgeler incelendiğinde 50.000 yıldan daha önce başladığını söylemektedir. Ve bu tarihi jeolojik araştırmalar da doğrulamaktadır.
    MU konusuyla Atatürk de ilgilenmiş, o dönemde birçok tarihçimizi bu konuda araştırmalar yapmak için görevlendirmiş ve New York’tan getirttiği Churchward’ın eserlerini bölümlere ayırtarak resmi ve özel kurumların 60 kadar çevirmenine kısa sürede tercüme ettirmişti. Atatürk bu çeviriler üzerinde önemle durup pek çok notlar alarak bu konudaki çalışmalarını sürdürdü. Ayrıca o dönemdeki tarihçilerimizden Tahsin Mayatepek’in Mu Uygarlığı ile ilgili Meksika’da yapmış olduğu araştırmalarının raporlarını da incelemiş ve koudan çok etkilenmişti. Atatürk, özellikle insanın yaratılışı, Mu’nun insanlığın anayurdu olduğu, ilk insanın orada yaratıldığı, Mu’nun batış nedenleri, göçleri, kolonileri; Orta Asya, Uygurlar ve Anadolu ile ilgili kısımların altlarını çizerek okumuş ve notlar almıştır. Bu şekilde Atatürk Türklerin kökenini araştırmaya yönelik daha pek çok çalışmalar yapmış, Türklerin Maya ve İnkalarla olan benzerliklerini bulmuştur. Atatürk’ün o dönemde dilimize çevirttiği J.Churchward’ın kitapları bugün Anıtkabir’de Atatürk’ün kitaplarının bulunduğu bölümdedir. (J. Churchward’ın elli yıllık araştırmalarını içeren MU uygarlığı ile ilgili dizi kitaplar Ege Meta Yayınları tarafından yayınlanmıştır. İlk çıkan kitap “Batık Kıta Mu’nun Çocukları” dır. İzmir,1999)

    MU UYGARLIĞININ KEŞFİ
    Mu Uygarlığını tanımamızı sağlayan ilk araştırmacı, İngiliz Albay James Churchward’dır. J.Churchward Mu ile ilgili ilk araştırmalarına Hindistan’da bulunduğu sırada başlamış ve elli yılı aşkın bir zaman içerisinde tüm dünyayı dolaşarak Mu ile ilgili pek çok belge elde etmiştir. Aslında pek çok kutsal kitapta ve pek çok kültürün mitolojisinde Pasifik Okyanusu’nda bir kıtanın yer aldığına, bu kıtanın üzerinde on binlerce yıl hüküm süren ileri bir uygarlığın yeşermiş olduğuna ve bu uygarlığın yozlaşarak yok olduğuna dair atıflar yer almaktaydı. Örn; Hintlilerin”Ramayana Destanı” nda, Maya Kutsal metinlerinde ve Mısır’ın Ölüler Kitabı’nda kısmen ya da açıkça Mu Uygarlığından söz edilmektedir. Fakat Mu Uygarlığını dini ve mitolojik kimliğinden sıyırıp, konuyu bilimsel bir temele oturtan ilk kişi J.Churchward’dır.
    Hindistan’da görevli bulunduğu sırada bir tapınağa konuk olan J.Churchward Batık Mu Uygarlığı hakkında ilk bilgilerini bu tapınaktaki arşivlerden edinir. Naga-Maya dili denilen, çeşitli şekillerden, sembollerden oluşan çok eski ve ölü bir dilde yazılmış olan bu tabletler Mu kutsal metinlerinden kopya edilmiştir. Naga-Maya dili Hindistan’daki arkaik sanskritçe olarak bilinen en ilkel Hint dilinden daha eskidir. J.Churchward Naga-Maya dilini bilen başrahipten bu ölü dili 2 yıllık bir çalışma sonunda öğrenir. Ve rahibin de yardımıyla bu tabletlerde yazılanları çözer. Burada yazılanlara göre, bu yazılar 15.000 yıl önce yazılmış olup Hindistan’a Mu’nun bilim rahipleri dedikleri “Naakaller” tarafından getirilmiş tabletlerdir. J.Churchward bundan sonra Güney Pasifik adalarına, Orta Asya’ya, Mısır’a, Sibirya’ya, Birmanya’ya, Avustralya’ya, Orta Amerika gibi daha birçok yerlere giderek Mu’nun varlığına ilişkin pek çok kanıt elde eder.
    J.Churchward’dan başka Amerikalı bir Jeolog-arkeolog olan William Niven da 1921-1923 yılları arasında yaptığı Meksika kazıları sırasında bulduğu 2600’ü aşkın tabletlerde Mu Uygarlığı’nın varlığına ilişkin geçerli kanıtlar elde etmiştir. Tabletleri inceleyen Carneige Enstitüsü uzmanları bunların gerçek tabletler olduğunu ve şimdiye dek bilinen hiçbir uygarlığa ait olmadıklarını açıklamıştır. Niven’in araştırmalarını duyan Churchward Meksika’ya gelerek bu tabletleri inceler ve bunların Hindistan’da gördüğü tabletlerdeki Naga-Maya diline çok benzeyen bir dilde yazılmış olduğunu görür. Bu tabletler bugün Meksika Müzesi’nde bulunmaktadır ve 12.000 yıl önce yazıldığı düşünülmektedir.
    Niven ve Churchward’ın bulduğu tabletler dışında Mu’ya ilişkin diğer bilimsel belgeler ise şunlardır:
    -Yukatan’da hazırlanmış eski bir Maya kitabı olan “Troano El Yazması”. Bugün British Museum’da bulunmaktadır.
    -Troano El Yazmasıyla aynı yaşta olan bir başka Maya kitabı “Cortesianus Kodeksi” ‘dir. Bugün Madrid Ulusal Müze’de bulunmaktadır.
    - Paul Schlieman tarafından Tibet’te bir Budist tapınağında bulunan “Lhasan Belgesi”
    -Yukatan’da Mu kıtası anısına inşa edilmiş Uxmal Tapınağı’ndaki Yazıtlar yaklaşık 12.000 yıl lıktır. Bu tapınakta “Geldiğimiz yer olan Batı ülkelerinin anısını korumak için inşa edilmiştir” diye kabartma yazılar bulunmaktadır.
    -Meksiko şehrinin 60 mil güneybatısında yer alan “Xochicalo Piramiti Yazıtları”. Bu piramit üzerindeki kabartma yazılara göre “Batı ülkelerinin yıkımının anısına” inşa edilmiştir.
    -Dr. Niven’in Alaska’da bulduğu Mu kıtası sembolleriyle işlenmiş bir totempol.
    -Platon’un “Timeus ve Critias” adlı eserinde batık kıtaya dair şu sözler geçer: “Mu ülkesinde 10 halk vardı.”
    Tüm bu belgelere dayanarak, özellikle Churchward’ın bulduğu tabletlerdeki yazılar ayrıntılı olarak “Dünya ve insanın yaratılışını ve insanın ilk zuhur ettiği yerin Mu olduğunu” ifade ediyorlardı. Bu tabletlerdeki yaratılış öyküsü kutsal kitaplardaki yaratılış öyküsüne çok benzer bir şekilde anlatılmıştı. Ayrıca; kayıp kıtanın Pasifik Okyanusunda, Amerika ve Asya kıtaları arasında bulunduğunu, Kuzey Hawaii’den Fiji ve Paskalya adalarına kadar uzandığını, doğusu ile batısı arasında 9.500 km, kuzeyi ile güneyi arasında yaklaşık 4.500 km’lik bir mesafe olduğunu anlatıyordu. Kıta deniz ve boğazlarla birbirinden ayrılan 3 ana kara parçasından oluşuyordu. Pasifik Okyanusu’na tek tek ya da gruplar halinde dağılmış kayalık adaların tümü, bir zamanlar Mu kıtasının birer parçasıydılar. Bu kıta üzerinde yaşayanlar yeryüzünü kolonize etmişlerdi. Mu kıtası bundan 12.000 yıl önce korkunç yer sarsıntılarından sonra, su ve ateş girdapları içinde kaybolup sulara karışmıştı ve beraberinde 83.000 yıllık bir uygarlığı da götürmüştü.

    MU UYGARLIĞI VE ANADOLU
    MU Uygarlığının, yukarıda incelemiş olduğumuz kolonileşme hareketlerinde her iki ana kolonileşme hattının (Doğu ve Batı) üzerinde yaşamakta olduğumuz Anadolu toprakları için önemli bir yeri olduğunu görmekteyiz. MU halkının bir kısmının Doğu koloni hattıyla Anadoluya gelip ilk atalarımızı oluşturduklarını, Batı koloni hattını incelediğimizde ise MU kıtasının en önemli kolonilerinden birinin büyük Türk devletlerinden biri olan UYGURLAR’ın ataları olduğunu görmekteyiz. Ayrıca tarih boyunca Anadoluyla etkileşim içinde olan Mezopotamya bölgesindeki Uygarlıkların atalarını da MU’dan göç edenlerin oluşturduklarını biliyoruz.
    Anadolu halkının en eskisinden en yenisine, yani en son göç olan Oğuzların göçüne kadar bütün beslenme kaynağı Moğolistan’dır. Ve Moğolistan bölgesini de MU’dan göç eden Batı kolonilerinin bir kolu oluşturmuştur. Atlantislilerin göçü nasıl Mısır’ı meydana getirmişse, orayı kendileri için büyük bir göç yeri ve temel bir vatan yapmışlarsa, MU Uygarlığı’nın insanları da Uygurları temel olarak seçmişlerdir. Dolayısıyla iyilik ve güzellikle, felsefeyle ilgili bütün bilgileri oraya nakletmişlerdir. Uygurların kaynağı bugünkü Moğolistan ve Gobi Çölü’nün dağ yamaçlarına yakın olan bölgelerdir.
    Sayın Ergün Arıkdal’ın da belirttiği gibi; “Uygurların inanç, bilim, sosyolojik yaşam, insan ve doğa arasındaki denge, insan ve kozmos arasındaki yapılar bakımından getirip bıraktıkları esaslar çok doğrudur. Büyük Uygur göçüyle birlikte MU bilgeliği ve Atlantis teknolojisiyle yetişmiş olan büyük insanlık güçleri de, zekası ve zihni de göç etti. Onların içinde karışmış birçok varlıkta tohum halinde kapasite mevcuttur. Bu kalıtımın artık ne Atlantis’te ne de MU’da olmayışı, bunların sadece bir kısmının Mısır taraflarında, bir kısmının da Uygurlarda kalışı çok önemlidir. Bu insanların en çok taşıdıkları özellik, duyular dışı algılamayla ilgili kodlardır. Bunlar mükemmel bir şekilde hiçbir bozulmaya ve eksilmeye yer bırakılmadan o varlıklar tarafından göçlerle bu ülkeye, Anadoluya yeniden getirilmiştir. Kaybolmuş o yetenekler o insanlar tarafından tekrar yayılmıştır. Bu nedenle Anadolu insanının hepsi ister istemez sürekli bir şekilde üst planlarla irtibat halinde yaşar. Bizim iç yüzümüz sürekli bir şekilde ruhsal dünyaya dönüktür. Çünkü doğamızda, taşıdığımız DNA’larda bu tarafımız gelişmiştir. Bunlar, bize anavatanımız MU’dan, Uygur akımından intikal eden bir vazife mirasıdır. Anadolu insanının vazifesi, MU’da ve Atlantis’te olan, kendisinden sonraki büyük insanlık kitlesinin üzerine bırakacağı bilgi intikalini sağlamaktır.
    MU Uygarlığının bize naklettiği en büyük bilgilerden biri, tek olan ve kendi kendisiyle sınırlanmış olan bir Mutlak’ın, bir Yaradan’ın ve bir yaratılışın olduğudur. Bu DNA’ya sahip olan varlıkların birinci temel ilkesi budur. Ve en büyük vazifeleri de bu ilkeyi yeniden yaratmak ve sahip olabilmek, bunu şuurlu bir şekilde yaşamanın yollarını sağlamaktır. Birçok bilgilerin uzaylılar tarafından insanlara verilmiş olması gerekmez. Bizim elimizdeki birçok bilgiler dedelerimizin dedesinin, belki bin kuşak ötedeki enkarne olmuş ruhsal varlıkların bıraktığı mirastır.”
    Kaynaklar:
    -Batık Kıta Mu Uygarlığı, Santesson, H. Stephan (Ruh ve Madde Yayınları)
    - Batık Kıta Mu’nun Çocukları, Churchward, James (Ege Meta Yayınları)
    -Ruh ve Madde Dergisi, Kasım, 1998
    -Kayıp Kıta Mu, J. Churchward (Ege Meta Yay.)

     


    "Söylesem Tesiri Yok ; Sussam Gönül Razı Değil."
  2. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Chaoser
    Chaoser's avatar
    Kayıt Tarihi: 18/Temmuz/2005
    Erkek
    güzel paylaşım volkan açtı sandım ama neyse :D Altta yazan kaynaklarıda bulursanız mutlaka okuyun

    dünyada en güzel 3 şey vardır; et yemek, ete binmek, etin içine et koymak.
  3. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    herseysanal
    herseysanal's avatar
    Kayıt Tarihi: 13/Şubat/2006
    Erkek
    Chaoser bunu yazdı:
    -----------------------------
    güzel paylaşım volkan açtı sandım ama neyse :D Altta yazan kaynaklarıda bulursanız mutlaka okuyun
    -----------------------------
    Kırk yılda bir paylaşım yaptık idare et :)

    "Söylesem Tesiri Yok ; Sussam Gönül Razı Değil."
  4. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    herseysanal
    herseysanal's avatar
    Kayıt Tarihi: 13/Şubat/2006
    Erkek

     

    Mu Kıtası varsayımının bilimdeki kabul derecesi

    İlk kez J. Churchward tarafından ortaya atılan, geçmişte üzerinde ileri bir uygarlığın bulunduğu, Pasifik Okyanusu’nda bir kıtanın varlığı konusundaki görüş, çeşitli belge ve bulgular mevcut olmakla birlikte, henüz arkeologlar arasında yaygınlık kazanmamış bir görüş veya bir varsayım olmaktan öteye gidememiştir. Türklerin Mu Kıta sından geldiği söylentileri de varsayım olarak eklenmiştir

    Churchward'un İddiası Churchward'un iddia ettiğine göre Mu uygarlığını araştırmasına başlaması, Batı Tibet'teki, adını vermediği gizli bir tapınağın arşivlerinde bulunan, çok eski bir dilde yazılmış olan Naacal Tabletleri'ni okumasıyla başlamıştır. Söylediğine göre, bu tabletleri okuyabilme becerisini de yine o tapınakta bulunan bir Tibet rahibinden öğrenmiştir. Churchward sonraki yıllarda, Amerikalı jeolog William Niven'in Meksika'da ortaya çıkardığı tabletler üzerinde çalışmıştır. Churchward’a göre, günümüzde Mexico Müzesi’nde bulunan, 1921–1923 yılları arasındaki kazılarda keşfedilen bu 2600 tablet, Tibet’te öğrendiği Naga-maya dilinde yazılmıştı. Churchward’a göre bu tabletler 15.000 yıl önce yazılmıştı.

    Varsayımı savunanların görüşleri Yaklaşık 50 yıl boyunca 20’den fazla ülkeye giderek Mu uygarlığı hakkında veri toplayan James Churchward’un ve Mu varsayımını destekleyenlerin Mu uygarlığı hakkındaki görüşleri kısaca şöyle özetlenebilir:

    Yeryüzünde insanın ilk ortaya çıktığı kıta Mu kıtasıdır.
    Mu kıtası kuzeyden güneye 3000 mil, doğudan batıya 5000 mil kadar uzanan,üç kara parçasından oluşan büyük bir kıtaydı.
    Günümüzde Polinezya, Mikronezya ve Melanezya takımadalarını oluşturan adalar, muhtemelen bu kıtadan arta kalan kara parçalarıdır.
    Bu kıta, kıtanın altında yer alan gaz odacıklarının patlamalara yol açması nedeniyle, yaklaşık 12.000 yıl önce 64 milyon nüfusuyla birlikte sulara gömülmüştür.
    Bu kıtada 70.000 yıl önce tek tanrılı bir din bulunuyordu. Aynı tarihlerde Mu'lular diğer kıtalarda koloniler oluşturmaya başlamışlardı ki, anavatan dışındaki en büyük imparatorluk, başkenti günümüzde Gobi Çölü’nün uzandığı bölgede bulunan Uygur İmparatorluğu’ydu.
    Mu dininin öğretimini Naakaller adı verilen rahipler üstlenmişlerdi ve sembolizme dayalı bir öğretimleri vardı.
    Mu dininin esası, Tanrı’nın tek oluşuna ve ruhsal gelişim için sürekli olarak tekrar doğmak inanışına dayanıyordu.
    Atlantis’teki din Mu’nun tek tanrılı dininden başka bir şey değildir.
    "Ra" sözcüğü güneş anlamına gelirdi ki, daire ile ifade edilen güneş sembolü, bir ad ve sıfat vermek istemedikleri, "O" diye hitap ettikleri Tek Tanrı'yı simgelemede kullanılırdı; Mu imparatoru da “Mu’nun güneşi” anlamında Ra-Mu adıyla ifade edilirdi. Ra sözcüğü sonradan diğer kıtalara ve Atlantis yoluyla Mısır'a da taşınmıştır.
    Dört ırktan oluşan Mu'lularda yazı dilleri farklı olmakla birlikte, konuşma dilleri ortaktı.
    Mu'lular günümüz uygarlığına kıyasla manevi alanlarda çok daha ileriydiler.
    Telepati, durugörü, çift bedenlenme, astral seyahat gibi, uygarlığımızda ancak kimi medyumlarda ve mistiklerde görülebilen olağanüstü yetenekler Mu'lularda olağan yetenekler olarak mevcuttu. (Bu, Churchward’un değil, bazı izleyicilerinin görüşüdür)
    Mu uygarlığının en önemli çöküş nedeni, teşevvüş adı verilen, bir aşamadan diğerine geçilirken yaşanan kargaşa dönemini atlatamamasıdır. (B.Ruhselman’a göre)
    Genelde bu iddiaların herhangi birini destekleyecek arkeolojik veya antropolojik bulgu bulunmamaktadır. Mu dinine, kolonilerine (örneğin Uygur İmparatorluğu kolonisi fikri) ve Mu kıtasının nasıl battığına ilişkin iddialar Mu varsayımını savunanlar arasında da genel geçer kabul görmemiştir ve farklı düşünceler mevcuttur.

    İleri sürülen kaynaklar Churchward'un yararlandığı ve tezini desteklediğini ileri sürdüğü kaynaklar şöyledir:

    Dr. William Niven'in 1921-1923 yılları arasında keşfettiği, günümüzde Mexico Müzesi’nde bulunan 2600 tablet.
    Yucatan'da hazırlanmış eski bir Maya kitabı olan 'Troano El Yazması'. British Museum'da bulunmaktadir.
    Bir başka Maya kitabı olan Cortesianus Kodeksi. Bugün Madrid Ulusal Müzesi'nde bulunmaktadır.
    Paul Schlieman tarafından Tibet'teki bir Budist tapınağında keşfedildiği ileri sürülen “Lhassa Belgesi”.
    Yucatan'da (Meksika) Churchward’un batan Mu kıtasının anısına inşa edilmiş olduğunu ileri sürdüğü Uxmal tapınağı'ndaki yazıtlar. Bu tapınaktaki yazıtlarda “geldiğimiz yer olan Batı ülkelerinin anısını korumak için inşa edilmiştir” ifadesi bulunmaktadır.
    Meksiko şehrinin 96 km. güneybatısında yer alan Xochicalo Piramiti yazıtları. Bu piramit, üzerindeki yazıtlara göre, “Batı ülkelerinin yıkımının anısına” inşa edilmiştir.
    Perezianus ve Dresden kodeksleri.
    Auguste Le Plongeon ve Brasseur de Bourbourg adlı araşturmacılar da Churchward'la aynı dönemde Mu konusunda araştırmalarda bulunmuşlardır; kimilerine göre konuyu ilk kez Le Plongeon gündeme getirmiştir. Arkeolog Egisto Roggero, baron D’Espiard de Cologne, Hans S.Santesson, J.Churchward’dan sonra konuyla ilgilenen önemli araştırmacılar arasında sayılırlar. Mu araştırmacılarına göre, Büyük Okyanus'daki, Mu kıtasından arta kalan, çoğu insanlarca meskun olmayan adalardaki devasa kalıntılar da Mu varsayımını destekler niteliktedir.

    Mu uygarlığının varlığını desteklediği öne sürülen çeşitli bulgular şunlardır:

    Büyük Okyanus'un tabanında sıradağların uzanması.Büyük Okyanus taban analizi haritası,National Geographic
    Polinezya Adaları'nda yapılan araştırmalarda üzerinde insan yaşamayan adalardaki mağaralarda bir milyon yıllık resim ve kabartmalara rastlanmıştır.
    Mikronezya’nın Carolin Adaları'nda az nüfuslu yerlilerin yapamayacağı dev kalıntılara rastlanmıştır.
    Carolin Adaları'ndan, üzerinde az sayıda yerlinin yaşadığı Ponape Adası’nda duvarlarının yüksekliği 10 m.yi aşan bir tapınak, yontulmuş muazzam bazalt blokları ve bir piramit keşfedilmiştir. II. Dünya Savaşı'ndan önce Ponape kıyılarına dalan Japon dalgıçlar, deniz dibinde mercanlarla kaplı caddeler, taş kubbeler, sütunlar, taş anıtlar, ev kalıntıları, yazılı taş levhalar ve platin tabutlar gördüklerini bildirmişler ve bir miktar platin çıkarmışlardır. Ponape buluntuları
    Ponape’den fazla uzakta olmayan Nan Madol Adası’nda çoğunun ağırlığı on tona varan binlerce bazalt sütun bulunmakta, bunlardan kurulu yapı ada dışına taşıp denizaltında devam etmektedir. Nan Madol buluntuları
    Paskalya Adası’nda kimileri 50 ton ağırlığında, kimileri 33m. boyunda yüzlerce dev heykel bulunmaktadır ki, adada yaşayanlarca yapılması imkansız olan bu heykellerin bazılarında bir yazıya sahip olmadıklarından yerlilerce okunamayan yazılı tabletler bulunmaktadır. A.B.D., ilk atom denizaltısı sulara açıldığında, Paskalya açıklarında deniz dibinde normal-dışı bir dağ oluşumunun saptandığını açıklamıştır. Aynı açıklama bir süre sonra Kaliforniya Üniversitesi’nden Prof.H. W. Menard’dan gelmiştir.Paskalya heykellerinin büyüklüğü
    Tonga Tabu Adaları'nda her biri 70 tonluk taştan oluşan bir kemer ya da anıt bulunmaktadır. Bu adalara en yakın taş sağlanabilecek yer 250 mil ötededir. Tonga Tabu ,Tinian,Nan Madol, Tahiti,dev kalıntılar ve piramitler
    1938’de Bruce ve Sheridan Fahrestack kardeşler Fiji Adaları’ndan Vanua Levu’da bilinmeyen harflerle kazılı 40 tonluk bir monolit buldular.
    Tinian Adası'nın her yerinde dörtgen tabanlı piramitler ve sütunlar bulunmaktadır. Tinian Piramidi
    Batı Samoa’da,Guam Adası'nda ve Kingsmill’de piramitler bulunmaktadır. Batı Samoa piramidi
    Ponape’nin 120 mil batısında Swallow Adası'nda piramitler bulunmaktadır.
    Pitcairn Adası’nda dev heykeller bulunmaktadır. Pitcairn heykelleri
    Tahiti’nin batısındaki Cook Adaları'ndan Rarotonga ve Mangaia’da devasa taşlarla yapılmış, yaşı bilinmeyen bir taş yol bulunmaktadır. Her iki adada da taş ocağı yoktur.
    Marshall Adaları’nda, Kusal’da duvarlarla desteklenmiş kanallar keşfedilmiştir.
    Borneo'da 38.000 yıllık kumaş parçaları bulunmuştur.
    Cambier adasında Mısır mumyalarından daha eski mumyalar keşfedilmiştir.
    Rimatara’da 20 m.’lik sütunlara rastlanmıştır.
    Rapa’da dev kale ve heykeller bulunmaktadır.
    Marianne Adası’nda koni biçimli mermer sütunlar bulunmaktadır.
    Lele'de dev duvarlar bulunmaktadır.
    Kuki'de dev kalıntılar bulunmaktadır.

    Mu'dan yapılan göçler Mu araştırmacılarına göre, Mu kıtasından her kıtaya göçler yapılmışsa da başlıca göçler Kuzey ve Güney Amerika'ya, Orta-Asya'ya, Mısır ve Anadolu'ya yapılmıştır. Churchward'a göre 70.000 yıl önce mevcut olan Uygur imparatorluğu Avrupa içlerine kadar uzanmaktaydı. Uygur imparatorluğu birine Churchward'un manyetik felaket adını verdiği iki büyük doğal afetle (-diğer afet dağların yükselmesidir-) darbe yemiş ve sağ kalanlar aralarında Avrupa'nın birçok kavminin de bulunduğu çeşitli ari kavimleri oluşturmuşlardır. Kimilerine göre, Mu ya da Orta-Asya kökenli bu kavimlerin hemen hemen hepsinde (yaklaşık 40 dilde) telaffuzları az çok ufak farklarla, "baba" anlamına gelen ata sözcüğü mevcuttur. Churchward Uygurlar'ın torunları olan bu kavimlerden bazıları olarak Keltler'i, Basklar'ı ve Asyalı İskitler'i sayar. Yine Churchward'a göre Osiris Mu kıtasında eğitilmiş, Atlantis'te reform yapmış, Atlantis'li bir bilge ya da peygamberdir; öğretisi sonradan "Osiris dini" adını almış olup Hermes-Thot tarafından Mısır'a getirilmiştir. ABD’nde “uyuyan peygamber” lakabıyla anılmış Edgar Cayce’in “akaşik okumalar”ına göre, Atlantis gibi Mu kıtası'nın da batmasına neden olan etken, Atlantisliler'den satanik yol mensuplarının, ellerindeki nükleer güçleri yıkıcı amaçlarla kullanmaları yüzünden yerkabuğunun dengelerini bozmalarıydı.

    Tahsin Mayatepek'in araştırmaları M. K. Atatürk, 1930’lu yıllarda James Churchward'un kitaplarından haberdar olur olmaz onun kitaplarını getirtmiş ve içerdiği bilgileri en kısa zamanda öğrenebilmek için bu kitapları 60 çevirmene kısım kısım taksim ederek hızla çevirtmiştir.Ardından Tahsin Mayatepek'i Meksika’ya elçi olarak göndermiştir.Meksika’da Maya kültürünü inceleyen Tahsin Mayatepek, incelemeleri sonuncunda çok sayıda sözcüğün Türk ve Maya dillerinde aynı olduğunu saptamıştı. Bu sözcüklerden biri de Türkçe’deki “tepe” sözcüğüydü (Maya dilindeki karşılığı “tepek” idi ve tepe anlamına geliyordu). Bunun üzerine M.K. Atatürk Meksika’ya elçi olarak atadığı Tahsin beyin soyadını “Mayatepek” olarak değiştirmiştir. Fakat Tahsin Mayatepek’in iki kültür arasında bulduğu ortak noktalar sözcüklerden ibaret değildi; her iki kültür arasında, Mayalar’ın ayyıldızlı davullarından, Şamanik kültüründen, kilim desenlerinden, sembollerinden tüy takma alışkanlıklarına kadar pek çok ortak nokta mevcuttu. Tahsin Mayatepek, çalışmalarını belge ve fotoğraflarla 3 ciltlik bir defter halinde toplayarak Atatürk'e gönderdi. Bunların ikisi 1970'lere kadar TDK kütüphanesinde bulunuyordu (No:57-56) Üçüncü defter kayıptır. Bu defterlerde dini tören, ibadet ve tapınaklarda da benzerlikler bulunduğu belirtiliyordu.

    Pek çok dilde ortak bir sözcük Kimi araştırmacılara göre Türkçe'de "baba" anlamına gelen ata sözcüğünün az çok ufak söyleniş farklarıyla dünyanın farklı kıtalarında yaşayan kavimlerin dillerinde bulunması ve bunların hepsinde yine "baba" anlamına gelmesi, bütün bu kavimlerin geçmişte ortak bir kökeni olduklarını ortaya koymaktadır. Baba anlamına gelen birbirine yakın sözcüklerden ve kullanıldıkları dillerden bazıları 1936’daki Türk Dil Kurultayı’nda şöyle saptanmıştır:

    1- Türk Lehçeleri:
    • Uygur,Koybal,Kazan,Kırgız ve Batı lehçeleri...........Ata
    • Kuman, Televüt lehçeleri.......................................Atta
    • Çuvaşça..............................................................Atey
    • Kazanca.............................................................Etey,ata
    • Altayca...............................................................Ada
    2- Ön-asya Dilleri:
    • Sümer dili...........................................................Ad,adda
    • Elam dili.............................................................Atta
    • Mitanni dili .........................................................Atta(i)
    • Hitit dili...............................................................Atta
    • Luwi ..................................................................Tati
    3- Hint-Avrupa Dilleri:
    • Grekçe...............................................................Atta
    • Latince...............................................................Atta,atavus
    • Got....................................................................Atta
    • Eski Nort............................................................Atte
    • Eski Yukarı Almanca...........................................Atto
    • Eski Slavca........................................................Atetz
    • Polap dili............................................................Otay
    • Orta İrlanda dili....................................................Aite
    • Votyak dili..........................................................Atay
    • Macarca.............................................................Atya
    4- Diğer dillerde:
    • Kalmuk dili.........................................................Atey
    • Bask dili............................................................Aita
    • Eskimo dili.........................................................Atatak

    --------------------------------------------------------------------------------

    Charles Berlitz'in saptadığı baba anlamlı sözcükler ve kullanıldıkları diller:

    • Malta................................................................Tata
    • Welsh...............................................................Tad
    • Roumani...........................................................Thatha
    • Fiji....................................................................Tata
    • Samoa..............................................................Tata
    • Tagalog.............................................................Tatay
    • Quechua kızılderilileri.........................................Taita
    • Dakota (Siu) kızılderilileri....................................Atey
    • Nahuatl kızılderilileri...........................................Tata,tahtli
    • Seminole kızılderilileri.........................................İntati
    • Zuni kızılderilileri................................................Tatçu,taççu
    • Hurri dili............................................................Atai
    • Kuzeydoğu Kafkas dilleri………………..........................Ada
    • Rusça..............................................................Atets
    • Etrüsk..............................................................Apa,ate


    "Söylesem Tesiri Yok ; Sussam Gönül Razı Değil."
  5. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    RockZs
    RockZs's avatar
    Kayıt Tarihi: 30/Haziran/2002
    Erkek

    Yazıyı baştan sona okudum, teşekkür ederim.

  6. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Tabela Fatihi
    kaygusuz
    kaygusuz's avatar
    Kayıt Tarihi: 06/Nisan/2007
    Erkek

    acil çıkmam lazım. ilk cümleyi okudum. o bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz sözünü;

    sayın UĞUR MUMCU demiştir. onun sözü yani paylaşım için eyv inş sonra okuyacağım. 


    Aldananlar aldanmaktan zevk aldıkları için hile ortaya çıkmıyordu Tolstoy
  7. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Lemuria
    Lemuria's avatar
    Kayıt Tarihi: 14/Haziran/2006
    Erkek
    Yanılmıyorsam bu konuyla ciddi olarak ilgilenmiş tek makam sahibi şahıs Atatürk'tü ..bu kaynaklar ve konu hakkındaki dahada derin bilgiler Anıtkabir'de resmen Ata ile birlikte yatmaktadır..şu an araştırılıyor olsa belkide Türk Tarihini yeniden yazmak zorunda bırakacak olan mevcut bilgiler açığa çıkacaktır..

    dont think twice its all right
  8. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    RockZs
    RockZs's avatar
    Kayıt Tarihi: 30/Haziran/2002
    Erkek

    "Büyük devletler kuran ecdadımız büyük ve şümullü medeniyetlere
    de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve
    cihana bildirmek bizler için bir borçtur.


    Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için
    kendinde kuvvet bulacaktır.


    Türkleri bütün dünyaya geri bir millet olarak tanıtan görüş
    bizim de içimize girmiştir. Dörtyüz çadırlık bedevî bir
    kabileden bir imparatorluk ve millet tarihini başlatmak
    suretiyle imparatorluk zamanında Türklerin görüşü de bu
    merkezdeydi. Evvelâ millete, tarihini, asîl bir millete
    mensup bulunduğunu, bütün medeniyetlerin anası olan ileri
    bir milletin çocukları olduğunu öğretmeliyiz."

    Mustafa Kemal ATATÜRK

  9. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    kafkafkaf
    kafkafkaf's avatar
    Kayıt Tarihi: 18/Ağustos/2007
    Erkek

    jeolojik olarak mantıklı olsada japonya şimdiye kadar çoktan bulmuş olmalıydı, haaa bulduda söylemiyo derseniz bu bana pek mantıklı gelmez çünkü kendi kökenlerini çinlilere yaslamaktansa üstün bir uygarlığa yaslamak daha hoşlarına gider. Öte yandan evrimsel süreçte afrika kökenli olmadığımızın ortaya çıkması hint-avrupa ülkelerini pek mutlu etmez. Sonuç olarak vardır diyemem ama araştırılması gerekli.


    http://emorcraft.blogspot.com.tr/
  10. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Chaoser
    Chaoser's avatar
    Kayıt Tarihi: 18/Temmuz/2005
    Erkek
    kafkafkaf bunu yazdı:
    -----------------------------

    jeolojik olarak mantıklı olsada japonya şimdiye kadar çoktan bulmuş olmalıydı, haaa bulduda söylemiyo derseniz bu bana pek mantıklı gelmez çünkü kendi kökenlerini çinlilere yaslamaktansa üstün bir uygarlığa yaslamak daha hoşlarına gider. Öte yandan evrimsel süreçte afrika kökenli olmadığımızın ortaya çıkması hint-avrupa ülkelerini pek mutlu etmez. Sonuç olarak vardır diyemem ama araştırılması gerekli.


    -----------------------------
    Zaten mu bulundu ama şehri keşfetmek o kadar kolay değil denizin bayağı bir altında

    dünyada en güzel 3 şey vardır; et yemek, ete binmek, etin içine et koymak.
Toplam Hit: 4316 Toplam Mesaj: 10