folder Tahribat.com Forumları
linefolder Derin Konular
linefolder Nükleer Tesisler Ne Kadar Güvenli?



Nükleer Tesisler Ne Kadar Güvenli?

  1. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    RedKit
    RedKit's avatar
    Kayıt Tarihi: 08/Şubat/2006
    Erkek
    ya bunun atığını nerde saklıcaksın?almaya bile kendi ülkesinde saklamıo o kadar teknoloji warken!gidio rusyaya verio milyar dolara!ztn ülkemiz çöplük dolu bide bu...

    her horoz kendi çöplüğünde denizli horozu her yerde öter
  2. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    JeansHerif
    JeansHerif's avatar
    Kayıt Tarihi: 17/Haziran/2006
    Erkek
    ozaman çökert ne diyeyim sana daha... Bu arada ben üretimden bahsetmiştim hindistan amerikadan izinsiz değil, onların kurmuş oldukları ortak bi uluslararası kurum var ismini hatırlayamayacağım rusya fransa çin gibi diğer nükleer enerji silahlarını üreten hindistanda oraya üye oldu hepsi bu kurulda denetleniyor ha oraya imza atmaları tanınmaları açısından iyi görebilirler ama o kurulun işlerine karışacağındansa kastın bu doğru oraya imza atmamalıylar..
  3. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    JeansHerif
    JeansHerif's avatar
    Kayıt Tarihi: 17/Haziran/2006
    Erkek
    sanırım kurşun varil gibi bişeylere koyduğun zaman hiç bir tehlikesi yok sızdırma gibi
  4. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    RedKit
    RedKit's avatar
    Kayıt Tarihi: 08/Şubat/2006
    Erkek
    çökert o zman die bi mantık olamaz!çökmeyeceği belli şu an için.o yüzden bu muhabbeti geçelim!bu kadar basit değil bu işler bu arada kaynak aramaya başladım bulursam yayınlarım

    her horoz kendi çöplüğünde denizli horozu her yerde öter
  5. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    RedKit
    RedKit's avatar
    Kayıt Tarihi: 08/Şubat/2006
    Erkek
    Nükleer santralların güvenlik değerlendirmesi bağımsız lisanslama kuruluşları tarafından son derece tutucu varsayımlara göre yapılmaktadır.

    Ayrıca bu santrallar işletmede oldukları sürede sürekli denetim altındadır.

    Bu nedenle nükleer santralların çevre ve insana zarar verebilecek şekilde kaza yapma riski, günümüzde kullanılan diğer teknolojik ürünlere göre çok azdır.

    Bir nükleer santralın çevresinde yaşayan insanlara yüklediği yıllık doz, doğal radyasyonun çok altındadır.

    Nükleer santrallar:


    CO2 emisyonuna neden olmaz. Dünyada kurulu bulunan nükleer santraller yılda 2300 milyon ton CO2 emisyonuna engel olmaktadır.
    SO2 emisyonuna neden olmaz. Dünyada kurulu bulunan nükleer santraller yılda 42 milyon ton SO2 emisyonuna engel olmaktadır.
    NOx emisyonuna neden olmaz. Dünyada kurulu bulunan nükleer santraller yılda 9 milyon ton NOx emisyonuna engel olmaktadır.
    Atık kül üretimine neden olmaz. Dünyada kurulu bulunan nükleer santraller yılda 210 milyon ton kül üretimine engel olmaktadır.

    Nükleer enerji üretim zinciri, tümüyle ele alındığında sera gazı salımı konusunda en temiz seçenektir.

    Nükleer enerjinin iklim değişikliğine sebep olan atmosferdeki sera gazı konsantrasyonunun azaltılmasında büyük rolü vardır.

    Günümüzde nükleer santraller, elektrik sektöründen kaynaklanan sera gazı salımında yıllık olarak yaklaşık %17 azaltmayı sağlamaktadır.

    Bu santrallerin yerine fosil yakıtlı santrallerden elektrik elde edilseydi her yıl 1.2 milyar ton karbon atmosfere veriliyor olacaktı.

    Nükleer enerji üretimi sürecinde ortaya çıkan atıkların ve kullanılmış yakıtların yönetimi, gelecek nesillere fazla bir yük bırakmadan insan sağlığı ve çevrenin korunmasını amaçlamaktadır.

    Ancak nükleer atıkların (yüksek seviyeli atıklar ve kullanılmış yakıtlar) hâlâ nihaî depolanmasının uygulanmasına geçilememesi nükleer enerji açısından dezavantaj olmaktadır.

    Enerji kaynaklarının gelecek nesiller için de yeterliliği, sürdürülebilir kalkınma açısından önemli bir konudur. Özellikle fosil kaynak rezervleri kısıtlıdır. Nükleer yakıt hammaddesi olan uranyum ve toryum rezervleri ise oldukça fazladır.

    İklim Değişikliği

    Atmosfere bırakılan ve dünya ikliminde önemli değişikliklere sebep olan "sera gazları" (başta CO2, CH4, N2O olmak üzere, CFC, Ozon gibi gazlar) özellikle petrol, kömür ve doğal gaz gibi fosil yakıtların yanmasıyla ortaya çıkmaktadır.

    Sera gazları salımlarının sabitlenmesi veya azaltılması amacıyla Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (İDÇS) 1992 yılında imzaya açılmıştır.

    Sözleşmenin amacı "atmosferdeki sera gazı birikimini, insanın iklim sistemi üzerindeki tehlikeli etkilerini önleyecek bir düzeyde durdurmak"tır.

    Yeryüzünün ısınmasına sebep olan, sera gazlarının başlıcaları insan kaynaklı faaliyetlerden oluşmaktadır.

    CO2 emisyonunun yarısının bitki örtüsü tarafından yutulmasına karşın, CO2 seviyesi her 20 yılda %10 artış göstermektedir.

    Emisyon kontrol politikasının uygulanmadığı düşünüldüğünde, 370 ppm olan CO2 emisyonunun, 2100 yılında senaryolara bağlı olarak 490-1260 ppm olacağı tahmin edilmektedir. Örneğin konsantrasyonu 450 ppm de tutabilmek için gelecek birkaç on yılda emisyonun 1990 seviyesine indirilmesi gerekmektedir.

    Ancak hızlı nüfus artışı ve ekonomik gelişme enerji gereksinimini arttırmaktadır. Daha az CO2 emisyonu için enerjinin verimli kullanımı ve eerji üretinm sistemlerinde teknolojik gelişmeler kaçınılmazdır.

    İklim modellemeleri, sera gazlarının kontrolü için gösterilen çabaların yetersizliği sonucunda global sıcaklık artışının 2100 yılında yaklaşık 1.4-5.8 olacağını tahmin etmektedir.

    1000 MWe gücünde ve % 80 yük faktörüyle işletilen bir kömür santralının yerine aynı güçte bir nükleer santral kullanılırsa, kömür kalitesine ve üretim teknolojisine bağlı olarak üretimde ortaya çıkacak olan 1.3 - 2.2 Milyon ton karbon önlenmiş olacaktır.

    40 yıllık ömrü boyunca bu nükleer santral 50-90 Milyon ton karbonu önlemiş olacaktır. Aynı şekilde, 1000 MWe gücündeki bir nükleer santral, doğal gaz santralının bir yılda sebep olacağı 0.6-1.0 Milyon ton karbonu önler.

    Dünya Nükleer Enerjiden Vaz mı geçiyor?

    Dünya geneline bakıldığında yeni kurulacak nükleer santralların sayısının çok sınırlı kaldığı doğru.

    Ancak her ülkenin enerji planları, kendisine özgü özellikler taşımaktadır. Bu bağlamda herhangi bir teknolojinin kullanım artış hızı, dünya ve bölgesel koşulların paralelinde, dönem dönem değişiklikler arzedebilir.

    Bugün Avrupa'da bir çok ülkede yeni nükleer santral yapımından vazgeçildiği tam olarak doğru değildir.

    Bu ülkelerin enerji stratejilerine bakıldığında enerji açıklarını ağırlıklı olarak Fransa'dan karşıladıkları görülür. Fransa, toplam enerji üretiminin %75'ini nükleerden sağlamakla birlikte, aynı zamanda nükleer enerjiye dayalı bir enerji ihracatçısı konumuna gelmiştir.

    Fransa'nın diğer Avrupa ülkelerine yaptığı ihracat: 17000 GWh, İngiltere; 15000 GWh, Almanya; 18000 GWh, İtalya; 7500 GWh, İsviçre.

    Nükleer Atıklar

    Nükleer enerji üretiminde kullanılan yakıtların yüksek radyoaktiviteye sahip uzun ömürlü izotopları içermesi, bu yakıtların atık olarak uzun seneler boyunca kontrollu olarak insana ve çevreye zarar vermeyecek şekilde depolanmasını gerektirmektedir.

    Kullanılmış yakıtlar veya yakıt çevriminde oluşan radyoaktif atıklar sızdırmaz özel çelik kaplar içine konulduktan sonra geçici yer üstü ve yer altı depolarında muhafaza edilmektedir.

    Ancak son depolama için gelecekte jeolojik (yer altı) depolama teknolojisi kullanılacaktır.

    Bu konuda ABD'de ve Finlandiya'da önemli çalışmalar yapılmaktadır.

    Nükleer santrallerde alınan önlemler

    Nükleer santrallarda, nükleer maddelerin çevreye bırakılmamasını ve aynı zamanda nükleer reaksiyon sonucunda oluşan ısının her durumda reaktörden alınmasını garantiye alacak şekilde birçok güvenlik önlemi alınmıştır.

    Nükleer maddelerin dışarıya salınmaması için kademeli koruma önlemleri, oluşan ısının alınması için ise yine kademeli ve yedekli sistem ve bileşenler bulunmaktadır.

    Nükleer yakıt, seramik formunda, yaklaşık 1 cm çap ve yüksekliğinde silindirik parçaların ard arda dizilmesiyle yine silindirik biçimde kapalı sızdırmaz tüpler içindedir.

    Bu tüplerin binlercesinin, aralarından soğutucu suyun geçmesine izin verecek şekilde bir araya getirilmesi ile de reaktör kalbi oluşturulmuştur.

    Basınçlı veya kaynar sulu reaktörlerde bu kalp ise paslanmaz çelikten yapılan bir basınç kabının içinde bulunur.

    Basınç kabı ve buna bağlı sistemler ise reaktör korunak binası adı verilen betondan yapılmış kubbemsi yapının içinde bulunurlar.

    Dolayısıyla, yakıt içinde bulunan radyoaktif maddelerin dışarıya salınmalarını, seramik yakıt, yakıt tübü, basınç kabı, çelik gömlek ve beton korunak binası, kademeli olarak engellemiş olurlar.


    bunu BBC den aldım buda bi kurum hani..:D

    her horoz kendi çöplüğünde denizli horozu her yerde öter
  6. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    RedKit
    RedKit's avatar
    Kayıt Tarihi: 08/Şubat/2006
    Erkek
    Aylardan Ocak, yıllardan 2004. Ayın 28'inde, İstanbul'da her yıl tekrarlanan Enerji Forumu var. Lütfi Kırdar Sergi Sarayı'nda, Hilmi Güler, AKP hükumetinin planlarını anlatıyor. Greenpeace olarak biz de yerimizi almış dinliyoruz. Yenilenebilir enerji kaynaklarının sıkça adı geçiyor, küçük su santrallerinden sözediliyor. Nükleer enerjinin adı sanı yok. Aradan üç ay geçmiyor, Hilmi Güler, gazetecilerin sorularını yanıtlarken, "Evet, nükleer enerji planlarımız arasında." diyor. Üç ay önce en ufak bir olasılıktan bile bahsedilmezken 'şartname'nin bitirilme aşamasına geldiği söyleniyor. Daha sonra 2010 yılında enerji açıklarından ve santrallerin bu tarihe yetiştirilmesinden bahsediliyor. Bir nükleer santralin inşaasının, güvenlik önlemleri gibi nedenlerden dolayı en az 8-10 yıl sürdüğü; hatta bu süreler içinde bitirilemeyen santral sayısının bitirilenlerden daha çok olduğunu bizim bakanlığımız dışında herkes biliyor. Amerika'da nükleer santral yapımları 15 yıl sürerken, Arjantin'de Atucha-2 reaktörünün 1979 yılından bu yana bitirilemediğini anımsatmak yeter herhalde. Yapım yılının uzaması da maliyet hesaplarının altüst olması demek kısaca. Neyse, bu gerçek öğreniliyor olsa gerek ki, daha sonraki açıklamalarda Türkiye'nin tüm ulusal kaynakları kullanılmasına rağmen enerji açığıyla karşı karşıya kalınacağı tarih 2020 olarak belirleniyor. Ama enerji açığının yılını bilen yetkililer, bu açığın miktarını hesaplayamıyorlar ki, kurulacak santral sayısını iki ya da üç olarak açıklıyorlar. Güçleri hakkında ise henüz kamuoyuna ulaşan bir bilgi yok! Kısaca elektrik açığı yine bahane.

    Türkiye'de nükleer santralleri destekleyen bir avuç bilim insanı ve politikacının nükleeri savunma adına ortaya attıkları tezler, Çernobil kazası sırasında yaşanan trajediler, nükleer atık hikayeleri bir değil birkaç kitap yazmaya yetecek materyal sağlayabilir. Öyle ki, enerji açığı ve yerel kaynakların yetmediği palavraları ancak kitabın en sonunda kendilerine yer bulabilir.

    Nükleer enerji, tüm dünyada, beraberinde getirdiği teknik, politik ve ekonomik sorunlarla halkın çözmek zorunda kaldığı bir problem haline gelmiştir. Bu yüzden de herkesin bu konuda söz söyleme hakkı vardır. Öyle olmasa, enerjisinin yarıdan fazlasını nükleer santrallerden sağlayan İsveç'te, referandum yapılmaz, çıkan 'nükleere hayır' sonucu doğrultusunda nükleer santraller kapatılmaya başlanmazdı. Eğer nükleer enerji teknik bir sorun olsaydı, 20 tane bilim adamı bir araya gelir karar alırdı. Ama sonuçlarına tüm halkın katlandığı her girişim üzerine halkın söz söyleme hakkı vardır.

    Nükleer endüstri aksini iddia etmeye devam etse de gelişmiş ülkeler nükleer enerjiye açıkça 'hayır' demiştir:

    * Avusturya'nın tek reaktörü Zwentendorf (Siemens) 1978'de (Amerika'daki TMI ve eski Sovyetler Birliği'ndeki Çernobil kazalarından da önce) hiç işletilmeden kapatıldı.
    * İtalya, Çernobil faciasından sonra tüm reaktörlerini 1987'deki ulusal bir referandumla kapattı.
    * İspanya'da da şu ana kadar 3 reaktör kapatıldı.
    * İsveç ve Almanya nükleer enerjiden vazgeçme kararı aldılar ve her iki ülke de birer nükleer santralini kapatarak (İsveç Barsabeck, 1999; Almanya Stade, 2003) bu kararı hayata geçirmeye başladı.
    * ABD ve Kanada, 1978'den bu yana yeni sipariş vermedi.
    * Avustralya, Küba, Meksika, Portekiz, Yunanistan, İskoçya, Hollanda, İsviçre, Norveç, Endenozya, Vietnam, Tayland ve daha pekçok ülke nükleer planlarını terk etti.

    Nükleer enerjiden kaçışın nedeni çoğu zaman Çernobil kazası olarak gösterilir ya da gösterilmek istenir. Çernobil'den kaynaklanan radyoaktif serpinti 160 bin kilometrekare toprağı kirletmiş, en az 9 milyon insanı etkilemiş ve 400 bin kişinin evinden olmasına yol açmıştır. 800 bin kişi kaza sonrasındaki temizlik çalışmalarına seferber edilmiştir; çocuklardaki tiroid kanserleri 100 kattan fazla artmıştır. Kazanın Ukrayna, Beyaz Rusya ve Rusya'ya maliyeti, 352 milyar dolar olarak hesaplanmıştır. Çernobil kazası gerçekten de şu ana kadar olan nükleer kazalar içinde en büyüğüdür; ama nükleer endüstrinin iddia ettiği gibi meydana gelmiş tek kaza değildir. Ayrıca kazaların yalnızcaeski 'Rus' teknolojilerinde meydana geldiği de bir yalandır. Bırakın Çernobil'i, en modern teknoloji ve standartların eksik olmadığı Japonya'da bile kazaların ardı arkası gelmemektedir.


    buda greenpeace

    her horoz kendi çöplüğünde denizli horozu her yerde öter
  7. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    RedKit
    RedKit's avatar
    Kayıt Tarihi: 08/Şubat/2006
    Erkek
    Fransız şampanyasına nükleer tehdit 02.06.2006 Sabah

    Dünyanın en ünlü şampanyalarının üretildiği ve bu içkiye adı veren Fransa'nın Champagne bölgesinin sadece 10 kilometre ötesindeki yeraltı sularında nükleer atık depolama merkezlerinden kaynaklanan radyoaktiviteye rastlandığı iddia edildi.

    Greenpeace Akdeniz Bürosundan yapılan açıklamaya göre, Fransa'daki nükleer depolama merkezlerinin yol açtığı radyoaktif kirliliğe dikkati çekmek isteyen bir grup Greenpeace Fransa üyesi, La Hague'daki Manş Nükleer Atık Depolama Merkezinde eylem gerçekleştirdi.

    Eylemde merkezin üzerinde ''Fransa: Nükleer Atık Çöplüğü'' yazan bir pankart açan nükleer karşıtları, Fransa'nın dünyaca ünlü şampanyasının, bu atık depolama merkezi yüzünden radyoaktif kirlenme tehdidi altında olduğunu iddia etti.

    Eylemde Greenpeace adına açıklama yapan Fred Marillier, Fransız şampanya üreticilerin iki saatli bombayla karşı karşıya bulunduğunu ifade ederek, bunlardan birinin Soulaine'den gerçekleşen sızıntı, diğerinin de Bure'deki nükleer atıklar olduğunu savundu.

    Champagne bölgesi üreticilerine ''nükleer devlete karşı ayaklanma'' çağrısında bulunan Marillier, ''Rhone bölgesindeki şarap üreticileri nükleer devlete karşı ayaklandı ve kazandı. Champagne bölgesi de çok geç olmadan harekete geçmeli'' dedi.

    YERALTI SULARINDA KİRLİLİK

    Nükleer atık depolama merkezleri nedeniyle dünyanın en ünlü şampanyalarının üretildiği bağlardan yalnızca 10 kilometre uzaklıktaki yeraltı sularında radyoaktivite tespit edildiği bilgisine de yer verilen açıklamada, Fransa'nın kendi nükleer atıklarının yanı sıra yasadışı olmasına rağmen AREVA adlı nükleer atık işleme depolama firmasının uygulamaları sonucu diğer ülkelerin de ''nükleer çöplüğü'' haline geldiği savunuldu.

    Greenpeace, geçen aylarda Paris Yüksek Mahkemesinde Avustralya'nın nükleer atıklarını yasadışı olarak kabul ettiği ve depoladığı iddiasıyla bu şirket aleyhine açtığı davayı kazanmıştı.

    Uluslararası Çevre Örgütü, son olarak AREVA şirketinin yasadışı olarak Avrupa'nın diğer ülkelerinden ve Japonya'dan gelen nükleer atıkları depoladığını ortaya çıkarmıştı. Greenpeace, soğuk savaş yıllarında büyük nükleer plan ortaya koyarak onlarca nükleer santral inşa eden Fransa'nın, bugün büyük radyoaktif atık krizi yaşadığını savunuyor.

    (AA)

    haber kaynakları görüldüğü gibi war ayrıca gezegenimiz.com adresinden aldım

    ______________________________________

    ABD'de nükleer santralde radyoaktif sızıntı... 10.05.2006 Milliyet
    ABD’de bir nükleer santralde meydana gelen radyoaktif gaz sızıntısı, santralde çalışan yaklaşık 100 kişiyi etkiledi.

    Nükleer Düzenleme Komisyonunun yaptığı açıklamada, geçen hafta Prairie Adası nükleer santralında radyoaktif gaz sızıntısı meydana gelmesinin ardından, santralın bakım için kapatıldığı belirtildi.

    Sızıntı olduğu sırada koruyucu giysileri olan işçilerin, çok az miktarda radyoaktiviteye maruz kaldıkları ve sağlık kontrollerinden sonra evlerine gönderildikleri açıklandı.

    Radyoaktif gazın santralın dışına sızmadığı bildirildi.



    Japonya'da nükleer tesiste radyoaktif sızıntı... 12.04.2006 Milliyet

    Japonya'nın kuzeyinde bir nükleer yakıt yeniden üretim tesisinde radyoaktif su sızıntısı meydana geldiği, ancak atmosfere radyasyon yayılmadığı açıklandı.

    Japon Nükleer Yakıt Şirketi sözcüsü, Rokkaşo'daki nükleer tesiste plutonyum ve diğer radyoaktif maddeler içeren yaklaşık 40 litre su sızıntısı meydana geldiğini bildirdi.
    Sözcü, radyoaktif maddenin atmosfere yayılmadığını ve kimsenin radyasyona maruz kalmadığını söyledi.
    Kazanın, bir robot kolun, su dolu kabın kapağını kazara gevşetmesi sonucu meydana geldiği kaydedildi.

    her horoz kendi çöplüğünde denizli horozu her yerde öter
  8. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    RedKit
    RedKit's avatar
    Kayıt Tarihi: 08/Şubat/2006
    Erkek
    Japonya'da nükleer reaktör kapatıldı 24.03.2006 Bbc / Türkçe

    Japonya'da bir mahkeme, ülkenin ikinci büyük nükleer reaktörünün kapatılmasına karar verdi.

    Karar, reaktörün şiddetli bir depremde yıkılmasından endişe eden yerel halkın açtığı bir davada alındı.

    Davanın yargıcı, ülkenin kuzeybatısındaki Kanazawa'da bulunan reaktörün depremlere dayanıklı olmasını gerektirecek standardda inşa edilmediğine ve bir depremin meydana gelmesi halinde yerel halkı radyoaktiviteye maruz bırakacağına hükmetti.

    Bu, Japonya'nın en yeni inşa edilen nükleer reaktörlerinden biriydi.

    Dolayısıyla ülkede halen faaliyet gösteren yaklaşık 54 reaktörün akıbeti de kuşkulu.

    Zira bu reaktörlerin de depreme dayanıklı olmadıkları gerekçesiyle çeşitli kampanyalar yürütülüyor.

    Ancak Japonya'nın bir bölgesinde alınan hukuki kararların diğer bölgelerdeki yargıçlar üzerinde fazla bir etkisi yok, dolayısyla diğer bölgelerdeki nükleer reaktörler hemen kapatılma tehdidiyle karşı karşıya değil.

    BBC'nin Tokyo'da bulunan muhabiri Jonathan Head, Japonya'nın dünyanın jeolojik olarak en hareketli ülkelerinden biri olduğunu ve ülkede deprem bölgesi olmayan bir noktada nükleer reaktör inşa edilmesinin çok zor olduğunu söylüyor.

    Muhabirimiz, Japon enerji şirketlerinin şimdiye dek bu reaktörleri depreme dayanıklı inşa ettiklerinde ısrarcı olduklarını, ancak davada alınan kararın buna darbe indirdiğini ifade ediyor.

    Japonya, elektrik ihtiyacının üçte birini nükleer santrallerden karşılıyor.

    Kanazawa'daki nükleer reaktörün yöneticileri, reaktörün güvenliği için tüm önlemleri aldıklarını ve elektrik ihtiyacının karşılanması için faaliyetlerine devam etmesi gerektiğini söylüyorlar.

    Yöneticilerin davada alınan kapatma kararına itiraz etme hakları var.

    ________________________________

    Nükleer dehşet 01.10.1999 Hürriyet

    Japonya dün ülke tarihinin en büyük nükleer faciasının kurbanı oldu.

    Ülkenin kuzeyindeki bir nükleer yakıt üreten fabrikada, atom bombasının hammaddesi uranyum madeni reaksiyona girdi ve müthiş bir patlama meydana geldi. Havaya büyük miktarda radyasyon yayıldı. Bölgede yaşayan 330 bin kişiden evlerine kapanması istendi. Kazada, 3'ü ağır 21 kişi yaralandı.

    İkinci Dünya Savaşı sırasında Hiroşima ve Nagasaki'de iki atom bombasının kurbanı olan Japonya'daki kaza dün öğlen saatlerinde meydana geldi. Başkent Tokyo'nun 110 kilometre kuzeyindeki Tokaimura Kasabası’nda bulunan Sumitomo Madencilik şirketine ait nükleer yakıt fabrikasında her zamanki gibi sıvı uranyumdan, nükleer santraller için katı uranyum elde edilmesi çalışması yapılıyordu.

    İşçiler toplam 16 kilogram kapasitesi bulunan tanklara sıvı uranyum dolduruyordu. Sıvı uranyuma nitrik asit ekleyen işçiler bu yolla madeni katılaştırıyordu. Ancak, işçiler bir tanka normal olarak 2.4 kilo uranyum koyması gerekirken ölçüyü kaçırdılar ve yaklaşık 10 kilo fazla uranyum boşalttılar. Bu sırada uranyum nükleer füzyona uğrayarak reaksiyona girdi.

    ATOM BOMBASI SİSTEMİ

    Nükleer füzyonda, uranyum atomu içinde bulunan nötronlar, atom çekirdeğine çarpıyor ve uranyum parçalanıyor. Çok büyük miktarda enerji de açığa çıkıyor. Bu zincirleme reaksiyon atom bombasının çalışma sistemini de oluşturuyor. Tokaimura’da da aynı olay meydana geldi. Reaksiyona giren uranyum büyük bir patlamaya yol açtı. Tanktan dev bir mavi alev yükseldi. Havaya da radyasyon sızdı.

    RADYASYON 15 BİN KAT

    Olay anında havaya uçan tankın yakınında bulunan 3 işçi yoğun bir radyasyona maruz kalarak ağır yaralandı. 14'ü işçi 21 kişi de radyasyon zehirlenmesi teşhisiyle tedavi altına alındı.

    Fabrikanın içerisinde radyasyon miktarının normalin 15 bin kat daha fazla bir orana çıktığı tespit edildi. Yakın bölgelerde ise bu oran 10 bin kata ulaştı.

    Kurtarma ekipleri ilk önce fabrikadaki soğutma sistemi içindeki suyu boşalttı. Çünkü su reaksiyonu hızlandırıyordu.

    BÖLGE KARANTİNADA

    Yakındaki fabrikalarda çalışan 150 işçi taliye edildi. Okullar tatil edildi ve halktan evlerinden dışarı çıkmaması istendi. Bölgede yaşayan 330 bin kişiden evlerinden çıkmamaları istendi.

    Tren seferleri iptal edildi ve bölgeye giden otoyollar sivil ulaşıma kapatıldı. Kısaca bölge karantina altına alınmış oldu.

    Japonlar hazırlıksız yakalandı

    İKİ defa atom bombası faciasına maruz kalan ve Kuzey Kore'nin nükleer tehdidi altında bulunan Japonya'nın, nükleer bir savaş ya da nükleer bir kazaya karşı hazırlıksız olduğu ortaya çıktı.

    Japon hükümeti ilk önce, Japon ordusu içinde yer alan kimyasal savaş bölümünü bölgeye gönderdi. Ancak bu bölümün yoğun radyasyona dayanıklı elbisesi yoktu. Ardından Japon hükümeti, ülkede üslenmiş Amerikan birliklerinden yardım istedi. ABD ordusu da ellerinde bu denli yoğun bir radyasyon ortamına dayanacak kadar kuvvetli elbise ve gerekli techizat bulunmadığını bildirdi.

    Clinton: Çok üzgünüm

    JAPONYA'daki nükleer kazanın hemen ardından ABD'den yardım istedi. ABD Başkanı Bill Clinton, kazadan çok üzgün olduğunu belirtti.

    ABD Enerji Bakanı Bill Richardson, Amerikalı ve Rus ortak uzman ekibinin, Japonya'daki durumu yerinde saptamak üzere derhal yardıma hazır olduklarını açıkladı.

    Tehdidin boyutu belirsiz

    İTÜ Nükleer Enerji Enstitüsü Öğretim görevlisi Prof. Dr. Şarman Gençay, Japonya'da meydana gelen nükleer facianın, Çernobil ile karşılaştırılamayacak kadar küçük olduğunu tahmin ettiğini söyledi.

    Prof. Dr. Gençay, önemli olan konunun atmosfere karışan radyasyon miktarı olduğunu belirterek şöyle konuştu:

    ‘Meydana gelen kazada önemli olan (ki onu henüz bilmiyoruz. Dünya da bilmiyor daha, belki Japonlar da bilmiyorlar) açığa çıkan, atmosfere yayılan radyoaktivite miktarı. Bu bilinmiyor. Dışarıya yayılan radyoaktivite miktarının çok daha az olacağını zannediyorum. Çok olursa dünyayı etkiler.’

    15 nükleer fabrika daha var

    Japonlar, kazanın meydana geldiği fabrikayı hemen abluka altına aldı ve yakın bölgelerde bulunan halk üzerinde radyasyon ölçümlerine başladı. Japonlar, yaralılara şiddetli radyasyona karşı dayanıksız elbiselerle yardım ulaştırmaya çalıştı(yanda). Bölgede 15 nükleer malzemeyle çalışan fabrika daha bulunuyor.

    walla daha çok bilgi war.reklam olmasın fakat güzel şeyler barındırıo.isteyen arkadaşlar bakabilir;

    http://www.gezegenimiz.com

    her horoz kendi çöplüğünde denizli horozu her yerde öter
Toplam Hit: 2506 Toplam Mesaj: 29