Müzik & Sinema & Tiyatro & Kitap & Televizyon & Seminerler & Edebiyat
Parmaklarımın Geçemeyeceği Kadar Dar (Deneme)
Parmaklarımın Geçemeyeceği Kadar Dar (Deneme)
-
Bir süredir düşündüğüm şeyi size basitçe açıklayayım. Sorular en nihayetinde bir cevap bekler ve cevaplar, sorular olmadan anlamsızdır. Sadece cevaplarla dolu bir hayatım var. Düşünün; sadece cevaplarla sürüp giden bir hayat; milyonlarca anahtarım var ama bir tane bile kapı bulamıyorum. Bembeyaz, geniş ve olabildiğine yüksek tavanlı bir mekanın ortasında, etrafıma saçılmış milyonlarca eskimiş, altın rengi anahtarla oturuyorum ve bekliyorum; bir gün bakadaldığım yerde belirecek olan o kapıyı. Beklemek mi zor, inancıma sadık kalmak mı, bilemiyorum.
Bir süredir yaptığım şeyi size basitçe açıklayayım. Artık sakal bırakmıyorum. Sakal bırakmak, vücudumun kimyası gereği önüne geçemediğim bir olayı salıvermek, umursamamak gibi geliyor. Hele ona şekil vermek ? Katlanılır gibi değil; sanki önüne geçemediğim bir şeye alışmaya çabalamak, katlanılırlık sağlamak için yol aramak gibi bir şey adeta. O yüzden şu sıralar düzenli olarak tıraş oluyorum. Pazartesi günü bu iş için çok ideal çünkü tespit ettiğime göre sakallarım bir hafta gibi bir sürede artık yılmışlık kıvamına geliyor. Aslında bu kıvam hoşuma gitmiyor değil ve ben de bu nedenle hafta sonları bu kıvamı kullanmak adına pazartesiye dek bekliyorum. Sonunda ortaya muazzam bir döngü çıkıyor. Hayrettir ki bu durum süreklileştikçe içimde önüne geçebildiğim hissi uyanmaya başlıyor. Düşününce; önüne geçilemeyeceği hissi -her konuda- aslında hiç başlamamaktan kaynaklanıyor.
Bir süredir beklediğim şeyi size basitçe açıklayayım. Çocukluk arkadaşım Tahta Kafa, çok eski bir arkadaşı ile çıkmaya karar verdi. Yani sevgili oldular. -Artık siz hangisini severseniz.- Bu durumu aile üyelerine duyurmak ve samimiyeti arttırmak adına kuzeninin evinde bir toplantı düzenlemişler ve bu toplantıya arkadaşım Tahta Kafa beni de çağırdı. Gittiğimizde kuzeninin kardeşi Pembe Alın da oradaydı ve gecenin sonuna doğru gelen Türk kahvesini içtiğimin hemen ertesi fincanı kapatmam istendi. Halbuki ben bu durumu öngördüğüm için çoktan fincanımın mutfağa taşınmasını salık vermiştim. Bana meydan okurcasına fincan mutfaktan getirtildi ve kapattırıldı. Asgari bekleme süresi dolduktan ve pek tabii benden önceki kişilerin gelecek kaygıları giderildikten hemen sonra, tersi dönük kahve fincanım açılıp içerisinden birkaç bin tane daha altın rengi eskimiş anahtar zihnimin beyaz odasına yerleşti. Pembe Alın’ın dediğine göre hayatıma, boyu benden iki parmak kadar –göz kararı sanırım- uzun bir bayan girecekti. Eğer iki parmak uzunsa beni uzaktan yanlış görecek ve anlayınca geldiği hızla terk edecek, diyerek savuşturdum ama Pembe Alın ısrarcıydı; Bu bayanla çok kısa bir dönemde tanışacağım konusuna öyle bir baskı yaptı ki, zihnimin derinlerindeki bembeyaz odamın bakadaldığım duvarında bir kapı beliriverdi. Etrafta gezinirken sürekli olarak benden iki parmak uzun bayanlara bir mana yükleyecek olmam neden sadece beni korkutsun ki ? Bir şeyi söylemek, ve sonuçlarını düşünmemek, hatta belki kabul etmemek, freni patlayan bir araçla kaza yapınca hatayı frenlere yüklemeye benziyor. Neyse, büyütmeye gerek yok. Görüyorsunuz ya, aslında bu bir zalimlikti ve benim için yeni bir şey değildi.
Kapısı olmayan bembeyaz bir odada, milyonlarca anahtarın üzerinde oturmuş bekliyor olmamın nedeni bir parça umut değil, ben aslında yitip giden inancımı bekliyorum. Çünkü umut bir su damlası gibidir ve damladığı yerin rengini alır. Eğer inancınızı yitirirseniz onu asla göremezsiniz. -
NaZi_ bunu yazdı
Bir süredir düşündüğüm şeyi size basitçe açıklayayım. Sorular en nihayetinde bir cevap bekler ve cevaplar, sorular olmadan anlamsızdır. Sadece cevaplarla dolu bir hayatım var. Düşünün; sadece cevaplarla sürüp giden bir hayat; milyonlarca anahtarım var ama bir tane bile kapı bulamıyorum. Bembeyaz, geniş ve olabildiğine yüksek tavanlı bir mekanın ortasında, etrafıma saçılmış milyonlarca eskimiş, altın rengi anahtarla oturuyorum ve bekliyorum; bir gün bakadaldığım yerde belirecek olan o kapıyı. Beklemek mi zor, inancıma sadık kalmak mı, bilemiyorum.
Bir süredir yaptığım şeyi size basitçe açıklayayım. Artık sakal bırakmıyorum. Sakal bırakmak, vücudumun kimyası gereği önüne geçemediğim bir olayı salıvermek, umursamamak gibi geliyor. Hele ona şekil vermek ? Katlanılır gibi değil; sanki önüne geçemediğim bir şeye alışmaya çabalamak, katlanılırlık sağlamak için yol aramak gibi bir şey adeta. O yüzden şu sıralar düzenli olarak tıraş oluyorum. Pazartesi günü bu iş için çok ideal çünkü tespit ettiğime göre sakallarım bir hafta gibi bir sürede artık yılmışlık kıvamına geliyor. Aslında bu kıvam hoşuma gitmiyor değil ve ben de bu nedenle hafta sonları bu kıvamı kullanmak adına pazartesiye dek bekliyorum. Sonunda ortaya muazzam bir döngü çıkıyor. Hayrettir ki bu durum süreklileştikçe içimde önüne geçebildiğim hissi uyanmaya başlıyor. Düşününce; önüne geçilemeyeceği hissi -her konuda- aslında hiç başlamamaktan kaynaklanıyor.
Bir süredir beklediğim şeyi size basitçe açıklayayım. Çocukluk arkadaşım Tahta Kafa, çok eski bir arkadaşı ile çıkmaya karar verdi. Yani sevgili oldular. -Artık siz hangisini severseniz.- Bu durumu aile üyelerine duyurmak ve samimiyeti arttırmak adına kuzeninin evinde bir toplantı düzenlemişler ve bu toplantıya arkadaşım Tahta Kafa beni de çağırdı. Gittiğimizde kuzeninin kardeşi Pembe Alın da oradaydı ve gecenin sonuna doğru gelen Türk kahvesini içtiğimin hemen ertesi fincanı kapatmam istendi. Halbuki ben bu durumu öngördüğüm için çoktan fincanımın mutfağa taşınmasını salık vermiştim. Bana meydan okurcasına fincan mutfaktan getirtildi ve kapattırıldı. Asgari bekleme süresi dolduktan ve pek tabii benden önceki kişilerin gelecek kaygıları giderildikten hemen sonra, tersi dönük kahve fincanım açılıp içerisinden birkaç bin tane daha altın rengi eskimiş anahtar zihnimin beyaz odasına yerleşti. Pembe Alın’ın dediğine göre hayatıma, boyu benden iki parmak kadar –göz kararı sanırım- uzun bir bayan girecekti. Eğer iki parmak uzunsa beni uzaktan yanlış görecek ve anlayınca geldiği hızla terk edecek, diyerek savuşturdum ama Pembe Alın ısrarcıydı; Bu bayanla çok kısa bir dönemde tanışacağım konusuna öyle bir baskı yaptı ki, zihnimin derinlerindeki bembeyaz odamın bakadaldığım duvarında bir kapı beliriverdi. Etrafta gezinirken sürekli olarak benden iki parmak uzun bayanlara bir mana yükleyecek olmam neden sadece beni korkutsun ki ? Bir şeyi söylemek, ve sonuçlarını düşünmemek, hatta belki kabul etmemek, freni patlayan bir araçla kaza yapınca hatayı frenlere yüklemeye benziyor. Neyse, büyütmeye gerek yok. Görüyorsunuz ya, aslında bu bir zalimlikti ve benim için yeni bir şey değildi.
Kapısı olmayan bembeyaz bir odada, milyonlarca anahtarın üzerinde oturmuş bekliyor olmamın nedeni bir parça umut değil, ben aslında yitip giden inancımı bekliyorum. Çünkü umut bir su damlası gibidir ve damladığı yerin rengini alır. Eğer inancınızı yitirirseniz onu asla göremezsiniz.denişük ve gözzel beyandım
-
İyi yine seniin cevapların varmış hacı benim cevapsız sorularım var.
Sakal betimlemesini beğendim.
-
end bunu yazdıNaZi_ bunu yazdı
denişük ve gözzel beyandım
:)
-
Tahta kafa kısmı biraz uzun yani dallanıp budaklanmış ama o paragrafın sonunda anlatılmak istenen güzel.Bu harici heryerini beğendim .
-
Ben beğendim.
-