Son Perde; Mutsuzluk (Deneme)

  1. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    NaZi_
    NaZi_'s avatar
    Kayıt Tarihi: 15/Şubat/2010
    Erkek

     

         Hayat her zamanki gibi devam ediyordu ve ben çok da güzel ayak uyduruyordum, mutlu hissediyor, hatta mutluluğa isimler uyduruyordum; bazen gün doğarken, bazen hiç ummadığım bir çift dudağı öperken, tanımadığım teşne çiftleri izlerken veya bir nevzata kilitlenmiş, dolu dolu gözleri izlerken anlardım bunu ve ''evet'' derdim, bunun adı mutluluk. 

         Ne olduysa bir dinlenme molasında, ufak bir sarsıntıda oldu; hayat artık devam etmez sandım, bıraktım takibi fakat, yanıldığımı anladığım an artık çok geçti; hayat gitmişti ve aramızdaki mesafe de epeyce açılmıştı. O günden, geri kalmışlıktan beri böyleyim; hep gerideyim. Etrafımda gördüklerim mutluluktan çok hüsran ve yanılgıları ile kavruk, beni andıran geri kalmışlar ve onların geri kalmışlıklarından ibaret. 
     
         Mutlu olmak; bir çocuğun, asla kaybetmemesi tembihlenmiş hediyesiydi. Belki de bu yüzden değerliydi, kaybetmek bu kadar tinsel bir acı hissettirmişti. 
     
         Nasıl oldu bilinmez, bir gün daha kararlı uyandım ve dişlerimi fırçaladıktan hemen sonra, aynadaki suretimle beraber bir karar verdik; o da bıkmış gibiydi adam akıllı. Dedik ki, bundan böyle, yaptığım her şeyi kendi mutluluğum için yapacak, arzuladığım hiç bir şeyi ertelemeyecek ve başkalarının mutluluğu için zaman kaybetmeyeceğim. İlk fırsatta Sırbistan'a gideceğim mesela ve sâik mühim olmayacak. Bahsedilen o leziz böreklerden yiyeceğim ve aldığım yüksek kaloriyi dert etmeyeceğim. Tepeden bakan ve ilgilendirmeyen konularda kendi fikirleri olan güruhun hasîs düşünceleri umrumda değil. Cebimde biriktiği kadarı ile satın aldığım otomobilin direksiyonuna geçmek ve bir avantüriyeye dönüşmek istiyorum. Sırtı sako, bakışları ketum, uyuz adam olmaktan sıkıldım artık; alacağım cevapları düşünerek hareket etmekten bıktım. Öyle metafizik bir durum ki bu, tahmin bile edemeyeceğim şeyleri tahmin etmeye çalışarak yaşıyorum. Dünya üzerinde müphem, çöl ortasında bir vaha arıyorum. Bir simyacıyım ben; iyi bir çocuk olarak doğmuş, hikayenin marazi karakterine dönüşmüşüm. Oysa bu hayattan umduğum bambaşka bir şeydi benim; Neverland'e doğru yola çıkmak, bagajımdaki milyonlarca sayfayı gördüklerimle, tattıklarımla ve hissettiklerimle doldurmak, öldükten sonra bir bohem olarak anılmak istiyordum. Çünkü bildiğim ve inandığım tek gerçek, insanı durdurabilecek tek etkinin, tüm metafiziklersen öte, son sekans, yani ölüm olduğudur. Ölümün azameti dışında tüm engeller kof birer anafordur. 
     
         Şimdi balkonumda, normalden daha alçak olarak inşaa edilen korkuluklarla trajik senaryolar kurar haldeyim. Gece sessiz, evim ıssızsa bunu yaparım; iyi olan her şeyi kötüye yorarım. Neredeyse uyuklayacak kertede uzun bir süre zihnimi meşgul eden imgelerimin arasında bir fikre takılıyorum bir anda ve ansızın derin bir uykudan uyanıyorum sanki; beni özel yapan nedir, diyorum içimden ve bir anda çok yanlış geliyor bu düşünce. Buna emin olmak için zamanı kontrol etmek, 10 000 yıl yaşamış olmak filan gerekmez mi ? Belki de biz, gökyüzündeki milyarlarca yıldız için seyredilesi birer dünya cismiyiz; parıltımızın şiddetini insanlığımız belirliyor. Tüm üstün görüleri bir kenarı bırakınca fehmediyor insan; varoluşumuz karşısında spekülatif yönden hercümerç devinimlerin bir manası yok; belki de dünya denen gezegen yüzeyine işlenmiş bir fresk çalışmasıyız ve belki de yaradılışımızın tek amacı ufak bir reveranstır sadece..
     
         Sabah olduğunu, bizimkine bitişik olarak inşaa edilmiş ve çarpık kentleşme ilkelerine tamı tamına uyan binanın en üst katında yaşayan adamın ''Denizli horozu'' sayesinde anlıyorum. ''Kuşçu'' olarak bilinen bu adamın, horozu niçin aldığını ve betonarme yaşamın ortasına getirerek neyi amaçladığını merak edene kadar yaşadığım korkuyu nasıl tasvir etsem bilemiyorum. Horozun öten yerlerinde bir arıza olacak ki, hayvan düpedüz feryat ediyor. Hatta ilk duyduğumda koyu bir kabusun içinde olduğumu düşünmüş, devinimsiz, öylece yatmış ve sona ermesini beklemiştim. Neden sonra, dayanılmaz sesin bir horoza, Denizli horozuna has olduğunu öğrendim. Bunu müteakip günlerde horoz ötmeye, bense dehşet içinde, neredeyse isteri krizine girecek kertede uyanmaya devam ettim. Öyle uyuz oluyordum ki bu horoza, o günlerde bir rahatsızlığım olsa; saçlarım dökülse veya göz altlarım morarsa bunu nevrasteniye bağlar, belki de çıkıp horozu kesmeye karar verebilirdim. Ama öyle olmadı işte; günlerden bir gün horoz sustu. Öylece sustu işte ve bir daha da ötmedi. Daha sonraları kafamı çokça kurcaladı bu durum; aslında bir hayvana karşı takındığım bir tavır değildi bu; aslında işin özü edimlerimdi. Hayatımın orta yerine gelip fütursuzca yerleşen insanları da sevebiliyor ve zamanla alışabiliyordum. Daha sonra ise gidiyorlardı ve aslında ne kadar rahatsız olmuş olsam da gidişlerine hüzünleniyordum ve gidişler her daim sessiz oluyordu, nitekim ıssız kalıyordum bir anda. Haksızlıktı bu; hoş bir kabarede seyre daldığım revüyü yarıda kesen bir elektrik kesintisi gibiydi yitişler. 
     
         Önünü alamadığım bu imgelerimin arasında, sonunda durumun menşeyini saptadım. Bir gün otobüs durağında, oturaklar dolu olduğundan kenarıdaki taştan çiçekliğin kenarına eğreti oturdum. Çiçekliğin bordasında, eski olduğunu anlayacağınız bir motif gravür vardı. Ben de bu gravürü inceliyordum ki, ayakkabımdan paçama, paçamdamsa pantolonumun diz hizasına dek tırmanan bir karınca çekti dikkatimi. İnsanlar da bunu yapmıyor muydu ? Bir anlık geride kalmışlık ve bir anlık sarsıntı, yumuşak buldukları yerden hayatımıza giriyorlardı. İnsan büyüdükçe anıları tatsızlaşıyor ve biz anılarla büyüyoruz esasen. Olmuyordu işte; mutluluğun gerisinde kalmışsan oturduğun yerde doğruluyor ve karıncayı paçandan silkeliyordun. 
     
         Tüm bu metaforların bana mutlak mutluluğu getirmeyeceğini biliyorum. Hesaplanmamış bir astral seyahatin arafında, ruh ile halef selef olmam, elimin parmak uçlarını suratımın avurtlarına geçirip gözlerimin içine bakmam mümkün olsun ve ağzıma ne gelirse söyleyeyim istiyorum; ''frigo !'', artık yürümek yerine koşmak gerektiğini düşünmüyor musun ? ''Lodos balığı !'', mutluluğu yakalamak için, istediğin şeyler için ne kadar ileri gideceksin ? Ve hemen ardından bir nekahet durumuna geçmek istiyorum. Önümüz sonbahar ve o halin tadı yağmurda çıkar, bilirsin; tadı damakta kalır. Bir film açarız, evde de bir miktar kahve vardır muhakkak.. 
     
     
     
     
     

    Kendimi bir akşam toplumun ete kemiğe bürünmüş hali ile yemeğe çıkarken hayal ediyorum şimdi; yemekler gelmiş ve çiğnemeye devam ediyoruz. Tam o sırada topluma doğru bakıyorum, ben aseksüel olmaya karar verdim, diyorum ve toplumun yüzü düşüyor. Başlıyor neden ve sonuçlarını sorgulamaya, felaket senaryoları anlatmaya ve yer yer yaftalamaya. Hayal ediyorum, yerimden kalkıyorum ve masanın etrafında bir yarım tur atıyorum, artık toplumun yanı başında, tabiri caizse ensesindeyim. Bir kolumu masaya dayıyorum ve kısa kollu tişörtümden uzanan kollarım yılların emeği sonucu bir kas yığını şeklinde, tam da toplumun bakacağı yerde duruyor. Kulağına doğru eğiliyorum ve şöyle diyorum; desene sen her bi sikimi çok iyi biliyorsun lan ?!
  2. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    futurist
    futurist's avatar
    Kayıt Tarihi: 19/Ocak/2014
    Dişi

    abi üzgünüm ama olmuyor ya

    buna rağmen pes etmedin o kısımı tebrik ediyorum

    geçen seferlerden eleştirdiğimiz hiç birşeyi dikkate almamışsın

    çok deyim çok eklime çok afilli sözler kullanacağım diye yazıyı boğuyorsun. daha sadece ve net cümleler bulsan olacak gibi.

    vazgeç demem kimseye diyenede kızarım

    ama kendini geliştirmeyip kimseyi takmayacaksan boşa zaman harcama.

    şiir hikaye gibi birşeylere yönel belkide seçtiğin edebi tür yanlış.

     

     

    futurist tarafından 31/Ağu/15 02:03 tarihinde düzenlenmiştir

    Arkadaş uğruna ölmek kolaydır, ama uğruna ölünecek arkadaş bulmak çok zordur
  3. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    NaZi_
    NaZi_'s avatar
    Kayıt Tarihi: 15/Şubat/2010
    Erkek
    futurist bunu yazdı

    abi üzgünüm ama olmuyor ya

    buna rağmen pes etmedin o kısımı tebrik ediyorum

    geçen seferlerden eleştirdiğimiz hiç birşeyi dikkate almamışsın

    çok deyim çok eklime çok afilli sözler kullanacağım diye yazıyı boğuyorsun. daha sadece ve net cümleler bulsan olacak gibi.

    vazgeç demem kimseye diyenede kızarım

    ama kendini geliştirmeyip kimseyi takmayacaksan boşa zaman harcama.

    şiir hikaye gibi birşeylere yönel belkide seçtiğin edebi tür yanlış.

     

     

    Deniyoruz işte naçizane ;)


    Kendimi bir akşam toplumun ete kemiğe bürünmüş hali ile yemeğe çıkarken hayal ediyorum şimdi; yemekler gelmiş ve çiğnemeye devam ediyoruz. Tam o sırada topluma doğru bakıyorum, ben aseksüel olmaya karar verdim, diyorum ve toplumun yüzü düşüyor. Başlıyor neden ve sonuçlarını sorgulamaya, felaket senaryoları anlatmaya ve yer yer yaftalamaya. Hayal ediyorum, yerimden kalkıyorum ve masanın etrafında bir yarım tur atıyorum, artık toplumun yanı başında, tabiri caizse ensesindeyim. Bir kolumu masaya dayıyorum ve kısa kollu tişörtümden uzanan kollarım yılların emeği sonucu bir kas yığını şeklinde, tam da toplumun bakacağı yerde duruyor. Kulağına doğru eğiliyorum ve şöyle diyorum; desene sen her bi sikimi çok iyi biliyorsun lan ?!
  4. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    SweetyVolty
    SweetyVolty's avatar
    Kayıt Tarihi: 12/Temmuz/2008
    Homo

    şöyle bir göz attım da fena değil hocam, heveini kırmadan yazmaya devam et. Martin Eden kitabını okuduysan bilirsin; asla vazgeçmemen gerektiğini. 


    Çok sıkılıyom
Toplam Hit: 834 Toplam Mesaj: 4
deneme asker mutsuzluk bunaldık