Hukuk-Zorunluluk Hali
Bu dökümanda Zorunluluk Halini Ceza Hukuku anlamında inceleyeceğim.
a.Tanım: Zaruret hali 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Sebepler başlığı altında 25. maddesinin 2. fıkrasında şöyle tanımlanmıştır; "Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez."
Yukarıdaki tanımdan yola çıkarak Zorunluluk halinde bulunması gereken iki temel şartın olduğunu söyleyebiliriz.Bunlar; savunmaya ve tehlikeye yönelik şartlardır.
b.Tehlikeye İlişkin Şartlar
bb.Ortada Mevcut Bir Tehlike Olmalıdır: Tehlike doğadan kaynaklanmış olabileceği gibi beşeri bir davranıştan da kaynaklanmış olabilir. Örneğin, sel, yıldırım düşmesinden meydana gelen yangın, azgın bir hayvanın saldırısına uğramak vs., doğadan kaynaklanan tehlikelerdir. Buna karşılık,yangın, su baskını, hayvan saldırısına neden olma, vs., beşeri (insan kaynaklı) davranışlardan kaynaklanan tehlikelerdir. Bu tehlikeler bize karşı yönelebileceği gibi, 3. kişilere karşı da yönelmiş olabilir.
bbb. Tehlike ağır ve muhakkak olmalıdır:
Kanun her hangi bir tehlike zorunluluk hali için yeterli görmemiş, tehlikenin hem “ağır “ olmasını hem de “muhakkak” olmasını istemiştir.
Tehlikenin ağırlığından ne anlaşılması gerektiği tartışılacak bir konudur. Gerçekten, tehlikenin ağırlığı, tehlikede kalan hukuki değerin önemine göre mi belirlenecektir, yoksa tehlikenin büyüklüğüne göre mi belirlenecektir ? Kanun tehlikede kalan her hak bakımından zorunluluk halini kabul ettiğinden, tehlikenin ağırlığından maksat, artık tehlikenin büyüklüğüdür. Açıkçası, tehlike ne kadar büyükse, o kadar ağırdır. Tehlikenin büyüklüğü, her halde beşeri deney kuralları göz önüne alınarak yapılacaktır.
Tehlike kişinin kendisine veya üçüncü kişiye ait bir hakka yönelik olmalıdır. Bir haktan maksat, yalnızca ör., hayat, beden bütünlüğü, şeref, vs. üzerindeki belli değerdeki bir hak değil, hukuk bakımından hüküm ifade eden her çeşit haktır. (mal varlığı hakları da dahildir)Bu konuda meşru savunmada söylenenler kuşkusuz burada da geçerlidir.
c.Savunmaya İlişkin Şartlar
cc.Tehlikeye bilerek neden olmama
Bilerek tehlikeye neden olmama, bile bile tehlikeye neden olmamaktır. Bile bile tehlikeye neden olmamak, hem doğrudan kastla, hem de olası kastla bir tehlikeye neden olmamaktır. Bilerek ve isteyerek bir tehlikenin doğmasına neden olan kişi nedeni olduğu tehlikeye kendi katlanmak zorundadır. Burada, kuşkusuz hukukun genel ilkesi “ kimse kendi kusuruna dayanarak bir hak iddiasında bulunamaz “ ilkesi geçerlidir.
Böyle olunca, bilerek tehlikeye neden olmamak, kişinin, dikkatli olmak, özenli davranmak yükümlülüğüne aykırı bir fiilinden, önlenemeyecek bir tehlikenin doğabileceğini öngörememiş olmasıdır. Bu, tehlikenin varlığı konusunda en ufak bir öngörüsünün bulunması halinde, kişinin zorunluluk halinden yararlanamaması demektir.Gerçekten, uğrayacağı zarar büyük de olsa, fiilinin sonuçlarına artık kişi kendi katlanmak zorundadır.
Ek bilgi: Taksir ne demektir?
Taksir Türk Ceza Kanunu madde 22'ye göre;
MADDE 22. - (1) Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hâllerde cezalandırılır.
(2) Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanunî tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.
(3) Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi hâlinde bilinçli taksir vardır; bu hâlde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.
ccc.Tehlikeden başka türlü korunmak olanağı bulunmamalıdır
Kanunun suç saydığı bir fiili işlemeden tehlikeden korunma olanağı varsa, ör., kaçarak kurtulma mümkünse, bu yola baş vurmayarak suç işleyen kimse, zorunluluk halinden yararlanamaz. Kanun tehlike karşısında kalan kişinin, mümkün olduğunca özenli hareket etmesini, dolayısıyla olabildiğince kanunun suç saydığı bir fiili işlemeden tehlikeyi savuşturmasını istemiştir.
cccc.Kişinin tehlikeye karşı durma ödevi olmamalıdır
Kişi tehlikeye göğüs germekle yükümlü olmamalıdır. Bu bağlamda olmak üzere, ör., kolluk memurları, askerler, vs., tehlikeye göğüs germekle yükümlü kimselerdir.Bunlar, görevleri olduğu surece , ne tehlikeden kaçabilirler, ne de kanunun suç saydığı bir fiili işleyerek tehlikeden korunabilirler. Bunlar tehlikenin üzerine gitmekle yükümlüdürler. Ancak, burada, kişinin görevinin neden ibaret olduğunu iyi belirlemek gerekmektedir. Aksi halde yanlışlıklara düşülebilir. Gerçekten, ör., zorlu bir çatışmadan sonra birliklerine geri dönerken açlık tehlikesi geçiren askerler, açlıklarını gidermek için, başkalarının yiyeceklerini aldıklarında, hırsızlık suçunu işlemiş olmazlar.
ccccc.Tehlike ile korunma fiili arasında oran bulunmalıdır
Korunma fiili, üçüncü kişiye karşı işlenen, kanunun suç saydığı bir fiildir. Bundan ötürü, tehlikenin kişiye vermesi muhakkak olan zarar ile, korunma fiilinin üçüncü kişiye verdiği zarar, oranlı olmak zorundadır. Kanun, bunu, “tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunması “ şeklinde ifade etmiştir. Tehlikenin ağırlığından maksat, her halde tehlikenin tehdit ettiği hakkın hukuk düzeninde arz ettiği önemdir. Böyle olunca, ör., meyvelerini hırsızlardan veya mahallenin çocuklarından korumak isteyen bir kimsenin, bahçesinin etrafına başkaları bakımından hayati tehlike yaratacak olan koruma düzeneği tesis etmesi halinde, tehlike ile koruma fiili arasında bir oran olduğu söylenemez.
Kanun oranlılığın belirlenmesinde “ ve “ bağlacını kullanarak iki değerin, yani konunun ve araçların birlikte bulunmasını istemiştir. Kanun bu iki şey birlikte tehlike ile “ orantılı “ olmasını zorunlu kılmıştır. Kanunun “ araçlar “ sözü ile kastettiği, her halde, yukarıda verilen örnekte olduğu gibi, korunma zımnında kurulan düzenekler, kullanılan araç ve gereçlerdir.
Kanun, oransızlık halinde, yani sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, korunma fiili taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, zorunluluk halinde bulunan kişinin, bu taksirli suçtan sorumlu olmasını öngörmüştür. Kuşkusuz, sınırın kastla aşılması halinde, öteki şartlar gerçekleşmiş olsa bile, zorunluluk hali söz konusu olmaz, fiil hangi suçu oluşturuyorsa, fail o suçtan sorumlu olur .
Kanun, zorunluluk halinde, meşru savunmanın aksine, her nedense sınırın aşılmasının “mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telâştan ileri gelmesi” halini cezayı azaltan veya kaldıran bir neden saymamıştır. Heyecan, korku, telaş gibi psişik faktörler öncelikle zorunluluk halinde de mevcut bulunmaktadır. Böylesi psişik bir durumun aynı maddede düzenlenen söz konusu iki kurum bakımından farklı görülmesi anlaşılır bir esasa dayanmamaktadır. Meşru savunmadan farklı olarak, zorunluluk halinde zarar görenin üçüncü kışı olması da, gözetilen bu farkı açıklamamaktadır. O nedenledir ki, madde gerekçesinde yer alan “heyecan, korku veya telaş ancak meşru savunmada söz konusu olur “ açıklaması, bilimsel bir temele dayanmayan bir peşin hükümden başka bir şey değildir, çünkü ör., bir sel, yangın felaketi, vahşi bir hayvanın saldırısı, vs. karşısında, insanların telaşa kapılmadığını, korkmadığını, heyecanlanmadığını ileri sürmek, her halde tutarlı bir düşünce olarak değerlendirilemez.
Zorunluluk Hali ile İlgili Örnekler:
Dağda koybalan birinin,donmamak için bir eve girmesi,normal şartlarda TCK madde 116 Konut Dokunulmazlığı suçuna tekabül eder.Ancak ortada gerçekleşmesi muhakkak bir tehlike olan donma,yani ölüm tehlikesi vardır.Bu durumda kusurluluğu ortadan kaldıran zorunluluk hali vardır.
Dağcılık filmlerinden bildiğiniz bir sahne vardır.Aynı ip üzerinden dağa tırmanan dağcı gurubunda,ipin incelip kopma tehlikesi dolayısıyla,ipin alt kısmında olan bir dağcı feda edilerek,diğer dağcılar kurtarılmaktadır.
Açlıktan ölmek üzere olan bir insanın,ekmek çalması durumunda da zaruret halinin varlığından söz edilebilir.
Zaruret hali değerlendirilirken,her somut olay üzerinde hakim,gerekli incelemeyi dikkatlice yapmalıdır.Her ekmek çalanın,çalma sebebinin karnını doyurmak olması aşikardır.Ancak her çalanın,çalmaması halinde ölecek olması kesin değildir.
Zaruret hali ile meşru savunmanın en önemli farkı,içinde bulunulan durumdan kurtulmak için verilen zararın,zorunluluk halinde,tehlikeye sebep olmayan üçünkü kişiye karşı verilmiş olmasıdır.
Önemli Not:Bu doküman Tahribat.com için karatahta tarafından yazılmıştır.Eser hakkı tahribat.com ve karatahta müstear ismini kullanan şahsa aittir.Yazılı izin alınmadan eserin başka bir sitede yayınlanması,eserin kaynak(link) verilmeden yayınlanması durumunda, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu madde 71 uyarınca,eseri yayınlayan kişiye karşı gerekli hukuki yollara başvurulacaktır.Bu dökümanın yazılmasında Zeki Hafızoğulları Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usulü Hukuku Anabilim Dalı Başkanı'nın eserinden faydalanılmıştır.Yazarın destek@tahribat.com'a e-posta atarak eser ihlalini bildirmesi üzere,döküman kaldırılacaktır.
Hit: 4011
Yazar: karatahta