folder Tahribat.com Forumları
linefolder Derin Konular
linefolder Gündelik Hayattan Bir Konu: İşçiler...



Gündelik Hayattan Bir Konu: İşçiler...

  1. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Meczup
    1049
    1049's avatar
    Kayıt Tarihi: 04/Ağustos/2005
    Homo

    En düşük memur maaşı: 1630 lira. İstenen vasıflar: Lise mezunu + kpss puanı.

    En düşük işçi maaşı: 773 lira. İstenen vasıflar: Lise mezunu + Tecrübe (Bulunduğu sektöre göre bilgisayar kullanımı ya da kaynak teknolojisi ya da torna tesfiye vs. gibi)

    Memur haftalık maks. 45 saat çalışırken, işçi minimum 48 saat çalışıyor. İzinler, fazladan çalışma, çalıştığının hakkını alamama gibi durumlar söz konusu olabiliyor ve tamamen işverenin insiyatifinde gelişiyor.

    Memur bayram seyran tatili yapabiliyor. İşçilerin büyük bir kısmı bundan da mahrum. 

    Memur rahatça grevini yapabiliyor. İşçi yaptığında -bunca zamandır çokça duyduk zaten- toplu işten çıkarma söz konusu.

    Memur bilgisayar başında okeyini tavlasını oynayıp, facebookta chatleşirken önündeki vatandaşın işini öteleyebilir ve kovulamaz ancak bir işçi en basidinden işine 5 dakika kaldığında hakkında tutanak tutulur ve 3 kez tekrarlandığında sorgusuz sualsiz işten çıkarılabilir.

    ------------------

    Merak ediyorum, bu ülkede rahat etmek için bir yerlerde amcan dayın mı olması gerekiyor? Olmadığında da dağa mı çıkmak gerekiyor? Bu kadar işçi sendikası varken ve bunlar her sene maaş hakkında masaya otururlarken, nasıl oluyor da gönülleri elveriyor 773 liraya? Kimse demiyor mu sokarım sizin yapacağınız işe, bu parayla kapıya köpek bile bağlayamazsınız diye?

    Kendilerinden ne denli taviz veriyorlar da sesim olsun dedikleri adamlar çıkıp 800 lira da iyi bir para diye utanmadan, bir de üstüne sırıtarak böyle bir açıklama yapabiliyorlar?

    Bu konuda çok doluyum. Hak diyorlar, din diyorlar, eşitlik, kardeşlik diyorlar... Bizim gözlerimiz kör mü oldu da bunların hiçbirini göremez olduk?

    Neyse şimdilik bu kadar yazayım. Belki sonra gene bir şeyler eklerim.


    dudaklarına değen yağmur bir parça rujundan çalar. dudaklarına değen yağmur bile, bir parça rujundan çalar. benim değemediğim o dudaklarına değen yağmur, bir parça rujundan çalar. // bi gün buralarda yeni bir ağaç yeşerecek ve biz gölgesinde mürekkepler tüketeceğiz //
  2. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Fatih
    Fatih's avatar
    Kayıt Tarihi: 17/Temmuz/2005
    Erkek

    Tamamen piyasa ile alakalı bir durum, işçinin yaptığı işi yapacak adam çok ve piyasa ona göre fiyat belirliyor, hatta bu 773 lira bir taban fiyattır, amacı işçiyi korumaktır. Devlet memurları ise piyasaya değil devlete bağlı, normalde çoğu devlet memurunun işini yapabilecek adam da çok ama devlet piyasayı kendi belirlediği için maaşları işçilere göre yüksek oluyor.


    enjoy i'm vaccinated
  3. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    tolgaStain
    tolgaStain's avatar
    Kayıt Tarihi: 25/Kasım/2011
    Erkek

    under bu konuya müdahale eder (:

  4. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Meczup
    1049
    1049's avatar
    Kayıt Tarihi: 04/Ağustos/2005
    Homo
    Fatih bunu yazdı

    Tamamen piyasa ile alakalı bir durum, işçinin yaptığı işi yapacak adam çok ve piyasa ona göre fiyat belirliyor, hatta bu 773 lira bir taban fiyattır, amacı işçiyi korumaktır. Devlet memurları ise piyasaya değil devlete bağlı, normalde çoğu devlet memurunun işini yapabilecek adam da çok ama devlet piyasayı kendi belirlediği için maaşları işçilere göre yüksek oluyor.

    Hocam piyasayla alakalı ama piyasa da bir yere kadar. İşçinin yaptığı işi yapacak adam da çok değil. Hem öyle olsa, bu kadar fazla iş arayan kurum/kuruluş/firma varken bu kadar işsiz insan olmaması gerekirdi. Hem farkettiğim şöyle bir gelenek var. Sanki tüm işverenler toplanmış, bunları konuşmuş ve ağız birliği etmişcesine maaş konusunu anlatırken:

    -"Maaşın şimdilik asgari ücretin biraz üstünde. Sigortan da yatacak." diyerek başlıyorlar konuşmaya. Sanki sigortayı babamın hayrına yapıyorlarmış gibi. Asgari ücretin biraz üstünde dediği de şuan 773 lira olan asgari ücretten 7 lira falan fazla. Yapmayı düşündüğün işte kendinden eminsen ve başvuruda kendi işine değer biçiyorsan: - "Tamam sen bir başla, performansına göre biz zaten sana hakettiğin ücreti veririz." cümlesiyle karşılaşıyorsun. İronik aslında aylık 700 lira almak için şirkete 10 binlerce lira vermek...


    dudaklarına değen yağmur bir parça rujundan çalar. dudaklarına değen yağmur bile, bir parça rujundan çalar. benim değemediğim o dudaklarına değen yağmur, bir parça rujundan çalar. // bi gün buralarda yeni bir ağaç yeşerecek ve biz gölgesinde mürekkepler tüketeceğiz //
  5. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    anarsistherif
    anarsistherif's avatar
    Kayıt Tarihi: 27/Ağustos/2009
    Erkek

    isciler 1 mayista mesai yapiyordu. sendika baskanlari, sozde isciyi savunan partiler, parti baskanlari ise jipleriyle alanlara gittiler...

    gercekten konu isciler oldugunda neresinden tutarsak tutalim elimizde kaliyor.

    isci sayisi fazla oldugu icin maaslari dusuk tutuyorlar, isciyi somurebildigi kadar somuruyor ve sonra hakkini vermeden bi yolunu bulup isten cikartiyor.

    benim annemde isci, eski patronu kronometre tutuyormus baslarinda, her defasinda en az uretim yapani isten cikartiyormus bir bahaneyle. hic birisi de sendikaya falan uye degil.

    bir olay, dava falan oldugu zaman da okuma yazma bilmeyenleri toplayip imza attiriyormus zorla.

     

    kisacasi;

    http://meydangazetesi.org/wp-content/uploads/2012/09/kpitalizm-%C3%B6ld%C3%BCr%C3%BCr.jpg


    =)
  6. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Fatih
    Fatih's avatar
    Kayıt Tarihi: 17/Temmuz/2005
    Erkek
    Ayazz bunu yazdı
    Fatih bunu yazdı

    Tamamen piyasa ile alakalı bir durum, işçinin yaptığı işi yapacak adam çok ve piyasa ona göre fiyat belirliyor, hatta bu 773 lira bir taban fiyattır, amacı işçiyi korumaktır. Devlet memurları ise piyasaya değil devlete bağlı, normalde çoğu devlet memurunun işini yapabilecek adam da çok ama devlet piyasayı kendi belirlediği için maaşları işçilere göre yüksek oluyor.

    Hocam piyasayla alakalı ama piyasa da bir yere kadar. İşçinin yaptığı işi yapacak adam da çok değil. Hem öyle olsa, bu kadar fazla iş arayan kurum/kuruluş/firma varken bu kadar işsiz insan olmaması gerekirdi. Hem farkettiğim şöyle bir gelenek var. Sanki tüm işverenler toplanmış, bunları konuşmuş ve ağız birliği etmişcesine maaş konusunu anlatırken:

    -"Maaşın şimdilik asgari ücretin biraz üstünde. Sigortan da yatacak." diyerek başlıyorlar konuşmaya. Sanki sigortayı babamın hayrına yapıyorlarmış gibi. Asgari ücretin biraz üstünde dediği de şuan 773 lira olan asgari ücretten 7 lira falan fazla. Yapmayı düşündüğün işte kendinden eminsen ve başvuruda kendi işine değer biçiyorsan: - "Tamam sen bir başla, performansına göre biz zaten sana hakettiğin ücreti veririz." cümlesiyle karşılaşıyorsun. İronik aslında aylık 700 lira almak için şirkete 10 binlerce lira vermek...

     

    Çok hocam çok, işçi dediğinin işini yapacak adam çok. Hem vasıfsız işçinin işini yapacak adam çok hem de vasıflı işçinin işini yapacak adam çok. Bok gibi. Keza memur da öyle.  Kimi niteliklerde işçi arayan firma çok ama sadece kimi niteliklerde, her nitelikte değil. 


    enjoy i'm vaccinated
  7. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    ONEMINUTE
    ONEMINUTE's avatar
    Banlanmış Üye
    Kayıt Tarihi: 27/Mart/2009
    Erkek

    Adalet arayanlar; Ampül Çok Yakıyo  tasarruflu florasana geçin(:

     


    ;ATATÜRK"ÜN FEDAİ ORDUSU {AFO}; # ATATÜRK Öldümüki? Atatürkçüler Ölsün... #
  8. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    anarsistherif
    anarsistherif's avatar
    Kayıt Tarihi: 27/Ağustos/2009
    Erkek

    okumaya başlarsanız devamı gelir.

     


    Tarih: M.Ö. 340-310

     
    Tieba gitgide daha da alışmaya başladı büyük çiftlikteki hayatına. Hem daha ağır işlerde çalışmışlığı da vardı, nane tarlasındaki bu işi o kadar da güç değildi. Üstelik nane kokularının arasında çalışmak bir nebze de olsa ona, kazma ve tırmık tutmaktan nasırlaşan avucunun ve geçen hafta yatırıldığı falaka yüzünden sızlayan ayak tabanlarının acısını unutturuyordu. Tieba hem vahşi görünümlü hem de güçlü bir adamdı, bıraksalar bir ayının bile anasını belleyebilecek kuvvetli kolları vardı. Üstelik zeki de sayılırdı.
     
    Hasat dönemiydi, Tieba o gün yarım mina (yaklaşık 250 gram) kadar nane toplayabilmiş, üstüne de muhtemelen bir köpek sürüsü tarafından kırılan çiti onarabilmişti. Tieba ve arkadaşları günün sonunda başlarında bekleyen iki beyaz adama ellerindeki sepette ne kadar nane olduğunu gösteriyor ve böylece karınlarını doyuracak kadar yiyecek almaya hak kazanıyorlardı. Tieba sepetini gösterdi, beyaz adam onayladığını belirtme maksadıyla başını salladı. Tieba'nın hemen arkasında da her gün aynı barakada uyuduğu o komik suratlı kız vardı. Tieba bu zamana kadar ona adını bile sormamış, kim olduğuyla ilgilenme gereği duymamıştı. Kızın sepetinde nereden baksan beşte bir mina edecek kadar nane vardı, beyaz adam bunu beğenmedi ve Tieba'nın sepetini göstererek kıza "Aranızdaki fark ne? O bu kadar çalışırken sen ne yapıyordun?" diye bağırdı. Tieba ve arkadaşları, beyaz adamlardan ayrı bir yere sıçıyorlardı, zira onların bokundan gübre olarak faydalanılıyordu. Kimi zaman bu gübrelerden minik bir dağ olması bekleniyor, ancak o zaman kölelere kendi boklarını toplamaları söyleniyordu. Beyaz adam, komik suratlı kızı kolundan tuttu ve diğerlerine de kendisini takip etmelerini emretti. Adam, kızı kölelerin pislediği minik avluya götürdü ve kızın kafasını o boktan oluşan dağa batırarak küfürler yağdırdı. Tieba, kendisini şanslı hissediyordu, çünkü kendisi bu çiftlikte daha yeni olmasına rağmen ancak on vuruşluk bir falaka ile cezalandırılmıştı. Bu sırada muhtemelen kızın akrabası olan siyah bir adam, beyazlara yalvararak af diledi, ancak diğer beyaz adam onu da kafasından tutarak aynı pisliğin içine batırdı.
     
    Tieba o gün ilk defa bir insanın ezilmesine, güçsüz gözükmesine ve dışlanmasına sebep olmuştu. Eğer o kadar nane toplamasaydı, belki de kızın durumu normal gözükecek ve cezalandırılmayacaktı. Kızın akrabası da sırf af dilediği için cezalandırılmayacaktı. Tieba o gün iki şeyi daha iyi anladı. Birincisi, eğer bu hayatta insan gibi yaşamak istiyorsa daha çok çalışmalı, beyaz adamın ondan istediklerini yerine getirmeliydi. İkincisi ise asla bir başkası için af dilememeli, onun hakkını savunmamalıydı.
     
    Yirmi yıl kadar sonra Tieba, çalışkanlığı, azmi ve sessizliği ile kölelerin şefi hâline gelmişti. En kötü durumdaki beyazdan bile kötü durumdaydı, fakat o kölelerin en seçkiniydi. Artık tarlada ağır işlerde çalışmıyordu. Tembellik yapan, yeterince verimli çalışmayan köleleri azarlıyordu. Yanında beyaz bir adam varsa sık sık çaktırmadan beyaz adamın yüzüne bakıyor, onun nabzını kontrol ediyordu. Böylece eğer beyaz adamın yüzünü ekşittiği bir köle varsa hemen beyaz adama yaranmak için o köleyi azarlıyordu.
     
    Hizmetinin yirminci yılında çiftliğin sahibi, Tieba'ya üstünde birkaç taş olan ve normal insanların giydiğine benzer bir giyecek armağan etti. Bu, bir köle için büyük bir onurdu. Tieba diğer kölelerin yanında asla giysisiyle övünmüyor, bunu sözleriyle dışa vurmuyordu, fakat övünmek ve gurur duymak bir insanın davranışlarına ne kadar yansırsa en az o kadar kasılıyordu. Tieba zeki bir adamdı, eğer kendisi giysisiyle övünür ve farklı olduğunu kendi ağzıyla söylerse biraz komik duruma düşebilirdi. Fakat o bunu söylemeden diğer köleler Tieba'nın ne kadar farklı olduğunu anlamalıydı.
     
    Tieba artık çiftliğin büyük köşkünde kalıyordu. Soyluların lisanına da alışmıştı, fakat onlar gibi konuşmayı tam olarak beceremiyordu. Yine de Tieba, kölelerle konuştuğu zaman onlara caka satmak için bazen soylulardan duyduğu kelimeleri konuşmasının arasına serpiştiriyordu. Böylece Tieba, daha farklı biri olduğunu diğer kölelere çaktırmadan hissettirebiliyordu. Üstelik köleler bu dili kullanmıyordu bile fakat bunun bir önemi yoktu, zira bu şekilde farklılığını ispat edebiliyordu.
     
    Yirmi yılda bu çiftliğe çok köle uğramış, yaklaşık üçte biri de ölmüştü. Bu kölelerin bir kısmı işkencelere dayanamadığından, bir kısmı açlıktan, bir kısmı da hastalıktan ölmüştü. Tieba, böylesi bir ortamda gerçekten çok şanslı ve çok farklıydı. Her gün yüzüne baktığı insanların büyük kısmı kendisinden çok daha kötü koşullarda yaşarken, kendisi nasıl da büyük bir nimete sahipti.
     
    Kasabada Tieba'nın yaşadığı çiftlik gibi bir büyük çiftlik daha vardı ve bu kasabanın toplam nüfusu 300 kadardı. Çiftlik sahibi soylu ailelerin üye sayısı 17, bu soyluların yardımcısı beyaz adamların sayısı da 35 kadardı. Kasabanın geri kalan nüfusunu köleler oluşturuyordu.
     
    Ve bu köleler, tek bir gün bile tükürüğüyle boğabilecekleri sahiplerine başkaldırmayı akıllarından geçirmediler. Aklından geçiren olduysa da tek bir gün, tek bir an bile buna yeltenmediler. Zira onların yiyecek bulmak, işkenceden kurtulmak ve hata yapmadan çalışabilmek gibi çok daha büyük dertleri vardı.
     
    Tieba ise vahşi görünümlü, güçlü ve zeki bir adamdı.
     
    Tarih: M.S. 2000-2030
     
    Caner o gün sınıfta "Ders bitse de eve gidip yeni aldığım oyunu oynasam" diye düşünüyordu. Üstelik ders sosyal bilgilerdi ve bu ona çok sıkıcı geliyordu. Caner zeki bir çocuktu, yaşıtları sümüğünü koluna silerken, o daima göt cebinde bir paket peçete taşırdı. Görgülü, medeni bir çocuktu.
     
    Caner düşünceler alemine dalmışken öğretmeninin bağırmasıyla yeniden dünyaya bağlandı. Öğretmen, sınıftaki çocuklardan birine çok konuştuğu için kızıyordu. Bu sırada Caner'in yanında oturan çocuk öğretmeninin sözünü kesti: "Öğretmenim, o konuşmuyordu valla". Öğretmen hem sözünün kesilmesine, hem de kendisinin yanlış kişiye kızarak hata yapmış olmasına sinirlendi. Ufacık bir velet kendisinin yanlış yaptığını söylüyordu, sinirini o çocuğa kızarak çıkardı: "Sen onun avukatı mısın? İkiniz de yarın sayfa 30'u defterinize yirmi kere yazacaksınız". "Ama öğretmenim...", "Sus, bir de cevap mı veriyorsun?"
     
    Caner o gün iki şeyi çok iyi anladı. Birincisi, asla bir başkasının hakkını savunmamalı, etliye sütlüye karışmamalıydı. İkincisi ise, başındaki insanın ondan istediklerini kusursuzca yerine getirmeliydi.
     
    Yıllar sonra Caner iyi bir üniversiteden mezun olup, ayda 2.700 lira maaşla bir plazada işe başladı. Fakat kısa sürede çalışkanlığı ve itaatkârlığı sayesinde terfi alarak maaşını üçe, hatta dörde katladı. Tabi bunda patronu ile olan sağlam ilişkisinin payı da büyüktü.
     
    Şirket toplantılarında eğer birisi bir espri yaparsa, hemen patronunun suratına bakıyordu. Eğer patronu o şakaya gülüyorsa, o da gülüyordu. Ve eğer patronu o günkü sikimtırak meymenetsiz ruh hali yüzünden bu şakayı densizce buluyorsa, kendisi de arkadaşını uyarıyor veya ağzıyla "cık cık" yapıp başını "olmadı" dercesine yana doğru sallıyordu.
     
    Caner gittikçe daha iyi kıyafetler ve daha lüks elektronik cihazlar alabilecek hâle geldi. Bu sırada otomobilini de yeniledi. Kendisi, içinde yaşadığı ülkenin insanlarının çok büyük kısmından daha üstün olanaklara sahipti, diğerlerinden daha farklıydı. Fakat bu üstünlüğünü asla kendisi dile getirmiyordu. Bunun yerine iş arkadaşlarıyla çok eğlendiğini belirten on çeşit mezeyle dolu rakı sofrası fotoğraflarını, Facebook adı verilen ve her insana nelere sahip olduğunu gösterebildiğin sanal ortamda yayınlıyordu. Böylece insanlara ne kadar farklı olduğunu ispat edebiliyordu. "IPhone'un yeni modelini çıktığı an rahatlıkla alabilirim" demiyordu, bu onu komik bir duruma sokardı ve Caner zeki bir adamdı. Bunun yerine esprili ama cefakar bir şekilde "IPhone 7 çıksa da şu külüstürden kurtulsak" diyerek gücünü belli ediyordu.
     
    Caner artık çalıştığı şirket toplantılarında "Bu konudaki risk management'ınızı yetersiz buluyorum. Derhal bana son aldığınız mail'ı forward'layarak info'da bulunun" diyordu. Lisanı bir anda nasıl da değişivermişti. Çeşitli bilgisayar efektleriyle kendisini olduğundan daha yakışıklı gösteren fotoğraflarının altına "Die darling die" yazabiliyordu artık. Üstelik etrafındaki kimse bu dilde konuşmuyordu bile. Olsun, onun için önemli olan ne kadar farklı birisi olduğunu gösterebilmekti.
     
    Caner zeki, modern ve medeni bir adamdı.
     
    Her gün saat sabah 7'de kalkmak ve ihtiyaçlarını karşılayabilmek adına patronunu daha çok zengin etmek için çalışmak zorunda olmasına rağmen artık kölelik diye bir şey yoktu. Dünya artık daha medeni bir yerdi. Sırf bir terfi alabilmek adına patronuna daha çok yaranmak zorunda olmasına ve kendisini diğer insanların büyük çoğunluğundan üstün görmesine rağmen sınıf farkı diye bir şey de yoktu. Dünya artık çağdaş bir yerdi. Kölelik, sınıf gibi çağdışı uygulamalara yer yoktu artık dünyada.
     
    Caner gibi ve keyfi Caner kadar yerinde olmayan onun gibi milyonlarca insan vardı Caner'in yaşadığı yerde. Fakat bu insanlar bir gün bile tükürüğüyle boğabilecekleri ve sürekli çalışarak daha zengin etmekte oldukları sahiplerine başkaldırmayı akıllarından geçirmediler. Akıllarından geçirseler de bunun için asla bir şey yapmadılar. Zira onların telefon faturası ödemek, eskidiğine inandıkları malın yenisini almak ve diğerlerine ne kadar farklı olduklarını ispatlamak gibi daha önemli dertleri vardı.
     
    Caner zeki, modern ve medeni bir adamdı.
     
    En sevdiği tarihi kişi Spartacus, en sevdiği film ise Dövüş Kulübü'ydü.
     
    Görünmez parmaklıkların var olmadığına inanıyordu.
     

    =)
  9. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Fatih
    Fatih's avatar
    Kayıt Tarihi: 17/Temmuz/2005
    Erkek
    anarsistherif bunu yazdı

    isciler 1 mayista mesai yapiyordu. sendika baskanlari, sozde isciyi savunan partiler, parti baskanlari ise jipleriyle alanlara gittiler...

    gercekten konu isciler oldugunda neresinden tutarsak tutalim elimizde kaliyor.

    isci sayisi fazla oldugu icin maaslari dusuk tutuyorlar, isciyi somurebildigi kadar somuruyor ve sonra hakkini vermeden bi yolunu bulup isten cikartiyor.

    benim annemde isci, eski patronu kronometre tutuyormus baslarinda, her defasinda en az uretim yapani isten cikartiyormus bir bahaneyle. hic birisi de sendikaya falan uye degil.

    bir olay, dava falan oldugu zaman da okuma yazma bilmeyenleri toplayip imza attiriyormus zorla.

     

    kisacasi;

    http://meydangazetesi.org/wp-content/uploads/2012/09/kpitalizm-%C3%B6ld%C3%BCr%C3%BCr.jpg

     

     

    İşçi sayısı fazla olduğu için maaşlar düşük tutulmuyor hocam,  düşük maaşa razı olacak insanlar var olduğu için işveren rasyonel hareket edip en düşük maaşla adam çalıştırmaya bakıyor. Mesela herşeyiyle aynı marka ve model bir kıyafeti 50 liraya satan mağazadan mı alırsın yoksa 30 liraya satandan mı? Bu da aynı şey. Kim emeği ucuz verirse işveren de ondan almak ister aksi takdirde akılsızlık etmiş olur. 


    enjoy i'm vaccinated
  10. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Meczup
    1049
    1049's avatar
    Kayıt Tarihi: 04/Ağustos/2005
    Homo

    Michael Sikkofield'in yazılarını takip etmeye çalışırım genelde. Nerde söylemek istediğim ama uygun cümlelerle dile getiremediğim şey varsa kendisi rahatça dile getirebiliyor hep. Seviyorum adamın tarzını. Bu yazısı da diğerlerinden farklıydı ama güzeldi...


    dudaklarına değen yağmur bir parça rujundan çalar. dudaklarına değen yağmur bile, bir parça rujundan çalar. benim değemediğim o dudaklarına değen yağmur, bir parça rujundan çalar. // bi gün buralarda yeni bir ağaç yeşerecek ve biz gölgesinde mürekkepler tüketeceğiz //
  11. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    glaurung
    glaurung's avatar
    Kayıt Tarihi: 05/Temmuz/2011
    Erkek

    memur sike sike istediğini yaptırıyor, maaşından memmun olmadı mı iş yavaşlatıyor skandal patlat verince memurun gönlünü hoş tutmak gerekiyor, ama işçi dişli değil, şükürcü, memurun maaşını kıskanıp onlar da DÜŞÜK alsın diyeceklerine, memurlar ne yapıyorlar da YÜKSEK alıyorlar biz de örgütlenelim biz de kilit noktalarda işvereni tehtit edelim demeliler.

Toplam Hit: 3504 Toplam Mesaj: 28