Tahribat.com Forumları
Müzik & Sinema & Tiyatro & Kitap & Televizyon & Seminerler & Edebiyat
Herkes Kendi Sevdiği Şiiri Yazsın
Müzik & Sinema & Tiyatro & Kitap & Televizyon & Seminerler & Edebiyat
Herkes Kendi Sevdiği Şiiri Yazsın
Herkes Kendi Sevdiği Şiiri Yazsın
-
Arkadaşlar herkesin kendine göre işte bu tam bana göre dediği bir şiir vardır mutlaka. Şimdi siz bu şiirleri buraya yazın.. Ama kısa kısa olsun:),
Benim şiirim,
Bakma öyle sessiz durduguma,
Yüreğimde fırtınalar kopuyor,
Sebebi ne senin varlığın nede yokluğun,
Sebebi benim sana duydugum,
Adını bile unuttugum......
AŞK.....
Önder Baysal ın bir şiiri :) -
Benimde En Çok Sevdiğim Şiir
Seviyorum Ama Kimi
En tatlı birisini
Nasıl Söylesem Sana
İlk Harflerine Baksana,
Anonim
İşte ben bu Şiiri tek geçerim :)) -
zambaklar en ıssız yerlerde açar
ve vardır her vahşi çiçekte bir gurur
bir mumum ardında bekleyen rüzgar
ışıksız ruhumu sallar da durur
zambaklar en ıssız yerlede açar
yağmurlardan sonra büyürmüş başak
meyvalar sabırla olgunlaşırmış
bir gün gözlerimin ta içine bak
anlarsın ölüler niçin yaşarmış
yağmurlardan sonra büyürmüş başak
-
ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
pervane olan kendini gizler mi alevden;
sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu...
gün senden ışık alsa da bir renge bürünse;
ay secde edip çehrene yerlerde sürünse;
her sey silinip kayboluyorken nazarımdan
yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...
ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
ey sen ki gönüller tutusur her bakışınla!
hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
gözler ki birer parçasıdır sende ilahın,
gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin!
bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
dinmez! gönlün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
dinmez! ebedi özleyişin bestesidir bu!
hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
görmek seni ukbadan eğer mümkün olsaydı.
dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
tek bendeki volkanları söndürse denizler...
hala yaşıyor gizlenerek ruhuma "kaabil";
imkanı bulunsaıdı, bütün ömre mukabil
serretmeye elden seni bir perde olurdum.
toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.
mehtaplı yüzün tanrı'yı kıskandırıyordur.
en hisli siirden de örülmez bu güzellik.
yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur,
kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik
H.Nihal ATSIZ... -
Tohum Saç Bitmezse Toprak Utansın,
Hedefe Varmayan Mızrak Utansın,
Hey gidi Küheylan Koşmana Bak sen,
Çatlarsan Doğuran Kısrak Utansın.
N.F.K -
Mehmedim vurulmuş yerde yatıyor
Gökten bir nur gelip onu alıyor
Bu ne güzel şey Allah"ım
Askerin sana geliyor
Vurulmuş başından kanlar akıyor
Silahını elinden kimse alamıyor
Sanki hala dimdik ayakta duruyor
Bu ne güzel şey Allah"ım
Askerin sana geliyor
Bu vatan için çıkmış her biri dağa
Siper etmiş göğsünü bu güzel vatana
Can atıyor gele yanına
Erişe senin şehitlik makamına
Mehmedin için ağlama ana
Hepsi emanet orda yaradana
Orasını nere diye sorarsan
Hakkarinin dağında,Tuncelinin ovasında
Üzüldüğünde Çanakkaleyi düşün ana
15 yaşında yolluyordu çocuğunu savaşa
Bir de kurban olsun vatana
Yakıyordu saçına kına -
40 yaşındasın
Rahmetini umarak
Günahkar bir dille;
Allah Azze ve Celle
Ya Rasulallah,
Âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden,
Kalbimizden seyrediyoruz seni.
İşte
Bir yaşındasın,
Beni Sa'd yurdundasın
Sana süt anne olmadı kadınlar
Bu yüzden dargın bulutlar
Bir damla yağmur indirmiyor
Kıtlık hüküm sürüyor Beni Sa'd yurdunda
Minicik bir bulut var gökyüzünde
Sana aşık...
Ayrılmıyor başucundan
Ve insanlar yağmur duasında...
Hz.Halime kucağına alıyor seni
Yeryüzünde bir gölgelik...Seni güneşten korumak için
Oysa minicik bulut gökyüzünde
Sana meftun, sana kilitli...
Ve dua eden rahibin kucağındasın
Dünyalar güzeli gözlerine bakıyor rahip
Kıtlığı da unutuyor, yağmuru da, duayı da
Ama sen unutmuyorsun
Uğruna canlarımız feda o gözlerinle gökyüzüne bakıyorsun
O minicik bulut ilişiyor bakışlarına
Büyüyor, büyüyor...
Sonra nazlı, nazlı yağmur damlaları iniyor buluttan
Fakat çoğusu bilmiyor yağmurun geliş sebebini
Çoğusu bilmiyor seni...
Altı yaşındasın
Medine-i Münevvere yolundasın
Yanında aziz annen ve Ümmü Eymen
Yetimliğini hissediyorsun baba kabristanında
Sonra yolda, Ebva'da öksüzlük karşılıyor seni
Mekke'ye annesiz giriyorsun
Abdulmuttalip bir başka seviyor seni
Ebu Talip bir başka seviyor
Ya Rasulallah
Mekke çocukları annelerine seslenirler miydi senin yanında
Onlar anne deyince sen yere mi bakardın
Mekke rüzgarları kaç gece gözyaşlarını taşıdı Ebva'ya
Kaç gece anne diye hıçkırdın
Efendim!
Senin yerine de anne dedik annemize
Senin yerine de baba dedik
Yirmi beş yaşındasın
Ve bambaşkasın
Kimse sana denk değil
Şefkat yayıyor kokun
Güven veriyor sesin
Sen Muhammed-ül Emin' sin
Otuz üç yaşındasın
Dalga dalga rahmet var
Otuz beş yaşındasın
Hadi gel bekletme yar
İniltiler çalıyor kapısını göklerin
Hadi gel bekletme yar
Sinesi çatlayacak Rasul bekleyenlerin...
Hadi gel ey Yâr!
Nurdağına davet var
İşte
Kırk yaşındasın
Hira Nur dağındasın
Cibril iniyor göklerden
Ve nokta nokta her yerden salat, selam yükseliyor
Sen kâinatın yüreğinden hasretle kopan " Ah! " sın
Karanlık gecelerimize sabahsın
Sen Nebiyullahsın
Sen Habibullahsın
Sen Rasulullahsın
Niye incittilerki seni sultanım
Niye işkence yaptılarki sana
Ebu Talip öldü diye mi bu pervasızca saldırılar
Himayesiz kaldın diye mi
Kabe'deki ağlayışın geliyor gözümüzün önüne
" Amca yokluğunu ne çabuk hissettirdin " diyişin
Haremde namaz kılışın geliyor aklımıza
Başına pislikler saçılıyor
Başlar feda o mübarek başına
Nasipsizler sana bakıp nasıl da gülüyorlar
Biri koşuyor Mekke sokaklarından sana doğru
Biri koşuyor ama sanki yere inmiş Arş-ı Âla
" Bu koşan kimdir " diye bir soru dolaşıyor boşlukta
Bu koşan kim?
Ve cevap veriyor biri:
Muhammed' in kızı Fatımatüz-Zehra
Velilerin anası...
Yüzünü gözünü siliyor biricik kızın
Sana yeryüzünde en çok benzeyen
Gülmesi sen, ağlaması sen
" Ağlama kızım " diyişin geliyor aklımıza
Niye çıkardılar ki yurdundan seni
Himayesiz kaldın diye mi
Onlar bilmiyorlar mıydı seni himaye edeni
Seni yetim bulup barındıranı
Seni alemlere rahmet kılanı
Onlar deli diyorlardı sana, sen susuyordun
Mecnun diyorlardı, şair diyorlardı, sen susuyordun
"Seni bizim elimizden kim kurtaracak" diyorlardı
Sen,
Sen " Allah! " diyordun
Allah Azze ve Celle
Semayı haşyet kaplıyordu
Sen " Allah! " diyordun
Arş-ı Âla titriyordu
Bedir' de " Allah! " diyordun
Üç bin melek iniyordu alaca atlarda
Yüz yirmi beş bin sahabi :
" Anam babam sana feda olsun " diyordu
Ya Rasulallah
Medine-i Münevvere sokaklarında yürüyordun
Neccar Oğulları'nın küçük kızları seni görünce
Sevinçten ne yapacaklarını bilememişlerdi
" Beni seviyor musunuz " diye sormuştun onlara
" Seni çok seviyoruz Ya Habiballah " demişlerdi
Sen de:
" Allah biliyor ki ben de sizi çok seviyorum" demiştin
Bu gün yaşayan gençler var
Neccar Oğulları'nın kızları diğil belki
Ama seni onlar da çok seviyor
Gözyaşlarından belli ki seni canlarından çok seviyorlar
Senden başka kimseleri yok
Allah biliyor ki sen onları da çok seviyorsun
Altmış üç yaşındasın
Refik-i Âla duasındasın
Senin için siyah yünden çizgili bir cüppe dokunmuştu
Kenarları beyazdı
Onu giyerek ashabının yanına çıkmıştın
Ve mübarek ellerini dizine vurarak :
" Görüyor musunuz ne kadar güzel " demiştin
Meclisinde bulunan biri sana seslenmişti :
" Anam babam sana feda olsun ya Rasulallah, onu bana ver "
Niye istemişti ki senden sevdiğini bile bile
İstendiğinde katiyyen " hayır " demediğini bile bile
" Peki " dedin o zata
Ve sen yine yamalı, eski cübbeni giydin
Dostuna kavuşmana bir hafta kalmıştı
Aynı cübbeden yine yine diktiler
Ama giyinmek nasip olmadı
Haberler uçurmuştun Ebu Hureyre' nin diliyle :
" Benden sonra öyle kimseler gelecek ki, keşke peygamberi görseydik de ne malımız ne evladımız olsaydı diyecekler "
Ve Hz. Enes ile paylaşmıştın özlemini
" Beni görmedikleri halde bana iman eden kardeşlerimi görmeyi çok isterdim"
Sultanım!
Ey Medine minberinde " ümmeti, ümmeti " diye hüznü giyen sevgili
Ey Mekke mihrabında alemler hesabına " Allah! " diyen sevgili
Bize lütfu ilahi bahşedilen kapına diz çöktük, bey' at ettik
Rabbinden bize ne getirdi isen amenna
Duyduk, itaat ettik
Ya Rasulallah
Sen hâlâ kırk yaşındasın
Ve hâlâ ümmetinin başındasın...
Şiirin Kralı... -
hocam allahtan kısa şiirler yazın dedim. bide uzun yaz desek ergenokon destanı yazacaksın heralde:) saol yinede
-
hürriyet hokkabazlık gökte havai fişek
yerde hürriyet diye tepinir eşek.
n.f.k -
Bu ole bisi ki anlatamam sana anlatsamda anlamani bekliyemem ki zaten
Su aklimdakileri yuregimdekileri acsam sana kanatlandirsam gondersem gene anlatamam goremem seni ben mavilerin prensesii
O gulusune hasret icerim geceleri olum gibi soguk gelir geceler yannizlikla percinlenir ,yannizlik hapishanem olur ama ben sana anlatamam icimdekileri
Duslerimde bulurum seni her gun olusunda kaybetmeye mahkum cezam olur uykularim mutsuzda olsam her sabahin isigin suratima carparak uyandigimda seni dusunmekten yorgun aklimin boguk yakarislari ben dinlemem uykumdan vazgecmem
Seni bulmakta gizli mutluluk derim ya bulduktan sonra kaybetmek eh buda benim cezam olsa gerek
Cehnnem ateslerinden cikmaz yuregim sana kavussamda olum var bu isin sonunda demeden duramaz aklim
bu ask 2 kisi ye fazla sen cik aradan birak ben yanayim tek basima demek gelir icimden ama sana git diyemem ki ben
Bole iste Mavilerin prensesi sen tahtinda oturursun yanliz ben hapisanemde gun sayarim karanliklar icinde ama ya sevdigin ben degilde benim var oldugum dusuncesiyse diye beynimde zonklar kendi sesim
Kabuslarim olur geceleri ama ben yinede vazgecmem uykumdan kabuslarda bile gormeyi seni lutuftan sayarim
Yok olmak mi korkum yoksa topraklara sensiz girmekmi gun gelir ogrenirim bunun cevabini
Ya cok gec olursa ya donusu olmazsa diye dusununce uykularim kacar seni kaybettigim ani duslerim
bu Aci ya beni oldurur ya kavusturur seni bana diye kendimi kandirrim hezaman ki gibi
Gun gelir aglarim derdimden . Seller olur akarim sana ama ya senide sureklerse bu seller ozaman ben olmez miyim olmekten beter olmazmiyim
Sevgi midir bu ask mi ihtiyacmi sorusunu her dusundugumde dalip mavi denizin derinligine bogulup soluksuz kalana kadar cikamadigimda anlarim ben sana muhtacim sensizlik degilmi bu olum den korkmak degil bu sensizlikten korkmakmis derim
Olum gelsin korkmam peki sensizlik kapimi calarsa ben ne yaparim
Askin aleviyle ucumlarda gezerken aklim ayaklarimi bastigim topraktan metrelerce yuksete gene tek bi soru gelir aklima
Ya sen bana degilde Benim var oldugum dusuncesini asiksan diye
Sozcukler kelimeler anlamini yitirir ben sana Seni seviyorum demek isterken hep bunlar calkalanir dilimde sen beni anlamadan bitmesinden korkarim su omrun
kelebek misali olmekten….
(ZOB)
Uzun oldu ama kusura kalmayin artik :) -
YAŞAYABİLME İHTİMALİ
soğuk ve şehirlerarası
otobüslerde vazgeçtim
çocuk olmaktan
ve beslenme çantamda
otlu peynir kokusuydu babam...
Ben seninle bir gün Veyselkarani`de haşlama yeme ihtimalini sevdim.
İlkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında
(ankara`da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman)
özlemeye başladım herkesi...
Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki,
adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra...
Bizim Kemalettin Tuğcu`larımız vardı...
Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı...
Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan
kahverengi sıralarda, solculuk oynamaya başladık...
Ben doktor oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla...
Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu, pütürlü duvarlara
ve Türk Dil Kurumu`na inat bir Türkçeyle...
Ağbilerimizden öğrendik, Ş harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi...
Ankara`ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.
Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber bültenleri
Oysa Ankara`da hiç sevişmedim ben.
Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim...
(Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik dikenleri saymazsak...)
Ankara`ya usul usul kurşun yağıyordu...
Ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber bültenleri...
Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim...
Ve hiçbir mahkeme tutanağına geçmedi adım...
çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece...
sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde
ama sen yoktun...
Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni tenefüs saatlerinde...
Okul servisi seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine götürüyordu...
Ben, senin benimle Tunalı Hilmi Caddesi'ne gelebilme ihtimalini seviyordum...
Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.
yaz sıcağı toprağa çekiyordu tenimin çatlamaya hazır gevrekliğini...
Sonra otobüs oluyordum,
kırık yarık yoların çare bilmez sürgünü...
Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum Muş ovasının yalancı maviliği...
Otobüs oluyordum bir süre...
Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum,
yanağım otobüs camının garantisinde...
Otobüs oluyordum...
Bir ülkeden bir iç ülkeye...
Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum...
Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın listesinin...
Korkuyordum...
Sonra iniyordum otobüsten...
Çarşıdan bizim eve giden,
ömrümün en uzun,
ömrümün en kısa,
ömrümün en çocuk,
ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum...
Çünkü sonunda annem oluyordum
babam kokuyordum sonunda...
Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim, çocuk olmaktan...
Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam...
Ben seninle bir gün Van`daki bir kahvaltı salonunda...
Ben seninle (sadece bilmek zorunda kalanların bildiği) bir yol üstü lokantasında...
Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay kıvamında bakan Doğubeyazıt`ın herhangi bir toprak damında...
Ben seninle herhangi bir insan elinin terli coğrafyasında olma ihtimalini sevdim...
Ben senin,
beni sevebilme ihtimalini sevdim!
Yılmaz ErdoğanYAŞAYABİLME İHTİMALİ
Toplam Hit: 7910 Toplam Mesaj: 43