Hızla Artan Dünya Nüfusu
-
Nüfus ve şehirleşme konusuna konferanslarımda sıkça değinmek zorunda kalıyorum. Bu yazıda bahsetmemin nedeniyse onlardan biraz farklı olacak. Önce birkaç rakamla mevcut duruma bakalım:
- Bulgulara dayalı tahminlere göre tarım çağını yaşadığımız M.Ö. 8000 yılında dünya nüfusu 5 milyon kadardı.
- M.S. 1 yılındaysa (farklı araştırmalara göre) 300 ile 600 milyon aralığında bir nüfus olduğu anlaşılıyor. Yani yıllık nüfus artışı yaklaşık %0,05 olarak gerçekleşmiş.
- Kayıtlara göre 1800 yılında 1 milyar kişiyi geride bırakmışız.
- 130 yıl sonra; yani 1930′da 2 milyarı görmüşüz.
- Neredeyse 30 yıl sonra; yani 1959′da 3 milyar olmuşuz.
- 15 yıl sonra; 1974′te 4 milyara ulaşmışız.
- 13 yıl sonra; 1987′de 5 milyarı geçmişiz.
- 2011 yılında 7 milyarı geçtik.
Nüfusun nasıl büyük bir hızla arttığı ortada. Buna refah, yaşam koşulları ve sağlık şartlarının yükselişi, ortalama ömürün artışını da eklemek gerek ama doğum oranı da hızla artıyor. Örneğin bu yazıyı yazarken yılbaşından itibaren 38 milyon kişi doğmuş, 17 milyona yakın kişi vefat etmişti.
Bu veriler ışığında baktığımızda 2025 yılında 8 milyar, 2045 yılındaysa 9 milyar olacağız!
Bir başka veri de şehirleşmeye yönelik. Birçok farklı sebeplerden ötürü nüfus hemen her bölgede hızla şehirlerde toplanıyor. Bu da şehir kavramına yepyeni tanımlar getiriyor. Bugün yaşadığınız şehrin kalabalığından, trafiğinden, itiş-kakışından dert yanıyorsanız biraz daha dişinizi sıkıp 2025′i bekleyin. Bugünlerinizi mumla arayacaksınız. Bu trendin kültürden suç oranlarına, sağlıktan yaşam koşullarına kadar pek çok etkisini göreceğiz. Hayatımızda pek çok şey radikal bir şekilde değişmek zorunda kalacak. Bunlardan biri de yaşam alanlarımız olacak.
Şehir hayatından çıkan bir ders
Aklıma gelen bir örnekle başlayalım. Her gördüğümde ilgimi çeken, düşündüren davranış şekillerimizden biri ‘halı silkeleme’ olmuştur. Evinin temizliğine her şeyden çok önem veren kadınlarımız tozu toprağı aşağıya silkeler. Aslında yaptığı dışarıdan evine girenleri alt katındaki ve sokağındaki komşulara ‘transfer etmektir‘. Onlar dolaşıp yine kendi evine gelir (her şey bir yana evinizdeki tozun en az yüzde 80′i kendi -ölü- deri parçalarınızdır).
Eve girerken ayakkabılarımızı çıkarırız. Çünkü sokaklar kirlidir. Ama evimiz temiz olmalıdır. Oysa eve ayakkabı ile girseydik, sokaklarımızı da o kadar kirletmeyecektik. Çünkü sokaklar, mahalleler ve şehirler de evimizin bir parçası olacaktı. Ayakkabıyı (ve barındırdığı insan tortularını) dışarıda bırakarak koca evrende yaşam alanımızı evimizin içine sıkıştırırız. Dışarıda sigarayı yere atabilir, tükürebilir, işeyebilir, çöp atabilir; her şeyi yapabiliriz. Çünkü bilinçaltımızda orası bizim değildir.
Oysa kent kültüründe şehir her şeyiyle içinde yaşayanlarındır. Bazıları bunu kabul eder (ya da sahip çıkar) bazılarıysa ucuna bahaneler, istisnalar bağlar durur.
Küçük dünyalarımızı kurarken
Bir dönemin ortak alan, aygıt ve araçlarının hepsini kişiselleştirme dönemindeyiz. Evlerimizde kişisel sinemalarımız, balkonlarımızda mini bahçelerimiz, sadece kendimize ait (cep) telefonlarımız, televizyonlarımız hatta odalarımız var. Refah seviyemize göre her halimiz için ayrı odalarımız var. Ebeveyn banyolarımız, hobi ve çalışma odalarımız…
Ancak nüfus yoğunluğuyla ezilen şehirlerde bir dönemin yayla boyutlu, bol odalı, dev bahçeli, otoparklı yapıları fanteziden öte bir şey değil. Güncel inşaatların eğilimlerine de baktığınızda stüdyo ya da 1+1 dairelerin oranındaki yükselişi görebilirsiniz (şu anki payları %50′nin üstünde). Ev dediğimiz mekanın tanımı ve kullanım şekli de hızla değişiyor.
Dolayısıyla artık daha küçük mekanlarda daha kullanışlı mekanlar yaratmak zorundayız. IKEA’nın o meşhur teşhir evleri gibi yani. Kolay değil, konforlu hiç değil, alışması zor ve bazen bunaltıcı. Çoğu açıdan kısıtlayıcı ama mecburi. Japonya’da yaşadığım 1992 yılında mecburiyetten dolayı doğal kültür haline gelen bu tip evlerin hepsi kullanışlılığıyla beni çok etkilemişti. Bugün aynı eğilim Batı’da da kendini gösteri
Yolunuz bir gün düşerse New York / Manhattan’daki Tenement Museum‘a uğramanızı şiddetle tavsiye ederim. Taşı toprağı altın ABD’nin dünyanın dört bir yanından göçmen çektiği 1800′lü yıllarda Doğu yakasının giriş kapısı (Ellis Island ile başlayan) Manhattan’ın yoğun nüfus karşısında bulduğu mecburi çözüm olan Tenement evleri ibret vericidir.
Banyonun mutfağın içinde yer aldığı, içine temel yaşam eşyaları dışında hiçbir şey sığmayan küçücük mekanlar; buzdolabı bile sığmayan dar merdivenler gibi ayrıntıların oluşturduğu kültür gerçekten çarpıcı. Evinde yemek pişiremediği için dışarıda açılan ucuz yemek mekanları ve dışarıda yeme kültürü; evine çamaşır makinası sokamadığı için şehrin her tarafına yayılan çamaşırhaneler ve dahası…
Görünen o ki gelecekte büyük ihtimalle tenement mantığında kurulu (kimi zaman onları dahi aratacak) metropollerimizde yaşayacağız. Yepyeni hayatlarımız, ulaşım araçlarımız, dertlerimiz ve hayallerimiz olacak. Şimdiden zihnen ve bedenen hazırlanmakta fayda var.
-
Dünya nüfusunu dengelemek için savaş şart ve de yakında çıkıcağı yönünde tahminler o yüzden kasma insanlar gider :)
yazıya gelirsek öyle bi kültürde yaşamak istemezdim inşallah da yaşamıycam dedeme tarlayı tapanı sattırmıyorum değerlenicek bunlar diyorum -
Ka1nsha bunu yazdı
Dünya nüfusunu dengelemek için savaş şart ve de yakında çıkıcağı yönünde tahminler o yüzden kasma insanlar gider :)
yazıya gelirsek öyle bi kültürde yaşamak istemezdim inşallah da yaşamıycam dedeme tarlayı tapanı sattırmıyorum değerlenicek bunlar diyorum3.dunya savasinin cikmasi icin once Suriye'nin ortadan kalkmasi lazim. abd ve tayyip elele verip ugrasiyorlar.
-
Ka1nsha bunu yazdı
Dünya nüfusunu dengelemek için savaş şart ve de yakında çıkıcağı yönünde tahminler o yüzden kasma insanlar gider :)
yazıya gelirsek öyle bi kültürde yaşamak istemezdim inşallah da yaşamıycam dedeme tarlayı tapanı sattırmıyorum değerlenicek bunlar diyorumhacı savaşda kullanılan yüzlerce çeşit silah doğayı zaten kirletiyor.Bence en iyi yöntem yeteri kadar çoğalmak.Olması gerekenden fazlası değil.Bir ailenin 8 tane çocuk yapıp bırakması marifet değil.Bir ailenin 3 tane çocuğunun olup onları en güzel şekilde yetiştirip dünyaya ve ülkeye yararlı bir birey yapması önemli.
Ama bunu anlatamazsın işte millete.O yüzden adamında dediği gibi dünya yakında boku yicek.
-
ulusal liderler dese ki kardeşim biz savaşmaktan ötekileştirmekten vazgeçtik, insan hakları kutsalımızdır, bundan sonra baskı zülüm yok düşünce özgürlüğü ifade özgürlüğü var. Ben çocuk yapmamaya razıyım
-
Konu burdan çok farklı biryere gidecek gibi duruyor :)
Yalnız savaşın çözüm olacağını sanmıyorum. Savaşta ölen binler milyonlar nüfus sorununu çözemez.
Devede kulak kalır. Milyarlarca insan var dünyada. Her geçen gün katlanmaya devam ediyor.
-
Easx bunu yazdı
Konu burdan çok farklı biryere gidecek gibi duruyor :)
Yalnız savaşın çözüm olacağını sanmıyorum. Savaşta ölen binler milyonlar nüfus sorununu çözemez.
Devede kulak kalır. Milyarlarca insan var dünyada. Her geçen gün katlanmaya devam ediyor.
-
kölelik sisteminin geri gelmesi iktisadi bir zorunluluk olacak , yani bu 8-10 milyar insan ne yiyecek ne içecek ?
halbükü birileri onları evlerine alıp besleyebilir , en azından sefalet içinde ölmekten kurtulurlar , örneğin somaliyi etopyayı falan komple ihtiyaç sahiplerine satabilirler vasıfsız işgücü olarak
yoksa kaynaklar için şuursuzca savaşılmasının kaçınılmaz olduğu görünen köy
-
farkında değilsiniz ama zaten kısırlaştırılıyorsunuz, israilli dostlarımız gdo lu ürünlerin içerisine gerekenleri yerleştiriyor, iki nesil sonra artık eskisi kadar üreyemeyeceksiniz...
-
yeni bir dünya savaşının çıkacağına inanmak mı daha sığ yoksa bu savaşın aşırı nüfus artışına çözüm olacağını düşünmek mi?
-
ulquiorra bunu yazdı
yeni bir dünya savaşının çıkacağına inanmak mı daha sığ yoksa bu savaşın aşırı nüfus artışına çözüm olacağını düşünmek mi?
Bende yukarda onu dedim zaten.
Şimdi Çinde 1.3 milyar küsür insan var.Peki bu insanların hepsi özel mi? Hayır.
Hindistanda 1.2 milyar küsür insan var.Peki bu insanların hepsi özel mi? Yine cevap hayır.
Nüfüsun çok olmasının hiçbir artısı yok.Olurda bir gün uzaylılarla savaşa girersek.Onlarda da gelişmiş silahlar yoksa ve kılıçla,baltayla savaşmak zorunda kalırsak işte o zaman dünya nüfusunun yoğunluğu bize artı sağlar : ))
Dünyada açlık,işsizlik,sosyal sınıflandırılma hat safhada.Eğer ki nüfus olması gereken kadar olsaydı bu sorunlar %90 daha az olacaktı.
Bir Hindistanlı aile her gün pilav yemek yerine daha düzenli beslenebilecekti.Her insan gerçekden insan onuruna yakışır şekilde yaşayacaktı.Suç istatistikleride çok daha az olacaktı.
Savaşarak zaten nüfus düzeni tabi ki yerine girmez.Yukardaki müridinde dediği gibi devede kulak.