Hoşunuza Giden Şiirler ?

  1. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    twiN35
    twiN35's avatar
    Kayıt Tarihi: 07/Aralık/2009
    Erkek

    http://www.youtube.com/watch?v=XRPn25v_6JY Aksam erken iner mapushaneye - Ahmet Arif


    Semt-i Bornova..
  2. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    mqstar
    mqstar's avatar
    Banlanmış Üye
    Kayıt Tarihi: 01/Ocak/2010
    Erkek
    ulan rıza
  3. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
  4. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Hakkinen
    Hakkinen's avatar
    Kayıt Tarihi: 01/Aralık/2007
    Erkek

    Atilla İlhanın Gazeteci tahsine yazdığı bi şiir var. yani ilk kurşunu anlatmış dizelerde bilen varmı bulamadım nette :S


    Kendini beğenmişlik, hakedilmelidir.
  5. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    god
    god's avatar
    Kayıt Tarihi: 10/Nisan/2007
    Erkek

    kaç zamandır yüzüm tıraşlı
    gözlerim şafak bekledim
    uzarken ellerim
    kulağım kirişte
    ölümü özledim anne
    yaşamak isterken delice

    bugün görüş günü
    günlerden salı
    ıslak
    sarı bir yağmur
    ülkemin neresine bakarsa ay
    orada yitik bir anne ağlıyor
    sen aralıyorsun yağmuru
    acıdan sırılsıklam alnına siper edip elini
    sonra bir umut koşuyorsun
    yüreğin avcunda
    ısırırken
    çırpıntı gözlerini

    koşma anne
    birdenbire batacak olan
    düş denizinde yarattığın umut sandalıdır
    oysa benim için gece
    ışık hızıyla koşan
    kısa ve soğuk bir zamandır
    bu yüzden boğuk seslerle geldiler bir şafak
    uykusuz
    yorgun
    ve korkak

    sanırım baytardı
    yüreğimin depreminde rihter ölçeği çatlarken
    ölebilir raporu veren beyaz önlüklü doktor
    boşver hipokrat amca
    üzülme ne olur
    sen de anne
    sen de üzülme
    hücremin dört bir köşesinde el ayak izlerimi
    ciğerlerimde yırtılan bir çığlıkla hazır beklediğim
    ve korkunç bir sabırla birbirine eklediğim
    korkak kahraman gecelerimi
    düşlerimle sınırsız
    diretmişliğimle genç
    şaşkınlığımla çocuk devrederken sıradakine
    usulca açılıverdi
    yanağımda tomurcuk

    pir sultan"ı düşün anne
    şeyh bedrettin"i
    börklüce"yi
    torlak kemal"i düşün anne
    hala kanaması nedendir faşizmin göğsünde
    utangaçlığı bile vuramadan yanaklarına yasının
    onsekizinde ölümüne pervasız yürüyen
    ince bilekli çıplak ayaklı tanya"nın
    deniz"i düşün anne
    her mayıs şafağında uzun
    uzun döverken darağaçlarını
    ve o şafaktan doğma
    onbir yaşını çiğneyip yürüyen çocukları
    insanları düşün anne
    düşün ki yüreğin sallansın
    düşün ki o an
    güneşli güzel günlere inanan
    mutlu bir yusufçuk havalansın

    sıcak omuzlar değerken omzuma
    buz üstünde yürüdüm yıllar boyu
    bayraklar ve türkülerle
    kopunca memelerinden o mükemmel yaşama

    kurşunlar sıktılar alnıma
    açık alanlarda ağır
    kartalların konup kalktığı
    yalçın kayalardan biriydim
    ölüp dirildim yeniden
    güneşli güneşsiz akşamlarda

    mutlu yarınlar adına
    özgürlük adına ekmek adına
    üstüne vardım kuyruğu kanlı itlerin
    dirilip dönmesin diye hiroşimalar
    tahtadan atların boynuna çıplak
    ölümlerle yatmasın diye çocuklar
    aç gözlerle bakmasın diye çocuklar
    kardeşlik adına
    havadaki kuş denizdeki balık adına
    yürüdüm yıllar boyu

    dönüp bakmadım arkama
    ıraktı gözlerim çok ırak
    izim kalır mı bilmem yürüdüğüm yolda
    kalsa da silinir gider
    yalnızca bir ağıt gibi çakılır
    ardımca gelenlere gözlerimi yaktığım yer

    tören adımlarıyla ölmek
    ne garip şey anne
    kanlı karanlık bir oyunda baş oyuncuyum
    bütün gözler üstümde

    sürüyor gecenin karnında şafağa bakan oyun
    masa üstünde üşüyen bir sigara
    yanında küçücük bir cam bardak
    içinde rengi bu gecenin
    cılız titrek bir kibrit
    kağıt kalem
    sandalye
    geride flu
    yağlı
    büküm büküm bir ip
    ve çingene kuralına uygun
    değişmez dekoru mudur
    idam mahkumunun

    kırılacak cammışım gibi davranıyorlar
    yüzlerinde zoraki çatılmış bir hüzün
    oysa birazdan boynumu kıracaklar
    pul pul dökülecek yaz siyasi eylül"ün

    ben ölümü asıl az ötede titreyen
    çingenenin kara killi ellerinde gördüm
    anladım ki küllenen sigaradır
    soğuyan bir bardak çaydır benim ömrüm

    yani benim güzel annem
    alacaşafağında ülkemin
    yıldız uçurmak varken
    oturup yıldızlar içinde
    kendi buruk kanımı içtim

    ne garip duygu şu ölmek
    öptüğüm kızlar geliyor aklıma
    bir açıklaması vardır elbet
    giderken darağacına

    geride
    masa üstünde boynu bükük kaldı kağıt kalem
    bağışla beni güzel annem
    oğul tadında bir mektup yazamadım diye kızma bana
    elleri değsin istemedim
    gözleri değsin istemedim
    ağlayıp koklayacaktın
    belki bir ömür taşıyacaktın koynunda

    usul adımlarla yürüdüm ömrümü
    karşımda kurum kurum-laşan darağacı
    (tarlakuşu korkmaz ki korkuluktan
    ökse de olsa dört bir yanı)
    birdenbire acıdı boynum
    gelecekler var birbiri ardınca genç
    yakışıklı

    ne olur işçi kadınım
    az yumuşak dik
    şu kefenin yakasını

    yaşamak ağrısı asıldı boynuma
    oysa türkü tadında yaşamak isterdim
    çiçekleri kokmak ırmakları akmak
    yaz boyu çobanaldatanlara aldanmak
    su başlarında aylak sektirmek kavalımı
    sonra bir çocuğun afacan bacaklarında

    anavarca kayalıklarına tırmanmak isterdim
    o güzel günleri görenler arasında
    bir soluk ben de yaşamak isterdim
    bir de luvr müzesinde seyretmek gizliden
    öperken siya-u jakond"u tebessümünden
    işte o an saçlarından yakalamak dolunayı
    bir de yirmibeş kilometreden görebilmek
    nazım"ın gözleriyle pırıl pırıl moskova"yı

    ölmek ne garip şey anne
    bayram kartlarının tutsaklığından aşırıp bayramı
    sedef kakmalı bir kutu içinde
    vermek isterdim çocukların ellerine
    sonra
    sonra benim güzel annem
    damdan düşer gibi
    vurulmak isterdim bir kıza

    künyemi okudular
    suçumuz malum

    gecenin kıyısında durmuşum
    kefenin cebi yok
    koynuma yıldız doldurmuşum
    koşun çocuklar çocuklar koşun
    sabah üstüme
    üstüme geliyor
    yanlış mı duydum yoksa
    erkenci bir horoz mu ötüyor
    keskin bir acı bilenmiş
    gitgide yaklaşıyor sonum

    iri sözlerim yoktu söyleyecek
    usulca baktım yüzlerine
    bin yıllık iskeletleri çatırdayarak
    göçtü ayaklarının dibine

    korkutamadılar beni anne
    avlunun ortasında çatık bir kaş gibi duran
    darağacı
    bir zaman rüzgarda
    saçını tarayan telli kavak değil mi
    boynumdaki kemendi bir öğle sonu bükerken o kız
    sarı sıcak sevdasını düşünmedi mi
    söyle anne
    o çingene
    bir çiçek bahçesi kadar sıcak sokağımızdan
    bağıra çağıra geçen bohçacı kadını
    sevmedi mi çılgınca

    kurulmuş tuzaklar yok artık yolumda
    işkenceler zindanlar hücreler
    savunmak yok mutlu tok bir yaşamı
    açlık grevlerinde beynimi bir sıçan gibi kemiren
    mideme karşı
    kısacası
    bir çiçeği düşünürken ürpermek yok
    gülmek umut etmek özlemek
    ya da mektup beklemek
    gözleri yatırıp ıraklara

    ölmek ne garip şey anne
    artık duvarları kanatırcasına tırnağımla
    şaşkın umutlu şiirler yazamayacağım
    mutlak bir inançla gözlerimi tavana çakamayacağım
    baba olamayacağım örneğin
    toprak olmak ne garip şey anne
    ceplerimde el yerine balyoz taşırken
    korkunç bir merakla beklerken kurtuluş haberlerini
    ve yüreğimin ırmakları taştı
    taşacakken
    ölmek ne garip şey anne

    uçurumlar ki sende büyür
    dağdır ki sende göçer
    ben yaprak derim çiçek derim
    çam diplerinde açmış kanatlarını kozalak derim
    gül yanaklı çocuğa benzer
    yine de
    oğlunu yitirmek kimbilir
    ne garip şey anne

    beni burada arama anne
    kapıda adımı sorma
    saçlarına yıldız düşmüş
    koparma anne
    ağlama
    kırıldıysa düş evinin kapısı
    bütün kırık kapıların çağrılışıyım
    kızların yanaklarında çukurlaşan
    biten başlayan aşkların ortasındayım
    her kavgada ölen benim
    bayrak tutan çarpışan
    her kadın toprağı tırnaklayarak doğurur beni
    özlem benim kavga benim aşk benim
    bekle beni anne
    bir sabah çıkagelirim

    bir sabah anne bir sabah
    acını süpürmek için açtığında kapını
    umarım kurtuluş haberleriyle dönmüş olur
    çam ve kekik kokuları içinde acı yüzlü çocuklar
    o zaman nasıl indirilmişlerse şen şakrak
    öylece kalkar uykudan şalterler
    dişleyip tükürmeden sigaralarını
    türkü tadında giyinirken işçiler

    bir sabah anne bir sabah
    acını süpürmek için açtığında kapını
    adı başka sesi başka nice yaşıtım
    koynunda çiçekler
    çiçekler içinde bir ülke getirirler
    başlarını koymak için yorgun dizine
    sen hazır tut dizini anne
    o mükemmel güne


    All is well
  6. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Sahir
    Sahir's avatar
    Kayıt Tarihi: 13/Şubat/2009
    Erkek

    Her Cuma "Ceyhun Yılmaz Show"da harika yorumlarıyla şiirleri seslendiriyor tavsiye ederim.

  7. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    defence
    defence's avatar
    Kayıt Tarihi: 27/Mart/2008
    Erkek

    SİVAS'TA YOKSUL ÇOCUKLAR  

     

    Sivas'ta Ulu Camii avlusunda çocuklar

    Yalvaran gözlerle etrafa baka baka

    Açıyorlar küçük esmer avuçlarını:

    -Emmilerim sadaka! Emmilerim sadaka!

     

    Hükümet konağının yanında biri

    Bir kemik kalmış bir deri...

    'Boya cila yimbeş,boya cila yimbeş' diye ağlıyor

    Ve daha fırça bile tutamıyor elleri.

     

    Garipler Pazarı'nda körpe çocuklar

    Yorgunluktan güzelim yüzleri al al...

    Öldüren bir çığlık dudaklarında:

    -Boş hamal!boş hamal!boş hamal!

     

    Nane satan su satan yetim çocuklar

    Şarkı söyleyemediler güneşe aya...

    Biliyorum ne masal dinlemeye doydular

    Ne oyun oynamaya...

     

    Bezirci'de,Yüceyurt'ta Altıntabak'ta...

    Çocuklar var incecik yüzleri nurdan

    Ama toz toprak içinde elleri ayakları

    Oyuncakları çamurdan...

     

    Ve günahkar çocuklar,suçlu çocuklar

    Mahkeme salonunda bakarım dizi dizi

    Bu suç bizim suçumuz,bu günah bizim

    Affedin bizi.

     

    Gökteki yıldızlar kadar sayısız

    Ah yurdumun kimsesiz ve yoksul çocukları

    Anladım farkınız yok koparılmış başaktan!

    Alın bu gözleri benden,alın bu yüreği artık

    Utanıyorum yaşamaktan.
                                    Yavuz Bülent BAKİLER

  8. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    sniper_tnr
    sniper_tnr's avatar
    Kayıt Tarihi: 06/Kasım/2009
    Erkek

    U-P

  9. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    mektepli
    mektepli's avatar
    Kayıt Tarihi: 21/Şubat/2005
    Erkek

    chnayzt bunu yazdı:
    -----------------------------

    Ne hasta bekler sabahı,

    Ne taze ölüyü mezar,

    Ne de şeytan bir günahı,

    Seni beklediğim kadar!...”




    -----------------------------

    Şu dörtlüğe bitiyorum. Nasıl da özetlemiş her şeyi


    We can be more, we can be much more.
  10. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    mont-blanc
    mont-blanc's avatar
    Kayıt Tarihi: 15/Eylül/2007
    Erkek
    Yıkılma Sakın  
       
    Sana durlanmış kelimeler getireceğim
    pörsümüş bir dünyayı kahreden kelimeler
    kelimeler, bazısı tüyden bazısı demir
    seni çünkü dik tutacak bilirim
    kabzenin, çekicin ve divitin
    tutulduğu yerden parlayan şiir.

    Zorlu bir kış geçirdim, seninki gibi neftî
    acıktım, bitlendim, bir yerlerim sancıdı
    sökmedi ama hoyrat kuralları faşizmin
    çünkü kalbim aşktan çatlayıp yarılırdı.
    Her sabah çarpışarak çekilirdi karanlık alnacımdan
    acılar bile duymadım kof yürekler önünde
    beynim her sabah devrimcinin beyniydi
    ayaklarım donukladı gelgelelim
    sağlığın yerinde mi?

    Yaraların kabuğu kolayca kaldırılıyor
    halkın doğurgan dünyasına dalmakla
    onların güneşe çarpan sesini anlamaytan
    dört duvarın, tel örgünün, meşhur yasakların sahipleri
    seyir bile edemezken içimizdeki şenliği
    yılgı yanımıza yanaşmazken
    bizi kıvıl kıvıl bekliyorken hayat
    yıkılmak elinde mi?
    Boşuna mı sokuldu bankalara
    petrol borularına kundak
    kurşun işçinin böğrünü boşuna mı örseledi
    varsın zındanların uğultusu vursun kulaklarımıza
    yaşamak
    bizimçün dokunaklı bir şarkı değil ki.
    Bu yürek gökle barışkın yaşamaya alışmış bir kere
    ve inatla çevrilmiş toprağın çılgarına
    yazık ki uzaktır kuşları, sokaklarıyla bizim olan şehir
    ama ancak laneti hırsla tırpanlayamamak koyuyor insana
    öpüşler, yatağa birden yuvarlanışlar
    sevgiyle hatırlansa bile hatta.

    Köpüren, köpürtücü bir hayatın nadasıdır kardeşim
    bütün devrimcilerin çektikleri
    biliriz dünyadaki yorgunluk habire mızraklanır
    dağlarda gürbüz bir ölümdür bizim arkadaşlarınki
    pusmuş bir şahanız şimdilik, ne kadar şahan olsak
    ama budandıkça fışkıranda bizleriz
    ölüyoruz, demek ki yaşanılacak...

    ismet özel

     

    http://www.youtube.com/watch?v=WUmwN1zEP_E


    yıkılma sakın !
Toplam Hit: 10522 Toplam Mesaj: 62