Müren Balığının Şeytana İhaneti

  1. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    SweeneyTodd
    SweeneyTodd's avatar
    Kayıt Tarihi: 26/Eylül/2009
    Erkek

    Müren Balığının Şeytana İhaneti

    Hayata yabancılaşmak üzere olan bir insanın günlüğü ne kadar sahici olabilir ki? Benimki de o denli yapmacık. Adımın, yaşımın, ne olduğumun, kim olduğumun, nereli olduğumun ve nasıl var olduğumun hiçbir önemi yok. Belli bir değer ve öneme sahip olan tek şey, az sonra üst kat komşumu öldürecek olmam. Belki daha sonra geçen gün kapısını çalıp bir kase tuz istediğimde bana yalan söyleyip geri gönderen Bulgar göçmeni komşuma da aynısını yapabilirim. Hızımı alamazsam kalbime inecek ufak bir bıçak darbesini de kendime çok görmem diye tahmin ediyorum. Dolaylı ve uzun konuşan insanlardan nefret ederler genellikle. Benden de o yüzden nefret ediyorlar sanırım. Hayatta kalan her insanın belirli sorunları var. Benim diğerlerine oranla biraz daha fazla. En büyük problemim ise iyimser tavrım. Minnet etme alışkanlığımın da bunun bir uzantısı olduğunu düşünüyorum. Çabuk dağılan zihnim yine başka sokaklara, başka kafelere oturmaya başladı. Beynimdeki nöronların bu şekilde başına buyruk davranması sebebiyle konsantrasyonumu sağlayıp başarıya ulaşamıyorum. Onların oturduğu her bir kafede farklı bir grup çalıyor. İnsan hangisini dinleyeceğini şaşırıyor. Hiçbiri bir Birsen Tezer değil. O yüzden seçim yapmak zor oluyor. Bu gece… Bu gece eminim ki onları bir kafede toplayacağım. Aynı kafede oturacaklar, aynı grubu dinleyecekler ve sanatçılar sahneden inince ben alacağım mikrofonu –malum emri vereceğim onlara! Neyse… Ah şu içimdeki heyecanı bastırabilecek bir güç olmalı dünyada. Ellerimin titremesini kesecek bir şey olmalı, viski ve likörden başka. Üst kattan gelen tabak ve bardak sesleri harekete geçme zamanınım geldiğini söyler nitelikteydi. Yavaş yavaş yerimden kalktım ben de. Kapıyı kapadım, anahtarlarımı yanıma almadım. Bir planım yoktu ve o yüzden içimden ne gerekiyorsa onu yapıyordum. Yine alışkanlıklarımın kölesiydim yani. Her zaman olduğu gibi, son derece farklıydım. Sıradanlaşmış bir farklılık, farklılık mıdır? Zili çaldım. Beni içeri davet etti.

    “Sıradanlaşmış bir farklılık, farklılık mıdır?” dedim ve masada duran kül tablasına uzandım. Yediğim fıstığın kabuğunu içine attım. Televizyonda, müren balıkları ile ilgili bir belgesel vardı.

    Yüz yirmiye yakın türe sahip olan müren balıklarının boyları 12 santim 5 metreye kadar değişir. Türlerin genelinin sahip olduğu özellik sıra sıra dizilmiş sivri dişleridir. Gövdelerinin ön kısmı ve kafaları diğer kısımlarına göre daha geniştir. Kalın ve küçük pullarla kaplı bir deriye sahiptirler. Türlerin bazıları donuk, bazıları ise parlak renklere sahiptir. Donuk renge sahip olanlar genelde yeşil ve kahverengimsi, diğerleri ise beyaz ve mavi ağırlıklıdır. Görünüş itibari ile ürkütücü olmasına rağmen son derece ürkek ve saklanmayı seven bir türdür. İnsanlardan korkar. Siz onun yuvasına temasta bulunmadığınız sürece dişlerini kullanmaz. Tehlike anında ise oldukça güçlü ve tehlikelidir. Ayrıca gövdesinin tam ortasından bıçak yemiş bir müren balığı yaklaşık dört saat boyunca hayatta kalabilir. 

    Belgesel reklam arasına girince gözümü televizyondan ayırıp komşuma bakmaya başladım. Parlak saten bir gecelik giymişti. Göğüsleri dipdiriydi. Sigarasının külünü serpmek için çok eğiliyor ve dekoltesi iyiden iyiye kendini belli ediyordu. Oturduğum koltukta oturan ve bu manzarayı canlı canlı seyredip de nefsine hakim olabilen bir erkek muhtemel bir şorolodur. 

    “Sence, Tanrı’nın kanunlarına göre tecavüz mü daha ağır bir suçtur cinayet mi?” 

    Bir süre düşündü ve cevap verdi. Tecavüze uğrayan insanların sahip olduğu ruh halinden bahsetti ve sık sık insanların ruh halinden anladığını söyledi. Cinayetin soğukkanlı bir katil, tecavüzün ise donuk bir işkenceci olduğunu da ekledi her cümlesinin sonuna. Cinayet büyük bir suçmuş ona göre. Tecavüz kadar olmasa da… Kararım netleşti. Onu öldürmeyecek, tecavüz edecektim. Ceketimin sağ kolu ile gömleğim arasına sıkıştırdığım bıçağı da bu amaçla kullandım. Ufak çaplı bir tehditten sonra üzerindeki geceliği ve o dolgun göğüslerini kamufle eden sutyeni yırtıp attım. Kısa bir süre dirense de kazanan ben oldum. Önce kanepede, daha sonra da yatak odasında devam ettim. İşim bittikten sonra, üzerimi giydim. Bana, ne yaptığımın ve amacın ne olduğunun farkında olduğunu söyledi. Tabi ki de değildi… Gülüyordu. Tecavüze uğrayan bir insanın neden güldüğünü anlamamıştım. Daha önce ölen insanların yüzünde, ufak bir tebessümün olduğunu duymuştum.  Tecavüz de onun gibiydi herhalde. İronik bir durum… Hoş… Karşılıklı zevkin hakim olduğu bir durumda ağlamanın daha ironik olacağı kesindi. Yaptıklarım beni tatmin etmemişti. Tuhaf bir durum daha vardı. Evinden çıkarken polise gitmeyeceğini söyledi. Ya gitseydi? Yaralı bir kadını susturmak, bir cesedi saklamaktan daha zordur. Şanslıydım. Güzel bir kadınla sevişmiş ve bunu neredeyse sıfır zayiat ile atlatmıştım. Şimdilik. Öyle sanıyordum daha doğrusu… Yanıldığımı söyledi ayrıca. Bulgar komşum çok iyi biriymiş. Bu apartmanda cenneti hak edecek tek insanın o olduğunu söyledi. Tanıdığım en aptal kadındı. Ama bana ilham veriyordu. 

    Zili çaldım. Gecenin bu vaktinde niyetimin ne olduğunu sordu bana. Uyuduğunu ve beni içeri alamayacağını tekrar edip durdu, ısrar ettim. Israrlarıma dayanamadı ve beni davet etti. Yüzündeki ifade, ondan şeker istediğim ankinden daha nefret doluydu. Konuşmamı söyledi. Alt tarafı bir kase kara biber…. Tartışmanın yersiz olduğunu söyledim. Ona ettiğim küfürlerden dolayı özür dileyeceğimi söyledim. Anlayışla karşılamasından korktum. Eğer ki anlayışla karşılasaydı, onu öldürmek için bir sebebim olmayacaktı. Tabi ki de önemsemedi! Önemli olmadığını söyledi ve mümkünse bir daha beni rahatsız etme diye de uyardı! Kalktım. Kapıya doğru yürüdüm. O da peşimden geldi ve sebebi nezaket değil, ben çıktıktan sonra kapısını kilitlemekti! 

    “Bir kase pul biber alabilir miyim? Kırmızı,” dedim ve üst komşuma tecavüz ederken sağ kolumdan sol koluma taşıdığım bıçağı çıkarıp tek bir hamle ile karnına sapladım. Yere yığıldı ve oracıkta öldü. Sabah olmuştu. Onu o halde bırakıp evime döndüm. Karnım acıkmıştı. Evde ekmek kalmadığı için tost ekmeklerini yağsız tavada kızarttım. Yanına da biraz domates, biraz salatalık ve biraz peynir çıkardım. Çay demlemeye üşendiğim için dolapta sakladığım portakal suyunu çıkardım. Sağlıklı bir kahvaltıdan sonra ufak bir şekerlemeyi hak ettim. Rüyamda kırmızı duvarlı bir odanın içinde, tek başıma oturuyordum. Tam karşımda bir ayna vardı. Aynadaki yansımam ise bana şeytandan bahsediyordu. Şeytanla yaptığım anlaşmadan, koşulsuz itaat sözümden… Koşulsuz itaat sözü verdiğim şeytana dün gece ihanet etmiştim. Etmişim daha doğrusu, aynadaki adam öyle diyordu. Bir kadın tarafından kandırılmışım… Bunu doğal karşıladım. Erkeklerin çok sık yaptığı bir aktiviteydi. Önce oturduğum sandalye, sonra ayna ve en son da ben yok oldum. Uyandığımda karnımın tam ortasında ince ince giren bir ağrı hissettim. Elime önce bir ıslaklık daha sonra da bir soğukluk geldi. Demir gibi… Kalp atışlarım yavaşlamıştı. Gözlerimi araladım… Kırmızı tutacaklı bir kılıç, karnımın tam ortasında duruyordu. Üzerinde uyuya kaldığım kanepen kan içindeydi, yerler kan gölüne dönmüştü.  

    Rüyamdaki adam haklıydı. Şeytan kandırılmaktan nefret ediyordu. Bana verdiği emirleri nefsime uyup yerine getirmemiştim. Bu adiceydi ve o kadın son derece zekiydi. Bunun en büyük kanıtı apartmanın önüne park eden polis arabası ve Bulgar komşumun evine giren polislerdi. Yaklaşık on dakika sonra polisler zilimi çaldı, kalkıp açacak güce sahip değildim. Birkaç kere uyardıktan sonra kapıyı kırarak içeri girdiler. Benim bu halimi görünce afalladılar, katil sandıkları adam faili meçhul bir cinayete kurban gitmişti. Hala hayattaydım ama ruhum yavaş yavaş bedenimden ayrılıyordu. Birinci tekil şahıs gözüyle baktığım dünyaya tanrısal açıdan bakmaya başlıyordum yavaş yavaş. Üst kat komşum olayları kapı aralığından seyrediyordu. Göz göze geldik. Kaybettiğim onca kana rağmen hayatta kalmak oldukça tuhaftı. Ama o bunu garipsemedi.

    Gövdesinin tam ortasından bıçak yemiş bir müren balığı yaklaşık dört saat boyunca hayatta kalabilir.

    Kerem Yükseloğlu

  2. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    CiRKiN
    CiRKiN's avatar
    Kayıt Tarihi: 12/Kasım/2007
    Erkek

    Çizik müsait olunca okurum


    JACK TİESTO TAHRİBAT ... FAKİR BİR ŞİMAL KİLİSESİNDE ŞEYTAN İLE RAHİBİN MACERASI
  3. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    u235
    u235's avatar
    Kayıt Tarihi: 31/Mart/2008
    Erkek

    Yine her zamanki gibi değişik bir tad olmuş.Senin şu bitiş cümleleri hep tam oturuyor sona.Aşağıdaki cümle bende çok etki yaratmadı bu yazıda ama uzun yazılmış,karakterin okuyucuya çok daha fazla tanıtılmış,okuyucuya ısındırılmış olduğu bir yazıda insanın tüylerini diken diken edeceğini düşünüyorum.

    " Birinci tekil şahıs gözüyle baktığım dünyaya tanrısal açıdan bakmaya başlıyordum yavaş yavaş"

  4. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    cnr437
    cnr437's avatar
    Banlanmış Üye
    Kayıt Tarihi: 03/Nisan/2007
    Erkek

    güzel


    Bizim olduğumuz her yerde herşey bizim yüzümüzden olmuştur. Ben benim amk bana bişey olmasın!
  5. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    swordfish
    swordfish's avatar
    Kayıt Tarihi: 07/Haziran/2007
    Erkek

    şemsiye tadında hacım :)


    Eskişehirin göbeğinde tecavüze uğrayan Rapci gençler : http://www.youtube.com/watch?v=248MKazGlpo&feature=plcp
Toplam Hit: 1235 Toplam Mesaj: 5