folder Tahribat.com Forumları
linefolder Genel
linefolder Akp Yine İktidar Olacak



Akp Yine İktidar Olacak

  1. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    angels_demos
    angels_demos's avatar
    Kayıt Tarihi: 03/Haziran/2006
    Erkek

    jizz_jix bunu yazdı:
    -----------------------------

    angels_demos bunu yazdı:
    -----------------------------

    irwa bunu yazdı:
    -----------------------------

    aslında chp we mhp tmm çok ayrı düşüncedeler ama sadece şu partiyi tek başına iktidar yapmamak için oylarını birleştirseler en azından onları düşürene kadar ya da halkı örgütleseler sadece 2 paryiye yüksek oy oranı çıkarttırsalar o zaman bunlar tek başına iktidar olamazlar 


    -----------------------------

     

    belki koalisyon. sanmıyorum yinede 


    -----------------------------

     

     

    kardeşim irwa öyle demek istemedi sanırım.mhpnin oranı daha düşük olduğundan oylarının bir kısmını chpye atmalarını söylüyo. ya gidipte mhp ve chp beraber olsun demiyo bunlar zıt birbirine zaten oylar chp biriksin koalisyon akp ve chp arasında olsun gibisinden. mhpninde menfaatlerini düşünerek tabi :D irwa yanlışsa söylede rezil olmuyak de editleyeyim :d


    -----------------------------

    anladım yahu :D ama mhp chp'ye asla oy vermez ki.ayrıca artık fazlasıyla geç. oy verince bakanların tümü yönetim chp yönetimi olacak birleşme olmalıydı önceden ki chp&mhp ..ıIh olmaz 

  2. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    zalimadam
    zalimadam's avatar
    Kayıt Tarihi: 08/Şubat/2011
    Erkek

    HeroiquE bunu yazdı:
    -----------------------------

    FORZAAA AKPP

     

    Bİ VATANDAS OLARAK  ÜLKEYE YAPTGİ YATİRİMLAR PROJELER GURURLA İZLİYORUM.

     

    CHP GİBİ SIRF KOLTUK DAVASI İCİN  TEKERİ PATLATMIOR İKİDE BİR


    -----------------------------

     

    edit: işte anlamak isteye güzel bir cevap

  3. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Thelordmax
    Thelordmax's avatar
    Kayıt Tarihi: 23/Ağustos/2005
    Erkek

    xxx bunu yazdı:
    -----------------------------

    keşke o oylar para olsada oralara gitse:) gerçekten bilmiyorsun ki konuyu açan arkadaşın dediğini anlamakta zorlanıyorsun.
    %10 Barajını geçemeyecek partilere verilecek oylar o seçim bölgesinde ve ülke genelinde  en çok oyu alacak partiye gidiyor.  hal böyleyken senin yazmış olduğun mesajın "
    Barajı geçemeyen partilerin seçmenleri bile yinede kendi ideolojilerini düşüncelerini değiştirmeden kendi partilerine oy verebiliyorlar . " komik kalıyor.

    akp'de %10 barajından gayet memnum kalır tabi..  


    -----------------------------

     

    Biz bu düşünceyi zaten karşılıklı olur/olmaz tartışmasında bitirdik, yani bu durumda fransız kalan sensin. Şu an bir sürü parti en ufak bir ittifak/birleşme yapamıyorken böyle bir koalisyon oluşturma çabası tamamen hayalperestlik... Biz ne diyoruz ? İdeolojiler ve düşünceler buna zemin hazırlayamaz. Chp farklı düşünür mhp farklı düşünür bdp seçmenleri farklı düşünür. Bunlara ve diğerlerine giden oyları tek çatı altında hükümete karşı direnen bir parti için toplayamaz hiç kimse hele ki böyle bir zamanda... 50 gün sonra % 47 akp, % 25 chp ve az bir ihtimalle mhpyi barajın altında tahmin ediyorum. O gün gelsin hatırlatıcam bu mesajımı sizlere ;)

  4. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    gokcan
    gokcan's avatar
    Kayıt Tarihi: 01/Aralık/2008
    Erkek

    Ne anlatırsan anlat, anlattığın karşındakinin algıladığı kadardır.

  5. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    1903
    1903's avatar
    Kayıt Tarihi: 04/Temmuz/2006
    Erkek

    angels_demos bunu yazdı:
    -----------------------------

    konudan bağımsız olacak ama islamda başörtüsü yoktur. bunu gösteren herhangi bir ayette yoktur. Geleneksel fıkhın kabullerine baktığında örtünmenin din emri olmadığı da görülebilir. çarptırılan ayet türkçeleştirilirken ne yazık ki yorum yapılmaktadır. Bununla ilgili çok fazla bilgi edinebilirsin.

    takılan örtü arap geleneğidir ne yazık ki. Hz. Muhammet'in ölümünün ardından ne yazık ki din ve arap örfü iç içe girdi. Bir bez parçası senin inancını sınamaz. Kadını 2. sınıf vatandaş konumuna dönüştürür. Ayrıca peygamberimiz ölmeden önceki son sözlerinden biri de kadına iyi davranmamız gerektiği idir. 

    Ayrıca günümüz Kur'an kurslarında sadece arapçayı okumayı öğreniyorsun ki bu da sana pek bir fayda sağlamaz. Kur'an insanlara rehberlik etmesi için indirilmiş bir kitaptır. Yani oradan nasıl davranacağını neyin iyi neyin kötü olabileceğini öğreneceksin ve çarptırılmadan dinimiz tümüyle akıl ilkelerinin tümüne uymaktadır. İlk inen ayet "OKU" dur unutmayalım. Düzgün bir türkçe ile tüm anlamların bulunabileceği bir çeviri ne yazik ki yok henüz. Çok çekimli bir dil arapça. 

    Laiklik din ve devlet işlerinin ayrılması bilindiği gibi. Yani ülkeyi hocaların, tarikatların yönetmesine engeldir. Ki çok doğru bir ilkedir. İnsanlara din diye neler yaptırıyorlar. Cahil insanlar ise pek bir bilgi birikimi veya bilgiyi edinme yöntemleri olmadıkları için bunlara inanıyorlar.


    -----------------------------

    ya bırakın artık bu boş argümanlarını gözünü seveyim : ) her konuda illa böyle bi amerikayı bulan adam çıkacak : ) milyarlık islam alemi gerizekalı bi siz akıllısınız dimi ? konuyla ilgili ayetler her seferinde gösterildi ama senin gibiler yine ordan burdan biyerden çıkıyor : ) onun için bu konuyu gereksiz olarak uzatmayacağım.islam alimleri senin benim gibi bilgisayar başından tartışmıyor kurandan dayanak buluyorlar ve bu dayanaklarıda internetten istediğin gibi bulabilirsin.he yok ben sabit fikirim diyosan zaten klasik olarak cevabın bellidir.humus şudur hımar aslında masaörtüsüdür başörtüsü değildir vs.vs.zırvadan başka birşey değil bunlar.

     

    laikliğe gelince.laiklik din ve devlet işlerinin ayrı kollardan yürütülmesidir.bu baş anlamıdır.yan anlamları mesela devlet yönetiminin Allah ile kul arasına kesinlikle girmemesidir.bu ülkenin kızları Allah'a daha yakın olmak, onun emirleri doğrultusunda davranmak için başını kapatıyorsa ve sen en temel hakkı olan eğitim hakkını elinden alıyorsan, eğitim alabilmesi için başını artmasını şart koşuyorsan Allah ile kul arasına girmişsin demektir.bu da laikliğe aykırıdır.uzar gider bu aykırı konular 500 tane örnek verilir gerekirse.cumhuriyetin ilk yıllarında yaşananlar asla unutulmaz.


    gücüne güç katmaya geldik.formanda ter olmaya geldik.Beşiktaş seninle ölmeye geldik BEŞİKTAŞ !
  6. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    angels_demos
    angels_demos's avatar
    Kayıt Tarihi: 03/Haziran/2006
    Erkek

    al oku gör neyin ne olduğunu boş boş konuşma. ben kıçımdan uydurmuyorum bişeyleri. sürekli araştıran ve okuyan biriyim.

    İslam Nasıl Yozlaştırıldı, Kur'an'daki İslam - Yaşar Nuri Öztürk

    Hüseyin Hatemi İlahi Hikmette Kadın

    Zekeriya Beyaz İslam'da giyim kuşam

    ----------------

    Ayet 30-31:

     

    İffet-örtünme ilişkisi ve örtünmenin esası.

     

    Kur'an'ın, iffet ve saygınlığı korumada kadın ve erkeğe esas önerisi ve bu konunun temel ilkesi 30 ve 31. ayetlerde verilmiştir. Bu ilkenin özü şudur: Herkes kendi gözüne, ırzına ve beline sahip olacaktır:

     

    "Mümin erkeklere söyle: Bakışlarını kontrol altında tutsunlar. Edep yerlerini korusunlar... Mümin kadınlara da söyle: Gözlerine sahip olsunlar, edep yerlerini korusunlar."

     

    Kur'an'da iffeti korumanın ve kadın erkek ilişkilerinin esası budur. Konunun hikmeti ve maksadı bu ilkede saklıdır. Ancak Kur'an bu maksadı göstermekle yetinmemiş, bunun daha rahat bir biçimde elde edilmesi için araç hükümler (vesâil) de getirmiştir. Bu hükümlerden en önemlileri 31. ayette ifadeye konmaktadır. Bunlar başlıklar halinde şöyle verilebilir:

     

    1. İstisna edilenler hariç, süs takılarının (zînetin) gösterilmemesi,

     

    2. Örtülerin göğüs yırtmaçlarının üstüne konması.

     

    Takılarda, makul ölçülerin dışında, gizlilik esas alınmıştır. Çünkü onların reklam edilmesi hem karşı cinsi tahrik edebilir hem de onlara sahip olmayan kadınların kıskançlık ve huzursuzluğunu. Kur'an bu noktada insanı nimetlerden yararlanmada makul olmaya ve diğer insanların duygu, düşünce ve heveslerine olumsuz etki yapmamaya çağırmaktadır.

     

    Ayetteki zînete, kadın vücudunun tümünü veya bir kısmını dahil etmenin Kur'an'da dayanağı yoktur. İstisna edilen zînetin sınırlarını tartışmasız bir biçimde tanıtmak mümkün değildir. Nitekim, bu güne kadar böyle bir tanım verilememiştir. Kur'an birçok konuda yaptığı gibi burada da bir görecelik alanı vücuda getirerek değişik iklim, töre ve şartlara uyabilme kabiliyeti yaratmakta, örfe söz hakkı vermektedir.

     

    Bu ölçüler içinde kadın, zînetini yalnız şu erkeklere gösterebilecektir: Eş, baba, kayınpeder, oğul, üveyoğul, kardeş, kardeş çocuğu, hizmetçiler, ihtiyaç içinde olmayan erkek, kadınların takılarına ilgi duyacak yaşa gelmemiş çocuklar. Açıktır ki, sağlık ve tedavi nedeniyle doktor, hastabakıcı vs. gibi görevli sağlık personeline karşı da herhangi bir yasak söz konusu edilemez. Bu, Kur'an'ın genel ilkelerinin, özellikle zorunluluk (ıztırar) ilkesinin bir gereğidir.

     

    Yaka yırtmaçlarının üzerine vurulması istenen örtü nedir?

     

    Örtüler anlamında, 'humur' sözcüğü kullanılmıştır. Humur kelimesinin tekili olan hımar, esası bakımından herhangi bir örtü demektir. Arap dili lügatlarında, örfen kazandığı anlamla anılır ve başörtüsü olarak geçer. Aynı kökten türeyen ihtimar, başörtüsü kullanmak, başa örtü takmak demektir.

     

    İşin örfî yanı budur. Biz konuyu, Kur'an verileri ve din bilimleri açısından bir değerlendirmesini İslam Nasıl Yozlaştırıldı adlı kitabımızın Kadın maddesinde yaptık.

     

    Örtünme, iffeti korumanın vesâil yani araç hükümleri cümlesindendir. Bu yüzden, örtünmeye ilişkin buyruk, yoruma, tevil ve içtihada açık, esnek ifadelerle verilmiş, zaman ve zemine göre örfün devreye girmesine imkân hazırlamıştır. Araç hükümlerin temel özelliği bu imkânı bünyelerinde taşımalarıdır.

     

    Örtünmeye, temelde iki açıdan bakmak gerekiyor:

     

    1. İnsan hakları açısından: Bu açıdan bakıldığında, sınırsız bir biçimde açılma özgürlüğünün kullanıldığı bir dünyada sınırsız bir biçimde kapanma özgürlüğünün de bulunması gerekmektedir. Bunun aksini düşünmek insan haklarına aykırılıktır.

     

    2. Dinsel yükümlülük açısından: Bu açıdan dinin temel verileri incelendiğinde örtünmenin farz olanının, abdest uzuvları dışındaki vücut bölgelerinin kapatılması olduğu anlaşılmaktadır. Bundan fazlası kişisel tercihtir.

     

    Öncelikle şunu ifade etmeliyiz: Geleneksel fıkhın kabulleri esas alındığında kadının örtünmesini bir 'din emri' olarak görmek mümkün değildir. Bu kabullerden yola çıktığımızda örtünme, sosyal konum belirleyici bir örf olur. Geleneksel anlayış, bu noktada çok ciddi bir çelişki içindedir. Özetleyelim:

     

    Bu anlayış, kadın ve örtünme konusunda iki ayrı icma'dan söz eder: 

     

    1. Köle ve câriye kadınların avretlerine (örtünmesi gereken yerlerine) baş ve göğüslerin dahil bulunadığı, 

     

    2. Hür kadınların el ve yüz dışındaki tüm vücut bölgelerinin avret olduğu ve sonuç olarak da örtünmesi gerektiği.

     

    Geleneksel fıkha göre, kadınlar hür ve câriye olarak iki kısma ayrılmaktadır. Kur'an'da böyle bir ayrım yoktur. Ayrımı kendisi koyan geleneksel anlayışa göre, câriyelerin örtünmesi tıpkı erkeklerinki gibidir. Yani onlar edep yerlerini örttüklerinde örtünme görevlerini yerine getirmiş olurlar. Dahası da var: Câriyeler, örtünmeme serbestisine sahip olarak kalmazlar, örtünmemeleri şart koşulur. Hatta, namaz kılarken bile, örneğin başlarını örtmelerine izin verilmez. Böyle bir anlayış Kur'an'ın ruhuna aykırı olduğu gibi lafzına da aykırıdır.

     

    Halife Ömer gibi bir sahabînin, başı örtülü olarak namaz kılmakta olan bir câriye kadının başını açtığı ve onu: "Sen hür kadınlara mı özeniyorsun?" diye azarladığı, hatta dövdüğü rivayeti konuyla ilgili kaynaklarda yazılıdır.

     

    Burada iki ihtimal var: 

     

    1. Ömer'in bu yaptığı bir bid'at olarak reddedilecektir ki, bizce de doğrusu budur. Çünkü Kur'an, kadınları câriye ve hür diye ikiye ayırmadığı gibi, hiçbir emrini, özellikle ibadetleri hürler ve câriyeler için iki ayrı düzenlemeye tâbi tutmamıştır. 

     

    2. Ömer'in davranışı bir bid'at değil, dinin bir uygulamasıdır. O zaman örtünmenin bir din emri olduğunu iddia etmek tutarsızlık olur. Çünkü Allah, kullarından her sosyal sınıf için ayrı bir din göndermemiştir. Örtünme, kadınların bir sınıfı için bir türlü, ötekisi için başka bir türlü oluyorsa bir din emri olmaktan çıkar, sosyolojik bir sınıf göstergesi olur. O zaman da şunu söylemek gerekir: Bugünkü dünyada hür-câriye, hür-köle gibi ayrımlar olmadığına göre örtünme diye bir din emri de olamaz. İsteyen istediği gibi giyinebilir. 

     

    Olaya Kur'an açısından bakalım:

     

    Kur'an'da kadının örtünmesiyle ilgili açık emirler vardır. Ancak bu emirler, bugünkü İslam dünyasında, siyasal bir simgeye dönüştürülen ve adına 'tesettür' (kelime anlamı; zorla, baskı ile kapanma ve kapatma) denen uygulamanın iddialarına destek verici nitelikte değildir. Günlük politikalarından uzak bilimsel çalışmalar şu noktaları açıkça ortaya koymaktadır:

     

    Kur'an'ın örtünme emri, abdets organlarını, o arada başı içermemektedir. Başın örtünmesi bir sosyal bir durum göstergesidir, bir din buyruğu değil. Eskiden, toplumun hürler sınıfına mensup olanlar 'serbest' sözcüğüyle tanıtılırdı. Serbest, Farsça'daki ser (baş) kelimesiyle 'best' (bağlanmış) kelimesinin birleşmesidir ki 'başı bağlı' demektir. Başı açık olan köleler, işçiler ve câriyelerdi; başı bağlı olanlar ise hür ve seçkin tabaka idi. Fıkhın, kadınları hürler ve câriyeler diye ikiye ayırmasının dayandığı mantık da budur; Kur'an'ın herhangi bir ayeti değil.

     

    Kur'an'ın örtünme emri tüm kadınlara yönelik bir emirdir. Câriye-hür diye bir ayrım yoktur. Ancak Nûr 31. ayette başın örtülmesini buyruk altına alan bir ifade de yoktur. Nûr 31'deki emir kipi, başa ilişkin bir emir değil, göğse ilişkin bir emirdir. Yani mutlak emir göğsün kapatılmasına yöneliktir, başın örtünmesine değil. Ayetin iniş sebebi ile siyak ve sibaktan (ayetin önünden ve sonrasından) emrin, göğse takılan süs takılarının örtülmesini amaçladığı anlaşılmaktadır. 

     

    Öte yandan, fıkıh usulcüleri dediğimiz metodolojistlerin tümünün ortak kabulü, Kur'an'daki bütün emirlerin vücup (gereklilik, farzıyet) ifade etmediği merkezindedir. Başka bir deyişle, vücup için, emir kipinin kullanılmış olması yetmez, o kipin farzıyet (gereklilik) anlamında bağlayıcılık ifade ettiğinin başka yollarla (karinelerle) gösterilmiş olması gerekir. 

     

    Emir kipinin hangi anlamları ifade ettiği uzun uzun anlatılmaktadır. On ila on beş arası anlamdan söz edilmiştir. Fahreddin Râzî (ölm. 606/1209), fıkıh usulüne ilişkin eseri el-Mahsûl'de Kur'an'daki emir kipinin on beş anlam ifade ettiğini, bunlardan sadece birinin vücup olduğunu bildirmektedir. Aynı zamanda bir usulcü olan İmam Gazâlî, metodolojiye ilişkin ünlü eseri el-Müstasfa'nın emir kavramını ele alan bölümünde (bk. 1/737-777; 2/535) Kur'an'daki emir kiplerinin fıkıh açısından durumunu incelemektedir. Bu listede de vücup ifade eden emirler çok azdır. İmam Şâfiî, emrin temelde iki anlam ifade ettiğini söylemiştir: Vücup (gereklilik, farzıyet), nedb (edep ve terbiye tavrı)

     

    Emrin vücup ifade etmesi için gerekli karinelerin başta geleni, emir kipiyle bildirilen hususun aksini yapanların hesap ve ceza ile tehdit edilmesidir. Gazâlî burada, emrin vücup ifade etmesi için, 'emrin yerine getirilmemesinin isyan anlamına geldiğinin bildirilmiş olması' gerektiğini söylüyor. (bk. 1/763) Yani emir kipi kullanılarak bildirilen bir husus, eğer vücup ise (aksini yapmak haram ise) o emri çiğnemenin Allah'a isyan olduğunun ayrıca bildirilmesi gerekir. Gazâlî'ye göre, emrin birkaç kez tekrarı da vücup ifade etmenin kanıtlarından biridir. Eğer bu iki özellik yoksa emrin nedb (mendupluk, edep ve terbiye tavrı) ifade ettiği kabul edilir. Ve Gazâlî ekliyor: Ümmetin nedbe hamlettiği emirler çoğunluktadır. (el-Müstasfa, 1/773) Yani ümmetin genel kabulü emrin nedb ifade ettiği merkezindedir.

     

    Başın örtülmesi konusunda, Gazâlî'nin vücup için gerekliliğinden söz ettiği dayanakların hiçbiri mevcut değildir. Gazâlî'ye göre, emrin vücup veya nedb ifade ettiği hususunda tartışma çıkarsa 'tevakkuf' (hüküm vermekten kaçınıp beklemek) esas alınır.

     

    Gerek Gazalî'nin, gerekse diğer usulcülerin emir kavramı ile ilgili bu anlayış ve kabulleri dikkate alındığında Nûr 31'deki emrin, başı örtmek anlamında vücup ifade ettiğini söylemek mümkün değildir. Bir kere, o ayetteki emir başın örtülmesine ilişkin değil, göğsün örtülmesine ilişkindir. Yani emrin taalluk noktası baş değil göğüstür. Başın örtülmesine hamledilmek istendiğinde 'mânâya delalette kesinlik' yoktur. Çünkü emir, "Başlarını örtsünler" şeklinde değildir. Böyle olunca da vücup doğmaz. Vücubun doğması için iki kesinlik şarttır: 1. Nassın varlığının kesinliği yani sübût, 2. Nassın mânâya delaletinin kesinliği. Nûr 31. ayette bu ikincisi kesin yoktur. Birincinin varlığı da tartışılabilir. Çünkü vücubun konusu sayılan 'baş' veya 'saç' kelimeleri ayette yoktur.

     

    Nûr 31'de, vücup çıkarmak için senet yapılabilecek diğer karineler de yoktur. Çünkü ne o emri terk edene hesap ve ceza tehdidi vardır ne de emrin defalarca tekrarı. O halde, emri, ya fıkıh profesörü Yunus Vehbi Yavuz gibi 'nedb' kabul edeceğiz, yahut Gazâlî'nin koyduğu ölçüyü işleterek tavakkuf edenlere (hüküm vermeyenlere) katılacağız. Bunun ötesine geçilmediği içindir ki, geleneksel kabul, örtünmeyi, köle-hür tüm kadınlar için farz görmemiş, sadece hür kadınları bağlayan bir sosyal konum göstergesi olarak değerlendirmiştir.

     

    Nûr 31. ayette vücup ifade eden bir emir vardır ama bu emir göğsün kapatılmasına yöneliktir. Başın-saçların kapatılmasına ilişkin bir emrin o ayetten çıkarılması zorlama ile bile mümkün olmaz.

     

    Hanefî fıkhının ve fıkhî tefsirin öncülerinden biri sayılan el-Cassas (ölm. 370/980) Ahkâmü'l-Kur'an adlı tefsirinde Nûr 31. ayeti açıklarken oradaki örtüne emrinin 'göğüs ve boyunları örtmeyi' amaçladığını bildirmektedir. Cassas şöyle diyor: "Bu ayetten anlaşılır ki kadının göğsü ve boynu avrettir, yabancı erkeklerin görmesi caiz olmaz." (Cassas; Ahkâmü'l-Kur'an, 3/461) Cassas'ın aynı yerde bildirdiğine göre, tâbiûn devri müfessirlerinin en ünlülerinden biri olan Said b. Cübeyr (ölm.95/713)e göre de saçların açılması haram değil, sadece mekruhtur.

     

    Demek oluyor ki, başın kapatılması yönünde bir icma'ın varlığından söz etmek de tutarlı değildir. Said b. Cübeyr gibi bir zatın onaylamadığı bir görüşe, icma' demek mümkün olamaz. Namazda setr-i avretin sadece sünnet olduğunu söyleyen İmamı Mâlik (ölm. 179/795)i de Said b. Cübeyr'in yanına koymak gerekir. Peki, bu durumda icma' nerededir? Bu görüşlerin gerçekten Said'e ve İmam Mâlik'e ait olup olmadığı tartışılabilir denirse, o zaman şu veya bu konuda icma'ın olup olmadığı da pekâla tartışılabilir demek gerekir. Bu durumda da söz varacağı yere varır: Onun-bunun dediğini, deyip demediğini teftiş yerine Kur'an'a bakıp çözümü orada bulalım!

     

    Böyle bakıldığında söylenekcek şeyin şu olduğu kanısına varıyoruz: Vücubun, başın örtülmesine bağlanması geleneksel kabullere çok uygun bir yorum olduğu için tutulmuş ve kurallaşmıştır. O ayetten açıkça çıkan tek emir, göğüslerin, özellikle göğse takılmış bulunan süs takılarının kapatılmasıdır. Ayette geçen 'zînet:süs' tâbirini kadın vücudu olarak değerlendirmek sadece dayanaksız değil, saçmadır. Örfün din adı altında dayatılmasıdır. Kadın vücudunun 'zînet' olarak düşünülmesine dayanak olacak hiçbir Kur'an ayeti yoktur. Bunlar, egemen anlayışın hesabına uygun geldiği için dinleştirilmiş yorumlardır. İsteyen, din adına bu yorumları elbette ki izler, ama başkalarının bunları din yapmasını isteyemez. 

     

    Şunu da unutmamak zorundayız: Abdest, vücudun açık havaya mâruz kalan bölgelerine uygulanır. Bu bölgeler kadın ve erkekte aynıdır ve bunlar, iki cinsin Allah katında eşitliğinin sembolüdür. Eller-kollar, yüz, ayaklar ve baş bu organlardır ve abdest bu organlara uygulanan bir temizlik hareketidir. Asrısaadet'te, abdesti kadın-erkek herkes toplu halde aynı yerde, hatta aynı kaptan alabilmekteydi. Bunun, örtünme emrinden önce olduğu, sonradan kaldırıldığı yolunda en küçük bir beyan yoktur. Bu sünnet olgusu da, Nûr 31'deki emrin nedb ifade ettiği yolunda aşılmaz bir kanıttır. 

     

    Kısacası, Kur'an ve sünnetin verileri, abdest uzuvlarının örtünmeye dahil olmadığını göstermektedir. Kaldı ki kolların dirseklere kadarının avret olmadığı, yani örtünmeye dahil bulunmadığı başka fakîhlerce de dile getirilmiştir. Irak fıkıh ekolünün babası sayılan İbrahim en-Nehaî (ölm. 96/714) bunların başında gelir. (bk. Taberî; Tefsir, 18/120) İmam Ebu Yusuf (ölm. 182/798), İmam es-Serahsî (ölm. 483/1090), Abdullah el-Mavsılî (ölm. 684/1285), İbnü Nüceym (ölm. 971/1563) bunlardan bazılarıdır. 

     

    Örtünmenin şekline, desenine, rengine, inceliğine, kalınlığına ait beyanların hiçbirinin dinle, Kur'an'la, sünnetle ilgisi yoktur. Bu mealdeki sözlerin tümü sonraki devirlerin ulema fetvalarıdır.

     

    Nûr 31, kapatılacak bölgelerde de 'açık kalabilecek yerler müstesna' kaydıyla değişik zemin, zaman ve şartlara, kısacası örfe bir pay bırakmıştır. Müslüman kadın, yaşadığı yerin örfünü de dikkate alarak elbette ki o paydan da yararlanır.

     

    "İstisna edilen kısımlar hariç" ifadesi Müslüman kadının önünde bir esneklik alanı açarak onun rahatlamasını sağlamaktadır. Bu istisna edilen kısımların nereler olabileceğini gösteren en güzel ifade bizce Kaffâl'in (öl. 365/975) şu sözüdür: "Açılabilecek kısımlar müstesnadır ifadesinin anlamı insanın, yürürlükteki âdetlere göre açabileceği kısımlar demektir." (bk. Râzî; Tefsir, 23/206) Kaffâl (Ebu Bekr Muhammed b. Ali eş-Şâşî. Büyük Kaffâl diye anılır. Müfessir, muhaddis ve fakîhtir), bu ilkesel sözünün ardından kendi yöresinin âdetini ifade eden şu sözü söylüyor: "Bu da kadınlarda ellerle yüzdür." Kaffâl'in bu tespiti, yaşadığı zamanın, esas ilkeden ne anladığını gösterir. Önemli olan, ilkedir. İlke ise 'yürürlükteki adetlerin dikkate alınması'dır. Elbette ki âdetler, nassın sınırlarını aşmaya gerekçe yapılamaz. Örneğin, âdet böyle diye göğsün açılması mubahlaştırılamaz.

     

    Örtünme emrinden ne anlarsanız anlayın, bu nihayet 'vesâil:araç' hükümler cümlesindendir. Düzinelerle 'makaasıd:amaç' hükmün çiğnenişini kılı kıpırdamadan seyredenler, örtünmenin birkaç santimlik eksikliğini İslam'ın biricik Allah-iman meselesi gibi gündem de tutup Müslüman dünyanın yıllarını bu işle harcamışlardır. Bunun hayırlı ve iyi niyetli bir tutum olduğu söylenemez.

     

    Birileri, Müsümanları listenin en sonundaki 'vesile:araç' konularla oyalamakta ve esas amaç meselelerin gündem dışı kalmasını çok kurnaz bir biçimde sağlamaktadır. 

  7. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    mataramasuko
    mataramasuko's avatar
    Kayıt Tarihi: 15/Haziran/2006
    Erkek

    angels_demos bunu yazdı:
    -----------------------------

     

    al oku gör neyin ne olduğunu boş boş konuşma. ben kıçımdan uydurmuyorum bişeyleri. sürekli araştıran ve okuyan biriyim.

    İslam Nasıl Yozlaştırıldı, Kur'an'daki İslam - Yaşar Nuri Öztürk

    Hüseyin Hatemi İlahi Hikmette Kadın

    Zekeriya Beyaz İslam'da giyim kuşam

    ----------------

    Ayet 30-31:

     

    İffet-örtünme ilişkisi ve örtünmenin esası.

     

    Kur'an'ın, iffet ve saygınlığı korumada kadın ve erkeğe esas önerisi ve bu konunun temel ilkesi 30 ve 31. ayetlerde verilmiştir. Bu ilkenin özü şudur: Herkes kendi gözüne, ırzına ve beline sahip olacaktır:

     

    "Mümin erkeklere söyle: Bakışlarını kontrol altında tutsunlar. Edep yerlerini korusunlar... Mümin kadınlara da söyle: Gözlerine sahip olsunlar, edep yerlerini korusunlar."

     

    Kur'an'da iffeti korumanın ve kadın erkek ilişkilerinin esası budur. Konunun hikmeti ve maksadı bu ilkede saklıdır. Ancak Kur'an bu maksadı göstermekle yetinmemiş, bunun daha rahat bir biçimde elde edilmesi için araç hükümler (vesâil) de getirmiştir. Bu hükümlerden en önemlileri 31. ayette ifadeye konmaktadır. Bunlar başlıklar halinde şöyle verilebilir:

     

    1. İstisna edilenler hariç, süs takılarının (zînetin) gösterilmemesi,

     

    2. Örtülerin göğüs yırtmaçlarının üstüne konması.

     

    Takılarda, makul ölçülerin dışında, gizlilik esas alınmıştır. Çünkü onların reklam edilmesi hem karşı cinsi tahrik edebilir hem de onlara sahip olmayan kadınların kıskançlık ve huzursuzluğunu. Kur'an bu noktada insanı nimetlerden yararlanmada makul olmaya ve diğer insanların duygu, düşünce ve heveslerine olumsuz etki yapmamaya çağırmaktadır.

     

    Ayetteki zînete, kadın vücudunun tümünü veya bir kısmını dahil etmenin Kur'an'da dayanağı yoktur. İstisna edilen zînetin sınırlarını tartışmasız bir biçimde tanıtmak mümkün değildir. Nitekim, bu güne kadar böyle bir tanım verilememiştir. Kur'an birçok konuda yaptığı gibi burada da bir görecelik alanı vücuda getirerek değişik iklim, töre ve şartlara uyabilme kabiliyeti yaratmakta, örfe söz hakkı vermektedir.

     

    Bu ölçüler içinde kadın, zînetini yalnız şu erkeklere gösterebilecektir: Eş, baba, kayınpeder, oğul, üveyoğul, kardeş, kardeş çocuğu, hizmetçiler, ihtiyaç içinde olmayan erkek, kadınların takılarına ilgi duyacak yaşa gelmemiş çocuklar. Açıktır ki, sağlık ve tedavi nedeniyle doktor, hastabakıcı vs. gibi görevli sağlık personeline karşı da herhangi bir yasak söz konusu edilemez. Bu, Kur'an'ın genel ilkelerinin, özellikle zorunluluk (ıztırar) ilkesinin bir gereğidir.

     

    Yaka yırtmaçlarının üzerine vurulması istenen örtü nedir?

     

    Örtüler anlamında, 'humur' sözcüğü kullanılmıştır. Humur kelimesinin tekili olan hımar, esası bakımından herhangi bir örtü demektir. Arap dili lügatlarında, örfen kazandığı anlamla anılır ve başörtüsü olarak geçer. Aynı kökten türeyen ihtimar, başörtüsü kullanmak, başa örtü takmak demektir.

     

    İşin örfî yanı budur. Biz konuyu, Kur'an verileri ve din bilimleri açısından bir değerlendirmesini İslam Nasıl Yozlaştırıldı adlı kitabımızın Kadın maddesinde yaptık.

     

    Örtünme, iffeti korumanın vesâil yani araç hükümleri cümlesindendir. Bu yüzden, örtünmeye ilişkin buyruk, yoruma, tevil ve içtihada açık, esnek ifadelerle verilmiş, zaman ve zemine göre örfün devreye girmesine imkân hazırlamıştır. Araç hükümlerin temel özelliği bu imkânı bünyelerinde taşımalarıdır.

     

    Örtünmeye, temelde iki açıdan bakmak gerekiyor:

     

    1. İnsan hakları açısından: Bu açıdan bakıldığında, sınırsız bir biçimde açılma özgürlüğünün kullanıldığı bir dünyada sınırsız bir biçimde kapanma özgürlüğünün de bulunması gerekmektedir. Bunun aksini düşünmek insan haklarına aykırılıktır.

     

    2. Dinsel yükümlülük açısından: Bu açıdan dinin temel verileri incelendiğinde örtünmenin farz olanının, abdest uzuvları dışındaki vücut bölgelerinin kapatılması olduğu anlaşılmaktadır. Bundan fazlası kişisel tercihtir.

     

    Öncelikle şunu ifade etmeliyiz: Geleneksel fıkhın kabulleri esas alındığında kadının örtünmesini bir 'din emri' olarak görmek mümkün değildir. Bu kabullerden yola çıktığımızda örtünme, sosyal konum belirleyici bir örf olur. Geleneksel anlayış, bu noktada çok ciddi bir çelişki içindedir. Özetleyelim:

     

    Bu anlayış, kadın ve örtünme konusunda iki ayrı icma'dan söz eder: 

     

    1. Köle ve câriye kadınların avretlerine (örtünmesi gereken yerlerine) baş ve göğüslerin dahil bulunadığı, 

     

    2. Hür kadınların el ve yüz dışındaki tüm vücut bölgelerinin avret olduğu ve sonuç olarak da örtünmesi gerektiği.

     

    Geleneksel fıkha göre, kadınlar hür ve câriye olarak iki kısma ayrılmaktadır. Kur'an'da böyle bir ayrım yoktur. Ayrımı kendisi koyan geleneksel anlayışa göre, câriyelerin örtünmesi tıpkı erkeklerinki gibidir. Yani onlar edep yerlerini örttüklerinde örtünme görevlerini yerine getirmiş olurlar. Dahası da var: Câriyeler, örtünmeme serbestisine sahip olarak kalmazlar, örtünmemeleri şart koşulur. Hatta, namaz kılarken bile, örneğin başlarını örtmelerine izin verilmez. Böyle bir anlayış Kur'an'ın ruhuna aykırı olduğu gibi lafzına da aykırıdır.

     

    Halife Ömer gibi bir sahabînin, başı örtülü olarak namaz kılmakta olan bir câriye kadının başını açtığı ve onu: "Sen hür kadınlara mı özeniyorsun?" diye azarladığı, hatta dövdüğü rivayeti konuyla ilgili kaynaklarda yazılıdır.

     

    Burada iki ihtimal var: 

     

    1. Ömer'in bu yaptığı bir bid'at olarak reddedilecektir ki, bizce de doğrusu budur. Çünkü Kur'an, kadınları câriye ve hür diye ikiye ayırmadığı gibi, hiçbir emrini, özellikle ibadetleri hürler ve câriyeler için iki ayrı düzenlemeye tâbi tutmamıştır. 

     

    2. Ömer'in davranışı bir bid'at değil, dinin bir uygulamasıdır. O zaman örtünmenin bir din emri olduğunu iddia etmek tutarsızlık olur. Çünkü Allah, kullarından her sosyal sınıf için ayrı bir din göndermemiştir. Örtünme, kadınların bir sınıfı için bir türlü, ötekisi için başka bir türlü oluyorsa bir din emri olmaktan çıkar, sosyolojik bir sınıf göstergesi olur. O zaman da şunu söylemek gerekir: Bugünkü dünyada hür-câriye, hür-köle gibi ayrımlar olmadığına göre örtünme diye bir din emri de olamaz. İsteyen istediği gibi giyinebilir. 

     

    Olaya Kur'an açısından bakalım:

     

    Kur'an'da kadının örtünmesiyle ilgili açık emirler vardır. Ancak bu emirler, bugünkü İslam dünyasında, siyasal bir simgeye dönüştürülen ve adına 'tesettür' (kelime anlamı; zorla, baskı ile kapanma ve kapatma) denen uygulamanın iddialarına destek verici nitelikte değildir. Günlük politikalarından uzak bilimsel çalışmalar şu noktaları açıkça ortaya koymaktadır:

     

    Kur'an'ın örtünme emri, abdets organlarını, o arada başı içermemektedir. Başın örtünmesi bir sosyal bir durum göstergesidir, bir din buyruğu değil. Eskiden, toplumun hürler sınıfına mensup olanlar 'serbest' sözcüğüyle tanıtılırdı. Serbest, Farsça'daki ser (baş) kelimesiyle 'best' (bağlanmış) kelimesinin birleşmesidir ki 'başı bağlı' demektir. Başı açık olan köleler, işçiler ve câriyelerdi; başı bağlı olanlar ise hür ve seçkin tabaka idi. Fıkhın, kadınları hürler ve câriyeler diye ikiye ayırmasının dayandığı mantık da budur; Kur'an'ın herhangi bir ayeti değil.

     

    Kur'an'ın örtünme emri tüm kadınlara yönelik bir emirdir. Câriye-hür diye bir ayrım yoktur. Ancak Nûr 31. ayette başın örtülmesini buyruk altına alan bir ifade de yoktur. Nûr 31'deki emir kipi, başa ilişkin bir emir değil, göğse ilişkin bir emirdir. Yani mutlak emir göğsün kapatılmasına yöneliktir, başın örtünmesine değil. Ayetin iniş sebebi ile siyak ve sibaktan (ayetin önünden ve sonrasından) emrin, göğse takılan süs takılarının örtülmesini amaçladığı anlaşılmaktadır. 

     

    Öte yandan, fıkıh usulcüleri dediğimiz metodolojistlerin tümünün ortak kabulü, Kur'an'daki bütün emirlerin vücup (gereklilik, farzıyet) ifade etmediği merkezindedir. Başka bir deyişle, vücup için, emir kipinin kullanılmış olması yetmez, o kipin farzıyet (gereklilik) anlamında bağlayıcılık ifade ettiğinin başka yollarla (karinelerle) gösterilmiş olması gerekir. 

     

    Emir kipinin hangi anlamları ifade ettiği uzun uzun anlatılmaktadır. On ila on beş arası anlamdan söz edilmiştir. Fahreddin Râzî (ölm. 606/1209), fıkıh usulüne ilişkin eseri el-Mahsûl'de Kur'an'daki emir kipinin on beş anlam ifade ettiğini, bunlardan sadece birinin vücup olduğunu bildirmektedir. Aynı zamanda bir usulcü olan İmam Gazâlî, metodolojiye ilişkin ünlü eseri el-Müstasfa'nın emir kavramını ele alan bölümünde (bk. 1/737-777; 2/535) Kur'an'daki emir kiplerinin fıkıh açısından durumunu incelemektedir. Bu listede de vücup ifade eden emirler çok azdır. İmam Şâfiî, emrin temelde iki anlam ifade ettiğini söylemiştir: Vücup (gereklilik, farzıyet), nedb (edep ve terbiye tavrı)

     

    Emrin vücup ifade etmesi için gerekli karinelerin başta geleni, emir kipiyle bildirilen hususun aksini yapanların hesap ve ceza ile tehdit edilmesidir. Gazâlî burada, emrin vücup ifade etmesi için, 'emrin yerine getirilmemesinin isyan anlamına geldiğinin bildirilmiş olması' gerektiğini söylüyor. (bk. 1/763) Yani emir kipi kullanılarak bildirilen bir husus, eğer vücup ise (aksini yapmak haram ise) o emri çiğnemenin Allah'a isyan olduğunun ayrıca bildirilmesi gerekir. Gazâlî'ye göre, emrin birkaç kez tekrarı da vücup ifade etmenin kanıtlarından biridir. Eğer bu iki özellik yoksa emrin nedb (mendupluk, edep ve terbiye tavrı) ifade ettiği kabul edilir. Ve Gazâlî ekliyor: Ümmetin nedbe hamlettiği emirler çoğunluktadır. (el-Müstasfa, 1/773) Yani ümmetin genel kabulü emrin nedb ifade ettiği merkezindedir.

     

    Başın örtülmesi konusunda, Gazâlî'nin vücup için gerekliliğinden söz ettiği dayanakların hiçbiri mevcut değildir. Gazâlî'ye göre, emrin vücup veya nedb ifade ettiği hususunda tartışma çıkarsa 'tevakkuf' (hüküm vermekten kaçınıp beklemek) esas alınır.

     

    Gerek Gazalî'nin, gerekse diğer usulcülerin emir kavramı ile ilgili bu anlayış ve kabulleri dikkate alındığında Nûr 31'deki emrin, başı örtmek anlamında vücup ifade ettiğini söylemek mümkün değildir. Bir kere, o ayetteki emir başın örtülmesine ilişkin değil, göğsün örtülmesine ilişkindir. Yani emrin taalluk noktası baş değil göğüstür. Başın örtülmesine hamledilmek istendiğinde 'mânâya delalette kesinlik' yoktur. Çünkü emir, "Başlarını örtsünler" şeklinde değildir. Böyle olunca da vücup doğmaz. Vücubun doğması için iki kesinlik şarttır: 1. Nassın varlığının kesinliği yani sübût, 2. Nassın mânâya delaletinin kesinliği. Nûr 31. ayette bu ikincisi kesin yoktur. Birincinin varlığı da tartışılabilir. Çünkü vücubun konusu sayılan 'baş' veya 'saç' kelimeleri ayette yoktur.

     

    Nûr 31'de, vücup çıkarmak için senet yapılabilecek diğer karineler de yoktur. Çünkü ne o emri terk edene hesap ve ceza tehdidi vardır ne de emrin defalarca tekrarı. O halde, emri, ya fıkıh profesörü Yunus Vehbi Yavuz gibi 'nedb' kabul edeceğiz, yahut Gazâlî'nin koyduğu ölçüyü işleterek tavakkuf edenlere (hüküm vermeyenlere) katılacağız. Bunun ötesine geçilmediği içindir ki, geleneksel kabul, örtünmeyi, köle-hür tüm kadınlar için farz görmemiş, sadece hür kadınları bağlayan bir sosyal konum göstergesi olarak değerlendirmiştir.

     

    Nûr 31. ayette vücup ifade eden bir emir vardır ama bu emir göğsün kapatılmasına yöneliktir. Başın-saçların kapatılmasına ilişkin bir emrin o ayetten çıkarılması zorlama ile bile mümkün olmaz.

     

    Hanefî fıkhının ve fıkhî tefsirin öncülerinden biri sayılan el-Cassas (ölm. 370/980) Ahkâmü'l-Kur'an adlı tefsirinde Nûr 31. ayeti açıklarken oradaki örtüne emrinin 'göğüs ve boyunları örtmeyi' amaçladığını bildirmektedir. Cassas şöyle diyor: "Bu ayetten anlaşılır ki kadının göğsü ve boynu avrettir, yabancı erkeklerin görmesi caiz olmaz." (Cassas; Ahkâmü'l-Kur'an, 3/461) Cassas'ın aynı yerde bildirdiğine göre, tâbiûn devri müfessirlerinin en ünlülerinden biri olan Said b. Cübeyr (ölm.95/713)e göre de saçların açılması haram değil, sadece mekruhtur.

     

    Demek oluyor ki, başın kapatılması yönünde bir icma'ın varlığından söz etmek de tutarlı değildir. Said b. Cübeyr gibi bir zatın onaylamadığı bir görüşe, icma' demek mümkün olamaz. Namazda setr-i avretin sadece sünnet olduğunu söyleyen İmamı Mâlik (ölm. 179/795)i de Said b. Cübeyr'in yanına koymak gerekir. Peki, bu durumda icma' nerededir? Bu görüşlerin gerçekten Said'e ve İmam Mâlik'e ait olup olmadığı tartışılabilir denirse, o zaman şu veya bu konuda icma'ın olup olmadığı da pekâla tartışılabilir demek gerekir. Bu durumda da söz varacağı yere varır: Onun-bunun dediğini, deyip demediğini teftiş yerine Kur'an'a bakıp çözümü orada bulalım!

     

    Böyle bakıldığında söylenekcek şeyin şu olduğu kanısına varıyoruz: Vücubun, başın örtülmesine bağlanması geleneksel kabullere çok uygun bir yorum olduğu için tutulmuş ve kurallaşmıştır. O ayetten açıkça çıkan tek emir, göğüslerin, özellikle göğse takılmış bulunan süs takılarının kapatılmasıdır. Ayette geçen 'zînet:süs' tâbirini kadın vücudu olarak değerlendirmek sadece dayanaksız değil, saçmadır. Örfün din adı altında dayatılmasıdır. Kadın vücudunun 'zînet' olarak düşünülmesine dayanak olacak hiçbir Kur'an ayeti yoktur. Bunlar, egemen anlayışın hesabına uygun geldiği için dinleştirilmiş yorumlardır. İsteyen, din adına bu yorumları elbette ki izler, ama başkalarının bunları din yapmasını isteyemez. 

     

    Şunu da unutmamak zorundayız: Abdest, vücudun açık havaya mâruz kalan bölgelerine uygulanır. Bu bölgeler kadın ve erkekte aynıdır ve bunlar, iki cinsin Allah katında eşitliğinin sembolüdür. Eller-kollar, yüz, ayaklar ve baş bu organlardır ve abdest bu organlara uygulanan bir temizlik hareketidir. Asrısaadet'te, abdesti kadın-erkek herkes toplu halde aynı yerde, hatta aynı kaptan alabilmekteydi. Bunun, örtünme emrinden önce olduğu, sonradan kaldırıldığı yolunda en küçük bir beyan yoktur. Bu sünnet olgusu da, Nûr 31'deki emrin nedb ifade ettiği yolunda aşılmaz bir kanıttır. 

     

    Kısacası, Kur'an ve sünnetin verileri, abdest uzuvlarının örtünmeye dahil olmadığını göstermektedir. Kaldı ki kolların dirseklere kadarının avret olmadığı, yani örtünmeye dahil bulunmadığı başka fakîhlerce de dile getirilmiştir. Irak fıkıh ekolünün babası sayılan İbrahim en-Nehaî (ölm. 96/714) bunların başında gelir. (bk. Taberî; Tefsir, 18/120) İmam Ebu Yusuf (ölm. 182/798), İmam es-Serahsî (ölm. 483/1090), Abdullah el-Mavsılî (ölm. 684/1285), İbnü Nüceym (ölm. 971/1563) bunlardan bazılarıdır. 

     

    Örtünmenin şekline, desenine, rengine, inceliğine, kalınlığına ait beyanların hiçbirinin dinle, Kur'an'la, sünnetle ilgisi yoktur. Bu mealdeki sözlerin tümü sonraki devirlerin ulema fetvalarıdır.

     

    Nûr 31, kapatılacak bölgelerde de 'açık kalabilecek yerler müstesna' kaydıyla değişik zemin, zaman ve şartlara, kısacası örfe bir pay bırakmıştır. Müslüman kadın, yaşadığı yerin örfünü de dikkate alarak elbette ki o paydan da yararlanır.

     

    "İstisna edilen kısımlar hariç" ifadesi Müslüman kadının önünde bir esneklik alanı açarak onun rahatlamasını sağlamaktadır. Bu istisna edilen kısımların nereler olabileceğini gösteren en güzel ifade bizce Kaffâl'in (öl. 365/975) şu sözüdür: "Açılabilecek kısımlar müstesnadır ifadesinin anlamı insanın, yürürlükteki âdetlere göre açabileceği kısımlar demektir." (bk. Râzî; Tefsir, 23/206) Kaffâl (Ebu Bekr Muhammed b. Ali eş-Şâşî. Büyük Kaffâl diye anılır. Müfessir, muhaddis ve fakîhtir), bu ilkesel sözünün ardından kendi yöresinin âdetini ifade eden şu sözü söylüyor: "Bu da kadınlarda ellerle yüzdür." Kaffâl'in bu tespiti, yaşadığı zamanın, esas ilkeden ne anladığını gösterir. Önemli olan, ilkedir. İlke ise 'yürürlükteki adetlerin dikkate alınması'dır. Elbette ki âdetler, nassın sınırlarını aşmaya gerekçe yapılamaz. Örneğin, âdet böyle diye göğsün açılması mubahlaştırılamaz.

     

    Örtünme emrinden ne anlarsanız anlayın, bu nihayet 'vesâil:araç' hükümler cümlesindendir. Düzinelerle 'makaasıd:amaç' hükmün çiğnenişini kılı kıpırdamadan seyredenler, örtünmenin birkaç santimlik eksikliğini İslam'ın biricik Allah-iman meselesi gibi gündem de tutup Müslüman dünyanın yıllarını bu işle harcamışlardır. Bunun hayırlı ve iyi niyetli bir tutum olduğu söylenemez.

     

    Birileri, Müsümanları listenin en sonundaki 'vesile:araç' konularla oyalamakta ve esas amaç meselelerin gündem dışı kalmasını çok kurnaz bir biçimde sağlamaktadır. 

     


    -----------------------------

    demek ki İslam hakkındaki bu engin bilgilerin yaşar nuri ve zekeriya beyaz denek 2 şerefsizden kaynaklanıyor.diğer adam hakkında bilgim yok ama bu iki ismin ben müslüman olduğuna bile inanmıyorum.

  8. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Jilet_Boris
    Jilet_Boris's avatar
    Kayıt Tarihi: 04/Mart/2009
    Erkek

    mataramasuko bunu yazdı:
    -----------------------------

    angels_demos bunu yazdı:
    -----------------------------

    -----------------------------

    demek ki İslam hakkındaki bu engin bilgilerin yaşar nuri ve zekeriya beyaz denek 2 şerefsizden kaynaklanıyor.diğer adam hakkında bilgim yok ama bu iki ismin ben müslüman olduğuna bile inanmıyorum.


    -----------------------------

    işine gelmediğindendir o...

  9. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    devil_bugatti
    devil_bugatti's avatar
    Kayıt Tarihi: 15/Mart/2005
    Erkek

    mataramasuko bunu yazdı:
    -----------------------------

    angels_demos bunu yazdı:
    -----------------------------


    al oku gör neyin ne olduğunu boş boş konuşma. ben kıçımdan uydurmuyorum bişeyleri. sürekli araştıran ve okuyan biriyim.

    İslam Nasıl Yozlaştırıldı, Kur'an'daki İslam - Yaşar Nuri Öztürk

    Hüseyin Hatemi İlahi Hikmette Kadın

    Zekeriya Beyaz İslam'da giyim kuşam

    ----------------

    Ayet 30-31:

     

    İffet-örtünme ilişkisi ve örtünmenin esası.

     

    Kur'an'ın, iffet ve saygınlığı korumada kadın ve erkeğe esas önerisi ve bu konunun temel ilkesi 30 ve 31. ayetlerde verilmiştir. Bu ilkenin özü şudur: Herkes kendi gözüne, ırzına ve beline sahip olacaktır:

     

    "Mümin erkeklere söyle: Bakışlarını kontrol altında tutsunlar. Edep yerlerini korusunlar... Mümin kadınlara da söyle: Gözlerine sahip olsunlar, edep yerlerini korusunlar."

     

    Kur'an'da iffeti korumanın ve kadın erkek ilişkilerinin esası budur. Konunun hikmeti ve maksadı bu ilkede saklıdır. Ancak Kur'an bu maksadı göstermekle yetinmemiş, bunun daha rahat bir biçimde elde edilmesi için araç hükümler (vesâil) de getirmiştir. Bu hükümlerden en önemlileri 31. ayette ifadeye konmaktadır. Bunlar başlıklar halinde şöyle verilebilir:

     

    1. İstisna edilenler hariç, süs takılarının (zînetin) gösterilmemesi,

     

    2. Örtülerin göğüs yırtmaçlarının üstüne konması.

     

    Takılarda, makul ölçülerin dışında, gizlilik esas alınmıştır. Çünkü onların reklam edilmesi hem karşı cinsi tahrik edebilir hem de onlara sahip olmayan kadınların kıskançlık ve huzursuzluğunu. Kur'an bu noktada insanı nimetlerden yararlanmada makul olmaya ve diğer insanların duygu, düşünce ve heveslerine olumsuz etki yapmamaya çağırmaktadır.

     

    Ayetteki zînete, kadın vücudunun tümünü veya bir kısmını dahil etmenin Kur'an'da dayanağı yoktur. İstisna edilen zînetin sınırlarını tartışmasız bir biçimde tanıtmak mümkün değildir. Nitekim, bu güne kadar böyle bir tanım verilememiştir. Kur'an birçok konuda yaptığı gibi burada da bir görecelik alanı vücuda getirerek değişik iklim, töre ve şartlara uyabilme kabiliyeti yaratmakta, örfe söz hakkı vermektedir.

     

    Bu ölçüler içinde kadın, zînetini yalnız şu erkeklere gösterebilecektir: Eş, baba, kayınpeder, oğul, üveyoğul, kardeş, kardeş çocuğu, hizmetçiler, ihtiyaç içinde olmayan erkek, kadınların takılarına ilgi duyacak yaşa gelmemiş çocuklar. Açıktır ki, sağlık ve tedavi nedeniyle doktor, hastabakıcı vs. gibi görevli sağlık personeline karşı da herhangi bir yasak söz konusu edilemez. Bu, Kur'an'ın genel ilkelerinin, özellikle zorunluluk (ıztırar) ilkesinin bir gereğidir.

     

    Yaka yırtmaçlarının üzerine vurulması istenen örtü nedir?

     

    Örtüler anlamında, 'humur' sözcüğü kullanılmıştır. Humur kelimesinin tekili olan hımar, esası bakımından herhangi bir örtü demektir. Arap dili lügatlarında, örfen kazandığı anlamla anılır ve başörtüsü olarak geçer. Aynı kökten türeyen ihtimar, başörtüsü kullanmak, başa örtü takmak demektir.

     

    İşin örfî yanı budur. Biz konuyu, Kur'an verileri ve din bilimleri açısından bir değerlendirmesini İslam Nasıl Yozlaştırıldı adlı kitabımızın Kadın maddesinde yaptık.

     

    Örtünme, iffeti korumanın vesâil yani araç hükümleri cümlesindendir. Bu yüzden, örtünmeye ilişkin buyruk, yoruma, tevil ve içtihada açık, esnek ifadelerle verilmiş, zaman ve zemine göre örfün devreye girmesine imkân hazırlamıştır. Araç hükümlerin temel özelliği bu imkânı bünyelerinde taşımalarıdır.

     

    Örtünmeye, temelde iki açıdan bakmak gerekiyor:

     

    1. İnsan hakları açısından: Bu açıdan bakıldığında, sınırsız bir biçimde açılma özgürlüğünün kullanıldığı bir dünyada sınırsız bir biçimde kapanma özgürlüğünün de bulunması gerekmektedir. Bunun aksini düşünmek insan haklarına aykırılıktır.

     

    2. Dinsel yükümlülük açısından: Bu açıdan dinin temel verileri incelendiğinde örtünmenin farz olanının, abdest uzuvları dışındaki vücut bölgelerinin kapatılması olduğu anlaşılmaktadır. Bundan fazlası kişisel tercihtir.

     

    Öncelikle şunu ifade etmeliyiz: Geleneksel fıkhın kabulleri esas alındığında kadının örtünmesini bir 'din emri' olarak görmek mümkün değildir. Bu kabullerden yola çıktığımızda örtünme, sosyal konum belirleyici bir örf olur. Geleneksel anlayış, bu noktada çok ciddi bir çelişki içindedir. Özetleyelim:

     

    Bu anlayış, kadın ve örtünme konusunda iki ayrı icma'dan söz eder: 

     

    1. Köle ve câriye kadınların avretlerine (örtünmesi gereken yerlerine) baş ve göğüslerin dahil bulunadığı, 

     

    2. Hür kadınların el ve yüz dışındaki tüm vücut bölgelerinin avret olduğu ve sonuç olarak da örtünmesi gerektiği.

     

    Geleneksel fıkha göre, kadınlar hür ve câriye olarak iki kısma ayrılmaktadır. Kur'an'da böyle bir ayrım yoktur. Ayrımı kendisi koyan geleneksel anlayışa göre, câriyelerin örtünmesi tıpkı erkeklerinki gibidir. Yani onlar edep yerlerini örttüklerinde örtünme görevlerini yerine getirmiş olurlar. Dahası da var: Câriyeler, örtünmeme serbestisine sahip olarak kalmazlar, örtünmemeleri şart koşulur. Hatta, namaz kılarken bile, örneğin başlarını örtmelerine izin verilmez. Böyle bir anlayış Kur'an'ın ruhuna aykırı olduğu gibi lafzına da aykırıdır.

     

    Halife Ömer gibi bir sahabînin, başı örtülü olarak namaz kılmakta olan bir câriye kadının başını açtığı ve onu: "Sen hür kadınlara mı özeniyorsun?" diye azarladığı, hatta dövdüğü rivayeti konuyla ilgili kaynaklarda yazılıdır.

     

    Burada iki ihtimal var: 

     

    1. Ömer'in bu yaptığı bir bid'at olarak reddedilecektir ki, bizce de doğrusu budur. Çünkü Kur'an, kadınları câriye ve hür diye ikiye ayırmadığı gibi, hiçbir emrini, özellikle ibadetleri hürler ve câriyeler için iki ayrı düzenlemeye tâbi tutmamıştır. 

     

    2. Ömer'in davranışı bir bid'at değil, dinin bir uygulamasıdır. O zaman örtünmenin bir din emri olduğunu iddia etmek tutarsızlık olur. Çünkü Allah, kullarından her sosyal sınıf için ayrı bir din göndermemiştir. Örtünme, kadınların bir sınıfı için bir türlü, ötekisi için başka bir türlü oluyorsa bir din emri olmaktan çıkar, sosyolojik bir sınıf göstergesi olur. O zaman da şunu söylemek gerekir: Bugünkü dünyada hür-câriye, hür-köle gibi ayrımlar olmadığına göre örtünme diye bir din emri de olamaz. İsteyen istediği gibi giyinebilir. 

     

    Olaya Kur'an açısından bakalım:

     

    Kur'an'da kadının örtünmesiyle ilgili açık emirler vardır. Ancak bu emirler, bugünkü İslam dünyasında, siyasal bir simgeye dönüştürülen ve adına 'tesettür' (kelime anlamı; zorla, baskı ile kapanma ve kapatma) denen uygulamanın iddialarına destek verici nitelikte değildir. Günlük politikalarından uzak bilimsel çalışmalar şu noktaları açıkça ortaya koymaktadır:

     

    Kur'an'ın örtünme emri, abdets organlarını, o arada başı içermemektedir. Başın örtünmesi bir sosyal bir durum göstergesidir, bir din buyruğu değil. Eskiden, toplumun hürler sınıfına mensup olanlar 'serbest' sözcüğüyle tanıtılırdı. Serbest, Farsça'daki ser (baş) kelimesiyle 'best' (bağlanmış) kelimesinin birleşmesidir ki 'başı bağlı' demektir. Başı açık olan köleler, işçiler ve câriyelerdi; başı bağlı olanlar ise hür ve seçkin tabaka idi. Fıkhın, kadınları hürler ve câriyeler diye ikiye ayırmasının dayandığı mantık da budur; Kur'an'ın herhangi bir ayeti değil.

     

    Kur'an'ın örtünme emri tüm kadınlara yönelik bir emirdir. Câriye-hür diye bir ayrım yoktur. Ancak Nûr 31. ayette başın örtülmesini buyruk altına alan bir ifade de yoktur. Nûr 31'deki emir kipi, başa ilişkin bir emir değil, göğse ilişkin bir emirdir. Yani mutlak emir göğsün kapatılmasına yöneliktir, başın örtünmesine değil. Ayetin iniş sebebi ile siyak ve sibaktan (ayetin önünden ve sonrasından) emrin, göğse takılan süs takılarının örtülmesini amaçladığı anlaşılmaktadır. 

     

    Öte yandan, fıkıh usulcüleri dediğimiz metodolojistlerin tümünün ortak kabulü, Kur'an'daki bütün emirlerin vücup (gereklilik, farzıyet) ifade etmediği merkezindedir. Başka bir deyişle, vücup için, emir kipinin kullanılmış olması yetmez, o kipin farzıyet (gereklilik) anlamında bağlayıcılık ifade ettiğinin başka yollarla (karinelerle) gösterilmiş olması gerekir. 

     

    Emir kipinin hangi anlamları ifade ettiği uzun uzun anlatılmaktadır. On ila on beş arası anlamdan söz edilmiştir. Fahreddin Râzî (ölm. 606/1209), fıkıh usulüne ilişkin eseri el-Mahsûl'de Kur'an'daki emir kipinin on beş anlam ifade ettiğini, bunlardan sadece birinin vücup olduğunu bildirmektedir. Aynı zamanda bir usulcü olan İmam Gazâlî, metodolojiye ilişkin ünlü eseri el-Müstasfa'nın emir kavramını ele alan bölümünde (bk. 1/737-777; 2/535) Kur'an'daki emir kiplerinin fıkıh açısından durumunu incelemektedir. Bu listede de vücup ifade eden emirler çok azdır. İmam Şâfiî, emrin temelde iki anlam ifade ettiğini söylemiştir: Vücup (gereklilik, farzıyet), nedb (edep ve terbiye tavrı)

     

    Emrin vücup ifade etmesi için gerekli karinelerin başta geleni, emir kipiyle bildirilen hususun aksini yapanların hesap ve ceza ile tehdit edilmesidir. Gazâlî burada, emrin vücup ifade etmesi için, 'emrin yerine getirilmemesinin isyan anlamına geldiğinin bildirilmiş olması' gerektiğini söylüyor. (bk. 1/763) Yani emir kipi kullanılarak bildirilen bir husus, eğer vücup ise (aksini yapmak haram ise) o emri çiğnemenin Allah'a isyan olduğunun ayrıca bildirilmesi gerekir. Gazâlî'ye göre, emrin birkaç kez tekrarı da vücup ifade etmenin kanıtlarından biridir. Eğer bu iki özellik yoksa emrin nedb (mendupluk, edep ve terbiye tavrı) ifade ettiği kabul edilir. Ve Gazâlî ekliyor: Ümmetin nedbe hamlettiği emirler çoğunluktadır. (el-Müstasfa, 1/773) Yani ümmetin genel kabulü emrin nedb ifade ettiği merkezindedir.

     

    Başın örtülmesi konusunda, Gazâlî'nin vücup için gerekliliğinden söz ettiği dayanakların hiçbiri mevcut değildir. Gazâlî'ye göre, emrin vücup veya nedb ifade ettiği hususunda tartışma çıkarsa 'tevakkuf' (hüküm vermekten kaçınıp beklemek) esas alınır.

     

    Gerek Gazalî'nin, gerekse diğer usulcülerin emir kavramı ile ilgili bu anlayış ve kabulleri dikkate alındığında Nûr 31'deki emrin, başı örtmek anlamında vücup ifade ettiğini söylemek mümkün değildir. Bir kere, o ayetteki emir başın örtülmesine ilişkin değil, göğsün örtülmesine ilişkindir. Yani emrin taalluk noktası baş değil göğüstür. Başın örtülmesine hamledilmek istendiğinde 'mânâya delalette kesinlik' yoktur. Çünkü emir, "Başlarını örtsünler" şeklinde değildir. Böyle olunca da vücup doğmaz. Vücubun doğması için iki kesinlik şarttır: 1. Nassın varlığının kesinliği yani sübût, 2. Nassın mânâya delaletinin kesinliği. Nûr 31. ayette bu ikincisi kesin yoktur. Birincinin varlığı da tartışılabilir. Çünkü vücubun konusu sayılan 'baş' veya 'saç' kelimeleri ayette yoktur.

     

    Nûr 31'de, vücup çıkarmak için senet yapılabilecek diğer karineler de yoktur. Çünkü ne o emri terk edene hesap ve ceza tehdidi vardır ne de emrin defalarca tekrarı. O halde, emri, ya fıkıh profesörü Yunus Vehbi Yavuz gibi 'nedb' kabul edeceğiz, yahut Gazâlî'nin koyduğu ölçüyü işleterek tavakkuf edenlere (hüküm vermeyenlere) katılacağız. Bunun ötesine geçilmediği içindir ki, geleneksel kabul, örtünmeyi, köle-hür tüm kadınlar için farz görmemiş, sadece hür kadınları bağlayan bir sosyal konum göstergesi olarak değerlendirmiştir.

     

    Nûr 31. ayette vücup ifade eden bir emir vardır ama bu emir göğsün kapatılmasına yöneliktir. Başın-saçların kapatılmasına ilişkin bir emrin o ayetten çıkarılması zorlama ile bile mümkün olmaz.

     

    Hanefî fıkhının ve fıkhî tefsirin öncülerinden biri sayılan el-Cassas (ölm. 370/980) Ahkâmü'l-Kur'an adlı tefsirinde Nûr 31. ayeti açıklarken oradaki örtüne emrinin 'göğüs ve boyunları örtmeyi' amaçladığını bildirmektedir. Cassas şöyle diyor: "Bu ayetten anlaşılır ki kadının göğsü ve boynu avrettir, yabancı erkeklerin görmesi caiz olmaz." (Cassas; Ahkâmü'l-Kur'an, 3/461) Cassas'ın aynı yerde bildirdiğine göre, tâbiûn devri müfessirlerinin en ünlülerinden biri olan Said b. Cübeyr (ölm.95/713)e göre de saçların açılması haram değil, sadece mekruhtur.

     

    Demek oluyor ki, başın kapatılması yönünde bir icma'ın varlığından söz etmek de tutarlı değildir. Said b. Cübeyr gibi bir zatın onaylamadığı bir görüşe, icma' demek mümkün olamaz. Namazda setr-i avretin sadece sünnet olduğunu söyleyen İmamı Mâlik (ölm. 179/795)i de Said b. Cübeyr'in yanına koymak gerekir. Peki, bu durumda icma' nerededir? Bu görüşlerin gerçekten Said'e ve İmam Mâlik'e ait olup olmadığı tartışılabilir denirse, o zaman şu veya bu konuda icma'ın olup olmadığı da pekâla tartışılabilir demek gerekir. Bu durumda da söz varacağı yere varır: Onun-bunun dediğini, deyip demediğini teftiş yerine Kur'an'a bakıp çözümü orada bulalım!

     

    Böyle bakıldığında söylenekcek şeyin şu olduğu kanısına varıyoruz: Vücubun, başın örtülmesine bağlanması geleneksel kabullere çok uygun bir yorum olduğu için tutulmuş ve kurallaşmıştır. O ayetten açıkça çıkan tek emir, göğüslerin, özellikle göğse takılmış bulunan süs takılarının kapatılmasıdır. Ayette geçen 'zînet:süs' tâbirini kadın vücudu olarak değerlendirmek sadece dayanaksız değil, saçmadır. Örfün din adı altında dayatılmasıdır. Kadın vücudunun 'zînet' olarak düşünülmesine dayanak olacak hiçbir Kur'an ayeti yoktur. Bunlar, egemen anlayışın hesabına uygun geldiği için dinleştirilmiş yorumlardır. İsteyen, din adına bu yorumları elbette ki izler, ama başkalarının bunları din yapmasını isteyemez. 

     

    Şunu da unutmamak zorundayız: Abdest, vücudun açık havaya mâruz kalan bölgelerine uygulanır. Bu bölgeler kadın ve erkekte aynıdır ve bunlar, iki cinsin Allah katında eşitliğinin sembolüdür. Eller-kollar, yüz, ayaklar ve baş bu organlardır ve abdest bu organlara uygulanan bir temizlik hareketidir. Asrısaadet'te, abdesti kadın-erkek herkes toplu halde aynı yerde, hatta aynı kaptan alabilmekteydi. Bunun, örtünme emrinden önce olduğu, sonradan kaldırıldığı yolunda en küçük bir beyan yoktur. Bu sünnet olgusu da, Nûr 31'deki emrin nedb ifade ettiği yolunda aşılmaz bir kanıttır. 

     

    Kısacası, Kur'an ve sünnetin verileri, abdest uzuvlarının örtünmeye dahil olmadığını göstermektedir. Kaldı ki kolların dirseklere kadarının avret olmadığı, yani örtünmeye dahil bulunmadığı başka fakîhlerce de dile getirilmiştir. Irak fıkıh ekolünün babası sayılan İbrahim en-Nehaî (ölm. 96/714) bunların başında gelir. (bk. Taberî; Tefsir, 18/120) İmam Ebu Yusuf (ölm. 182/798), İmam es-Serahsî (ölm. 483/1090), Abdullah el-Mavsılî (ölm. 684/1285), İbnü Nüceym (ölm. 971/1563) bunlardan bazılarıdır. 

     

    Örtünmenin şekline, desenine, rengine, inceliğine, kalınlığına ait beyanların hiçbirinin dinle, Kur'an'la, sünnetle ilgisi yoktur. Bu mealdeki sözlerin tümü sonraki devirlerin ulema fetvalarıdır.

     

    Nûr 31, kapatılacak bölgelerde de 'açık kalabilecek yerler müstesna' kaydıyla değişik zemin, zaman ve şartlara, kısacası örfe bir pay bırakmıştır. Müslüman kadın, yaşadığı yerin örfünü de dikkate alarak elbette ki o paydan da yararlanır.

     

    "İstisna edilen kısımlar hariç" ifadesi Müslüman kadının önünde bir esneklik alanı açarak onun rahatlamasını sağlamaktadır. Bu istisna edilen kısımların nereler olabileceğini gösteren en güzel ifade bizce Kaffâl'in (öl. 365/975) şu sözüdür: "Açılabilecek kısımlar müstesnadır ifadesinin anlamı insanın, yürürlükteki âdetlere göre açabileceği kısımlar demektir." (bk. Râzî; Tefsir, 23/206) Kaffâl (Ebu Bekr Muhammed b. Ali eş-Şâşî. Büyük Kaffâl diye anılır. Müfessir, muhaddis ve fakîhtir), bu ilkesel sözünün ardından kendi yöresinin âdetini ifade eden şu sözü söylüyor: "Bu da kadınlarda ellerle yüzdür." Kaffâl'in bu tespiti, yaşadığı zamanın, esas ilkeden ne anladığını gösterir. Önemli olan, ilkedir. İlke ise 'yürürlükteki adetlerin dikkate alınması'dır. Elbette ki âdetler, nassın sınırlarını aşmaya gerekçe yapılamaz. Örneğin, âdet böyle diye göğsün açılması mubahlaştırılamaz.

     

    Örtünme emrinden ne anlarsanız anlayın, bu nihayet 'vesâil:araç' hükümler cümlesindendir. Düzinelerle 'makaasıd:amaç' hükmün çiğnenişini kılı kıpırdamadan seyredenler, örtünmenin birkaç santimlik eksikliğini İslam'ın biricik Allah-iman meselesi gibi gündem de tutup Müslüman dünyanın yıllarını bu işle harcamışlardır. Bunun hayırlı ve iyi niyetli bir tutum olduğu söylenemez.

     

    Birileri, Müsümanları listenin en sonundaki 'vesile:araç' konularla oyalamakta ve esas amaç meselelerin gündem dışı kalmasını çok kurnaz bir biçimde sağlamaktadır. 

     


    -----------------------------

     

    demek ki İslam hakkındaki bu engin bilgilerin yaşar nuri ve zekeriya beyaz denek 2 şerefsizden kaynaklanıyor.diğer adam hakkında bilgim yok ama bu iki ismin ben müslüman olduğuna bile inanmıyorum.


    -----------------------------

     

    Kardeşim bırak Allah Aşkına Zekeriye Beyaz ve Yaşar Nuri Öztürk gibi iki insanın dediklerine mi inanıyorsun ? Boşversene onlara kalsa namazı bayanlar bikini ile kılabilir. Şebeklerin lafıyla araştırma olmaz. İmam-ı Gazali, Şeyh Edebali, Bediüzzaman, Seyyid Abdulhakim Arvasi, Abdulkadir Geylani, İmam-ı Buhari gibi isimler dururken senin verdiğin isimlere bak. Gülünç bir durum :)


    Mesafe her zaman iyidir... Ne haddini aşan olur azizim, Ne de canını sıkan...
  10. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    angels_demos
    angels_demos's avatar
    Kayıt Tarihi: 03/Haziran/2006
    Erkek

    devil_bugatti bunu yazdı:
    -----------------------------

    mataramasuko bunu yazdı:
    -----------------------------

    angels_demos bunu yazdı:
    -----------------------------


    al oku gör neyin ne olduğunu boş boş konuşma. ben kıçımdan uydurmuyorum bişeyleri. sürekli araştıran ve okuyan biriyim.

    İslam Nasıl Yozlaştırıldı, Kur'an'daki İslam - Yaşar Nuri Öztürk

    Hüseyin Hatemi İlahi Hikmette Kadın

    Zekeriya Beyaz İslam'da giyim kuşam

    ----------------

    Ayet 30-31:

     

    İffet-örtünme ilişkisi ve örtünmenin esası.

     

    Kur'an'ın, iffet ve saygınlığı korumada kadın ve erkeğe esas önerisi ve bu konunun temel ilkesi 30 ve 31. ayetlerde verilmiştir. Bu ilkenin özü şudur: Herkes kendi gözüne, ırzına ve beline sahip olacaktır:

     

    "Mümin erkeklere söyle: Bakışlarını kontrol altında tutsunlar. Edep yerlerini korusunlar... Mümin kadınlara da söyle: Gözlerine sahip olsunlar, edep yerlerini korusunlar."

     

    Kur'an'da iffeti korumanın ve kadın erkek ilişkilerinin esası budur. Konunun hikmeti ve maksadı bu ilkede saklıdır. Ancak Kur'an bu maksadı göstermekle yetinmemiş, bunun daha rahat bir biçimde elde edilmesi için araç hükümler (vesâil) de getirmiştir. Bu hükümlerden en önemlileri 31. ayette ifadeye konmaktadır. Bunlar başlıklar halinde şöyle verilebilir:

     

    1. İstisna edilenler hariç, süs takılarının (zînetin) gösterilmemesi,

     

    2. Örtülerin göğüs yırtmaçlarının üstüne konması.

     

    Takılarda, makul ölçülerin dışında, gizlilik esas alınmıştır. Çünkü onların reklam edilmesi hem karşı cinsi tahrik edebilir hem de onlara sahip olmayan kadınların kıskançlık ve huzursuzluğunu. Kur'an bu noktada insanı nimetlerden yararlanmada makul olmaya ve diğer insanların duygu, düşünce ve heveslerine olumsuz etki yapmamaya çağırmaktadır.

     

    Ayetteki zînete, kadın vücudunun tümünü veya bir kısmını dahil etmenin Kur'an'da dayanağı yoktur. İstisna edilen zînetin sınırlarını tartışmasız bir biçimde tanıtmak mümkün değildir. Nitekim, bu güne kadar böyle bir tanım verilememiştir. Kur'an birçok konuda yaptığı gibi burada da bir görecelik alanı vücuda getirerek değişik iklim, töre ve şartlara uyabilme kabiliyeti yaratmakta, örfe söz hakkı vermektedir.

     

    Bu ölçüler içinde kadın, zînetini yalnız şu erkeklere gösterebilecektir: Eş, baba, kayınpeder, oğul, üveyoğul, kardeş, kardeş çocuğu, hizmetçiler, ihtiyaç içinde olmayan erkek, kadınların takılarına ilgi duyacak yaşa gelmemiş çocuklar. Açıktır ki, sağlık ve tedavi nedeniyle doktor, hastabakıcı vs. gibi görevli sağlık personeline karşı da herhangi bir yasak söz konusu edilemez. Bu, Kur'an'ın genel ilkelerinin, özellikle zorunluluk (ıztırar) ilkesinin bir gereğidir.

     

    Yaka yırtmaçlarının üzerine vurulması istenen örtü nedir?

     

    Örtüler anlamında, 'humur' sözcüğü kullanılmıştır. Humur kelimesinin tekili olan hımar, esası bakımından herhangi bir örtü demektir. Arap dili lügatlarında, örfen kazandığı anlamla anılır ve başörtüsü olarak geçer. Aynı kökten türeyen ihtimar, başörtüsü kullanmak, başa örtü takmak demektir.

     

    İşin örfî yanı budur. Biz konuyu, Kur'an verileri ve din bilimleri açısından bir değerlendirmesini İslam Nasıl Yozlaştırıldı adlı kitabımızın Kadın maddesinde yaptık.

     

    Örtünme, iffeti korumanın vesâil yani araç hükümleri cümlesindendir. Bu yüzden, örtünmeye ilişkin buyruk, yoruma, tevil ve içtihada açık, esnek ifadelerle verilmiş, zaman ve zemine göre örfün devreye girmesine imkân hazırlamıştır. Araç hükümlerin temel özelliği bu imkânı bünyelerinde taşımalarıdır.

     

    Örtünmeye, temelde iki açıdan bakmak gerekiyor:

     

    1. İnsan hakları açısından: Bu açıdan bakıldığında, sınırsız bir biçimde açılma özgürlüğünün kullanıldığı bir dünyada sınırsız bir biçimde kapanma özgürlüğünün de bulunması gerekmektedir. Bunun aksini düşünmek insan haklarına aykırılıktır.

     

    2. Dinsel yükümlülük açısından: Bu açıdan dinin temel verileri incelendiğinde örtünmenin farz olanının, abdest uzuvları dışındaki vücut bölgelerinin kapatılması olduğu anlaşılmaktadır. Bundan fazlası kişisel tercihtir.

     

    Öncelikle şunu ifade etmeliyiz: Geleneksel fıkhın kabulleri esas alındığında kadının örtünmesini bir 'din emri' olarak görmek mümkün değildir. Bu kabullerden yola çıktığımızda örtünme, sosyal konum belirleyici bir örf olur. Geleneksel anlayış, bu noktada çok ciddi bir çelişki içindedir. Özetleyelim:

     

    Bu anlayış, kadın ve örtünme konusunda iki ayrı icma'dan söz eder: 

     

    1. Köle ve câriye kadınların avretlerine (örtünmesi gereken yerlerine) baş ve göğüslerin dahil bulunadığı, 

     

    2. Hür kadınların el ve yüz dışındaki tüm vücut bölgelerinin avret olduğu ve sonuç olarak da örtünmesi gerektiği.

     

    Geleneksel fıkha göre, kadınlar hür ve câriye olarak iki kısma ayrılmaktadır. Kur'an'da böyle bir ayrım yoktur. Ayrımı kendisi koyan geleneksel anlayışa göre, câriyelerin örtünmesi tıpkı erkeklerinki gibidir. Yani onlar edep yerlerini örttüklerinde örtünme görevlerini yerine getirmiş olurlar. Dahası da var: Câriyeler, örtünmeme serbestisine sahip olarak kalmazlar, örtünmemeleri şart koşulur. Hatta, namaz kılarken bile, örneğin başlarını örtmelerine izin verilmez. Böyle bir anlayış Kur'an'ın ruhuna aykırı olduğu gibi lafzına da aykırıdır.

     

    Halife Ömer gibi bir sahabînin, başı örtülü olarak namaz kılmakta olan bir câriye kadının başını açtığı ve onu: "Sen hür kadınlara mı özeniyorsun?" diye azarladığı, hatta dövdüğü rivayeti konuyla ilgili kaynaklarda yazılıdır.

     

    Burada iki ihtimal var: 

     

    1. Ömer'in bu yaptığı bir bid'at olarak reddedilecektir ki, bizce de doğrusu budur. Çünkü Kur'an, kadınları câriye ve hür diye ikiye ayırmadığı gibi, hiçbir emrini, özellikle ibadetleri hürler ve câriyeler için iki ayrı düzenlemeye tâbi tutmamıştır. 

     

    2. Ömer'in davranışı bir bid'at değil, dinin bir uygulamasıdır. O zaman örtünmenin bir din emri olduğunu iddia etmek tutarsızlık olur. Çünkü Allah, kullarından her sosyal sınıf için ayrı bir din göndermemiştir. Örtünme, kadınların bir sınıfı için bir türlü, ötekisi için başka bir türlü oluyorsa bir din emri olmaktan çıkar, sosyolojik bir sınıf göstergesi olur. O zaman da şunu söylemek gerekir: Bugünkü dünyada hür-câriye, hür-köle gibi ayrımlar olmadığına göre örtünme diye bir din emri de olamaz. İsteyen istediği gibi giyinebilir. 

     

    Olaya Kur'an açısından bakalım:

     

    Kur'an'da kadının örtünmesiyle ilgili açık emirler vardır. Ancak bu emirler, bugünkü İslam dünyasında, siyasal bir simgeye dönüştürülen ve adına 'tesettür' (kelime anlamı; zorla, baskı ile kapanma ve kapatma) denen uygulamanın iddialarına destek verici nitelikte değildir. Günlük politikalarından uzak bilimsel çalışmalar şu noktaları açıkça ortaya koymaktadır:

     

    Kur'an'ın örtünme emri, abdets organlarını, o arada başı içermemektedir. Başın örtünmesi bir sosyal bir durum göstergesidir, bir din buyruğu değil. Eskiden, toplumun hürler sınıfına mensup olanlar 'serbest' sözcüğüyle tanıtılırdı. Serbest, Farsça'daki ser (baş) kelimesiyle 'best' (bağlanmış) kelimesinin birleşmesidir ki 'başı bağlı' demektir. Başı açık olan köleler, işçiler ve câriyelerdi; başı bağlı olanlar ise hür ve seçkin tabaka idi. Fıkhın, kadınları hürler ve câriyeler diye ikiye ayırmasının dayandığı mantık da budur; Kur'an'ın herhangi bir ayeti değil.

     

    Kur'an'ın örtünme emri tüm kadınlara yönelik bir emirdir. Câriye-hür diye bir ayrım yoktur. Ancak Nûr 31. ayette başın örtülmesini buyruk altına alan bir ifade de yoktur. Nûr 31'deki emir kipi, başa ilişkin bir emir değil, göğse ilişkin bir emirdir. Yani mutlak emir göğsün kapatılmasına yöneliktir, başın örtünmesine değil. Ayetin iniş sebebi ile siyak ve sibaktan (ayetin önünden ve sonrasından) emrin, göğse takılan süs takılarının örtülmesini amaçladığı anlaşılmaktadır. 

     

    Öte yandan, fıkıh usulcüleri dediğimiz metodolojistlerin tümünün ortak kabulü, Kur'an'daki bütün emirlerin vücup (gereklilik, farzıyet) ifade etmediği merkezindedir. Başka bir deyişle, vücup için, emir kipinin kullanılmış olması yetmez, o kipin farzıyet (gereklilik) anlamında bağlayıcılık ifade ettiğinin başka yollarla (karinelerle) gösterilmiş olması gerekir. 

     

    Emir kipinin hangi anlamları ifade ettiği uzun uzun anlatılmaktadır. On ila on beş arası anlamdan söz edilmiştir. Fahreddin Râzî (ölm. 606/1209), fıkıh usulüne ilişkin eseri el-Mahsûl'de Kur'an'daki emir kipinin on beş anlam ifade ettiğini, bunlardan sadece birinin vücup olduğunu bildirmektedir. Aynı zamanda bir usulcü olan İmam Gazâlî, metodolojiye ilişkin ünlü eseri el-Müstasfa'nın emir kavramını ele alan bölümünde (bk. 1/737-777; 2/535) Kur'an'daki emir kiplerinin fıkıh açısından durumunu incelemektedir. Bu listede de vücup ifade eden emirler çok azdır. İmam Şâfiî, emrin temelde iki anlam ifade ettiğini söylemiştir: Vücup (gereklilik, farzıyet), nedb (edep ve terbiye tavrı)

     

    Emrin vücup ifade etmesi için gerekli karinelerin başta geleni, emir kipiyle bildirilen hususun aksini yapanların hesap ve ceza ile tehdit edilmesidir. Gazâlî burada, emrin vücup ifade etmesi için, 'emrin yerine getirilmemesinin isyan anlamına geldiğinin bildirilmiş olması' gerektiğini söylüyor. (bk. 1/763) Yani emir kipi kullanılarak bildirilen bir husus, eğer vücup ise (aksini yapmak haram ise) o emri çiğnemenin Allah'a isyan olduğunun ayrıca bildirilmesi gerekir. Gazâlî'ye göre, emrin birkaç kez tekrarı da vücup ifade etmenin kanıtlarından biridir. Eğer bu iki özellik yoksa emrin nedb (mendupluk, edep ve terbiye tavrı) ifade ettiği kabul edilir. Ve Gazâlî ekliyor: Ümmetin nedbe hamlettiği emirler çoğunluktadır. (el-Müstasfa, 1/773) Yani ümmetin genel kabulü emrin nedb ifade ettiği merkezindedir.

     

    Başın örtülmesi konusunda, Gazâlî'nin vücup için gerekliliğinden söz ettiği dayanakların hiçbiri mevcut değildir. Gazâlî'ye göre, emrin vücup veya nedb ifade ettiği hususunda tartışma çıkarsa 'tevakkuf' (hüküm vermekten kaçınıp beklemek) esas alınır.

     

    Gerek Gazalî'nin, gerekse diğer usulcülerin emir kavramı ile ilgili bu anlayış ve kabulleri dikkate alındığında Nûr 31'deki emrin, başı örtmek anlamında vücup ifade ettiğini söylemek mümkün değildir. Bir kere, o ayetteki emir başın örtülmesine ilişkin değil, göğsün örtülmesine ilişkindir. Yani emrin taalluk noktası baş değil göğüstür. Başın örtülmesine hamledilmek istendiğinde 'mânâya delalette kesinlik' yoktur. Çünkü emir, "Başlarını örtsünler" şeklinde değildir. Böyle olunca da vücup doğmaz. Vücubun doğması için iki kesinlik şarttır: 1. Nassın varlığının kesinliği yani sübût, 2. Nassın mânâya delaletinin kesinliği. Nûr 31. ayette bu ikincisi kesin yoktur. Birincinin varlığı da tartışılabilir. Çünkü vücubun konusu sayılan 'baş' veya 'saç' kelimeleri ayette yoktur.

     

    Nûr 31'de, vücup çıkarmak için senet yapılabilecek diğer karineler de yoktur. Çünkü ne o emri terk edene hesap ve ceza tehdidi vardır ne de emrin defalarca tekrarı. O halde, emri, ya fıkıh profesörü Yunus Vehbi Yavuz gibi 'nedb' kabul edeceğiz, yahut Gazâlî'nin koyduğu ölçüyü işleterek tavakkuf edenlere (hüküm vermeyenlere) katılacağız. Bunun ötesine geçilmediği içindir ki, geleneksel kabul, örtünmeyi, köle-hür tüm kadınlar için farz görmemiş, sadece hür kadınları bağlayan bir sosyal konum göstergesi olarak değerlendirmiştir.

     

    Nûr 31. ayette vücup ifade eden bir emir vardır ama bu emir göğsün kapatılmasına yöneliktir. Başın-saçların kapatılmasına ilişkin bir emrin o ayetten çıkarılması zorlama ile bile mümkün olmaz.

     

    Hanefî fıkhının ve fıkhî tefsirin öncülerinden biri sayılan el-Cassas (ölm. 370/980) Ahkâmü'l-Kur'an adlı tefsirinde Nûr 31. ayeti açıklarken oradaki örtüne emrinin 'göğüs ve boyunları örtmeyi' amaçladığını bildirmektedir. Cassas şöyle diyor: "Bu ayetten anlaşılır ki kadının göğsü ve boynu avrettir, yabancı erkeklerin görmesi caiz olmaz." (Cassas; Ahkâmü'l-Kur'an, 3/461) Cassas'ın aynı yerde bildirdiğine göre, tâbiûn devri müfessirlerinin en ünlülerinden biri olan Said b. Cübeyr (ölm.95/713)e göre de saçların açılması haram değil, sadece mekruhtur.

     

    Demek oluyor ki, başın kapatılması yönünde bir icma'ın varlığından söz etmek de tutarlı değildir. Said b. Cübeyr gibi bir zatın onaylamadığı bir görüşe, icma' demek mümkün olamaz. Namazda setr-i avretin sadece sünnet olduğunu söyleyen İmamı Mâlik (ölm. 179/795)i de Said b. Cübeyr'in yanına koymak gerekir. Peki, bu durumda icma' nerededir? Bu görüşlerin gerçekten Said'e ve İmam Mâlik'e ait olup olmadığı tartışılabilir denirse, o zaman şu veya bu konuda icma'ın olup olmadığı da pekâla tartışılabilir demek gerekir. Bu durumda da söz varacağı yere varır: Onun-bunun dediğini, deyip demediğini teftiş yerine Kur'an'a bakıp çözümü orada bulalım!

     

    Böyle bakıldığında söylenekcek şeyin şu olduğu kanısına varıyoruz: Vücubun, başın örtülmesine bağlanması geleneksel kabullere çok uygun bir yorum olduğu için tutulmuş ve kurallaşmıştır. O ayetten açıkça çıkan tek emir, göğüslerin, özellikle göğse takılmış bulunan süs takılarının kapatılmasıdır. Ayette geçen 'zînet:süs' tâbirini kadın vücudu olarak değerlendirmek sadece dayanaksız değil, saçmadır. Örfün din adı altında dayatılmasıdır. Kadın vücudunun 'zînet' olarak düşünülmesine dayanak olacak hiçbir Kur'an ayeti yoktur. Bunlar, egemen anlayışın hesabına uygun geldiği için dinleştirilmiş yorumlardır. İsteyen, din adına bu yorumları elbette ki izler, ama başkalarının bunları din yapmasını isteyemez. 

     

    Şunu da unutmamak zorundayız: Abdest, vücudun açık havaya mâruz kalan bölgelerine uygulanır. Bu bölgeler kadın ve erkekte aynıdır ve bunlar, iki cinsin Allah katında eşitliğinin sembolüdür. Eller-kollar, yüz, ayaklar ve baş bu organlardır ve abdest bu organlara uygulanan bir temizlik hareketidir. Asrısaadet'te, abdesti kadın-erkek herkes toplu halde aynı yerde, hatta aynı kaptan alabilmekteydi. Bunun, örtünme emrinden önce olduğu, sonradan kaldırıldığı yolunda en küçük bir beyan yoktur. Bu sünnet olgusu da, Nûr 31'deki emrin nedb ifade ettiği yolunda aşılmaz bir kanıttır. 

     

    Kısacası, Kur'an ve sünnetin verileri, abdest uzuvlarının örtünmeye dahil olmadığını göstermektedir. Kaldı ki kolların dirseklere kadarının avret olmadığı, yani örtünmeye dahil bulunmadığı başka fakîhlerce de dile getirilmiştir. Irak fıkıh ekolünün babası sayılan İbrahim en-Nehaî (ölm. 96/714) bunların başında gelir. (bk. Taberî; Tefsir, 18/120) İmam Ebu Yusuf (ölm. 182/798), İmam es-Serahsî (ölm. 483/1090), Abdullah el-Mavsılî (ölm. 684/1285), İbnü Nüceym (ölm. 971/1563) bunlardan bazılarıdır. 

     

    Örtünmenin şekline, desenine, rengine, inceliğine, kalınlığına ait beyanların hiçbirinin dinle, Kur'an'la, sünnetle ilgisi yoktur. Bu mealdeki sözlerin tümü sonraki devirlerin ulema fetvalarıdır.

     

    Nûr 31, kapatılacak bölgelerde de 'açık kalabilecek yerler müstesna' kaydıyla değişik zemin, zaman ve şartlara, kısacası örfe bir pay bırakmıştır. Müslüman kadın, yaşadığı yerin örfünü de dikkate alarak elbette ki o paydan da yararlanır.

     

    "İstisna edilen kısımlar hariç" ifadesi Müslüman kadının önünde bir esneklik alanı açarak onun rahatlamasını sağlamaktadır. Bu istisna edilen kısımların nereler olabileceğini gösteren en güzel ifade bizce Kaffâl'in (öl. 365/975) şu sözüdür: "Açılabilecek kısımlar müstesnadır ifadesinin anlamı insanın, yürürlükteki âdetlere göre açabileceği kısımlar demektir." (bk. Râzî; Tefsir, 23/206) Kaffâl (Ebu Bekr Muhammed b. Ali eş-Şâşî. Büyük Kaffâl diye anılır. Müfessir, muhaddis ve fakîhtir), bu ilkesel sözünün ardından kendi yöresinin âdetini ifade eden şu sözü söylüyor: "Bu da kadınlarda ellerle yüzdür." Kaffâl'in bu tespiti, yaşadığı zamanın, esas ilkeden ne anladığını gösterir. Önemli olan, ilkedir. İlke ise 'yürürlükteki adetlerin dikkate alınması'dır. Elbette ki âdetler, nassın sınırlarını aşmaya gerekçe yapılamaz. Örneğin, âdet böyle diye göğsün açılması mubahlaştırılamaz.

     

    Örtünme emrinden ne anlarsanız anlayın, bu nihayet 'vesâil:araç' hükümler cümlesindendir. Düzinelerle 'makaasıd:amaç' hükmün çiğnenişini kılı kıpırdamadan seyredenler, örtünmenin birkaç santimlik eksikliğini İslam'ın biricik Allah-iman meselesi gibi gündem de tutup Müslüman dünyanın yıllarını bu işle harcamışlardır. Bunun hayırlı ve iyi niyetli bir tutum olduğu söylenemez.

     

    Birileri, Müsümanları listenin en sonundaki 'vesile:araç' konularla oyalamakta ve esas amaç meselelerin gündem dışı kalmasını çok kurnaz bir biçimde sağlamaktadır. 

     


    -----------------------------

     

    demek ki İslam hakkındaki bu engin bilgilerin yaşar nuri ve zekeriya beyaz denek 2 şerefsizden kaynaklanıyor.diğer adam hakkında bilgim yok ama bu iki ismin ben müslüman olduğuna bile inanmıyorum.


    -----------------------------

     

     

    Kardeşim bırak Allah Aşkına Zekeriye Beyaz ve Yaşar Nuri Öztürk gibi iki insanın dediklerine mi inanıyorsun ? Boşversene onlara kalsa namazı bayanlar bikini ile kılabilir. Şebeklerin lafıyla araştırma olmaz. İmam-ı Gazali, Şeyh Edebali, Bediüzzaman, Seyyid Abdulhakim Arvasi, Abdulkadir Geylani, İmam-ı Buhari gibi isimler dururken senin verdiğin isimlere bak. Gülünç bir durum :)


    -----------------------------

    saydığın insanlarda aynı şeyleri savunuyorlar. aç oku.

Toplam Hit: 13089 Toplam Mesaj: 112