Mernis Projesi... Bu İşin İçinde İş Var...
-
http://www.tahribat.com/forumdisplayfolder.asp?folderid=60184 adresinde konuşmuştuk, herkezin nufus cuzdanlarının son 2 hanesinin çift bitmesinin tesadüf olup olmadığını... Sonradan olayın aslı şöyle özetlenmiş.
Selam arkadaşlar T.C. vatandaşlarına verilen T.C. Kimlik noları toplam 140 milyon adettir, buradaki adet fazlalığı dikkatinizi çekmiş olabilir neden derseniz eğer, Çünkü bu numaralar tahsis edilirken hayatta olmayan insanlarda numaralandırıldı ileride tapu, vasiyet, evlalık, miras vs. gibi oluşabilecek davaların ve nüfus kütüklerinin de güncelenmesi amaçlanmıştır. Verilen bu no.ların hepsi çifttir. Boşuna aramayın çünkü bu konu yasada belirtilmiş olup, tüm no.lar çiftle bitmektedir.
İlk 9 rakam kimlik numarasının aslıdır. Son 2 rakamda bu 9 rakamın sağlamasını yapan güvenlik numarasıdır. Baştaki 9 rakama yapılan bir dizi işlem sonucu ortaya son iki rakam çıkıyor. Bu rakamın çift çıkması yapılan son işlemin 2 ve katlarından bir sayıyla çarpmak olmasından kaynaklanır.Ve daha sonra cok enteresan bi yazıyla karşılaştım... Okunması gereken bir yazı...
Bu İşin İçinde Bir İş Var!
Bu yazıda Mernis, yani "MERkezi Nüfus İdaresi Sistemi" ve uzantıları, ayrıntılarıyla ele alınacak. Sistemin -şimdilik- herkese yansımış olan boyutu, artık devletle bir şekilde ilişkiye geçmemizi gerektiren ikametgah belgesi alma, vekaletname düzenleme, ulusal çaptaki sınavlara girme, banka hesabı açtırma gibi her türlü işimizde istenmekte olan ve "T.C. Kimlik No" denilen numaralar. On bir haneli bu numaralar, 1904 tarihinden bu yana Nüfus İdaresinin kayıtlarına geçmiş bulunan yüz yirmi milyon kişinin her birine ayrı bir numara verilmesi suretiyle oluşturuldu. Vatandaşlıktan ayrılanlar, vatandaşlığa geçenler, ölenler, yaşayanlar, yani herkes bir numaraya sahip artık.
Onbir rakamın ilk dokuz hanesi "vatandaşlık no", son iki hanesi de "sağlama no". Buradaki sağlama no'nun ne anlama geldiği bilinmiyor. Özetçe açıklaması, ilk dokuz hanenin geçerli bir numara olup olmadığını denetlemek için kullanılan, ve yine bu dokuz haneyi bir "algoritma" temelinde denetleyen iki rakam. Algoritmayı devlet görevlileri bile bilmiyor, sadece sistemi hazırlamış olan Koç-Meteksan konsorsiyumundan "tek bir kişi" biliyor . Elbette sisteme gömülü biçimde işleyen algoritma, bilgisayarlar tarafından işletilebiliyor, ve "Uydurma" bir kimlik numarası üretildi ise tespit edilebiliyor.
Mernis numaralarının "ırk, cinsiyet, doğum tarihi" gibi bilgileri içermediği, rastgele dağıtıldığı, yalnızca Mustafa Kemal'e "10000000146" sayısının özellikle -hatıra amaçlı- verildiği söyleniyor.
Sistem ilk bakışta (ilk bakışta, madalyonun ön yüzüne bakıyoruz) son derece çekici, hayatı kolaylaştırıcı bir görüntü çiziyor. Sadece nüfus işlerinde değil askerlik, emniyet, sosyal güvenlik, vergi, banka hesabı, okul numarası gibi bir çok alanda kullanılacak olan numaralar, artık bütün işlerimizin büyük bir hızla gerçekleştirilebileceği, mesela bir devlet kurumuna iş için başvurduğumuzda sadece numaralarımızı vererek hangi okullardan mezun olduğumuz, yaşımız, cinsiyetimiz gibi bilgilerin fazladan belgelere gerek kalmadan değerlendirilmeye alınabileceği anlamına geliyor. Ya da başka bir örnek, askerlik yaşı gelmiş olan erkeklerin artık okudukları okulları askerlik şubelerine bildirmek ve tecil hakkından yararlanmak için ter dökmek zorunda olmamaları, zira mernis numaramız aynı zamanda hem askerlik hem de okul numaramız olacağı için, veritabanına giren askerlik şubesi, bizim o zamanda öğrenci olduğumuzu anlayıp tecilimizi kendiliğinden yapacak. Hatta bilgisayar memuru merak ederse, Atatürk İlkeleri dersinden aldığımız final sınavı notunun kaç olduğunu da öğrenip dosyamıza ekleyebilir. Şaka gibi geliyor değil mi?
Bu kolaylıkları istediğimiz kadar artırmamız mümkün. Ama bunları saymaktansa, biraz da işin diğer boyutuna, başka bir deyişle madalyonun arka yüzüne bakmak gerekiyor.
Kimlik numarası uygulaması, yeni kimlik kartlarıyla son aşamasına gelecek. Bu kartlar, projenin ilerleyen aşamalarında parmak izi karşılığı (!) nüfus müdürlüklerinden alınacak. Kartlar üzerinde çeşitli aygıtlarla iletişim kurmasını sağlayan yonga , barkod, manyetik alan gibi seçeneklerden biri kullanılacak. Yine kimlik kartları üzerinde o anda kullanmakta olduğumuz ikametgah adresi de bulunacak. Çok güzel bir kolaylık değil mi? Çarşıda alışveriş yaparken kredi kartımızı unutursak market sahibi kredi kartımızı polise verecek, polis de hemen kim olduğumuzu ve adresimiz tespit edecek ve evimize getirecek. Sonra polisin elindeki aygıta parmağımızı basacağız, orada çıkan fotoğraf bize aitse kredi kartımızı hemen teslim alıp memura teşekkür edeceğiz. Bu noktada verilebilecek başka örnekleri, okuyucunun hayal gücüne bırakıyorum. Çünkü mernis projesinde devletin bireysel yaşama müdahale olanakları, sadece "hayalgücü" ile sınırlı.
Şimdi, hayalgücü boyutundan sıyrılıp mernis projesinin "1"ler ve "0"lar dünyasında, yani bilgisayar dünyasındaki yansımalarına bakalım. Proje, çok büyük bir ağ üzerinde (900'den fazla ilçe nüfus müdürlükleri, binlerce polis karakolu, yüzlerce vergi dairesi vs.) işlemekte olan ve Koç-Meteksan konsorsiyumu - Likom Bilgisayar Şirketi tarafından geliştirilen bir bilgisayar programıyla çalışıyor.
Yazıya küçük bir ara verip, PROMIS adlı bir programdan bahsetmek istiyorum. PROMIS'in açılımı "Prosecutor's Management Information System", yani "Savcı Yönetim Bilgi Sistemi". Program, 1982 yılında ABD Adalet Bakanlığı tarafından ihale yoluyla "William Hamilton" yönetimindeki küçük bir bilgisayar şirketi olan Inslaw'a hazırlatılıyor. 1985 yılına kadar, Amerika'daki en büyük yirmi savcılık, bu programı kullanmaya başlıyor. Promis oldukça becerikli bir program, herhangi bir kişi hakkında farklı veritabanları ve platformlarda bulunan bilgileri bir araya getirip kapsamlı bir soruşturma sonucu çıkarabiliyor. 1985 yılında bakanlık promis sözleşmesini feshediyor, ve program diğer savcılıklara kurulmuyor. Inslaw şirketi bu fesihten dolayı uğradığı zararların tazmini için açtığı davaları takip ederken, programın başka ülkelerde de kullanılmakta olduğunu hayretler içinde öğreniyor.
Şirket tarafından bakanlık aleyhine bu sefer "yazılım korsanlığı" davası açıldı, ve bu dava da çok ilginç gelişmelere sahne oldu. Amerika'da ortaya çıkan ve "Kaliforniya Grubu" adı verilen bir çete, programın dağıtılmasında aktif rol oynamıştı. Program, Irak, İran, Ürdün, Suriye, Mısır, Pakistan, Eski Sovyet Ülkeleri, ve elbette Türkiye'ye satılmıştı. Kaliforniya Grubu'na ilişkin -bizim açımızdan- en ilginç nokta, bu grubun (ve elbette programın dağıtılmasını organize edenlerin) içinde bulunan üst düzey iki görevlinin, yani Michael Ledeen ve Frank Terpil'in Abdullah Çatlı ve Mehmet Ali Ağca gibi yakından tanıdığımız isimlerle yakın ilişkide olduğunun saptanması. Bu noktanın önemini, yazının ilerleyen bölümlerinde okuyucu tarafından keşfedilmesi amacıyla ayrıntıya girmeden geçiyorum.
Program, asıl ilginçliği kendi işlevinde barındırıyor. "Örnekleme" sistemi adı verilen bir sistem kullanıyor, ve mesela herhangi bir eylemde bir arada gözaltına alınmış kimselerin başka hangi alanlarda beraber hareket ettiklerini, (bir örnek olarak, aynı gün evden çıkıp su faturası yatırmaya gitmişlerse, sular idaresinin bilgisayarlarında bu iki kişinin aynı gün aynı sırada bekleyip fatura yatırdıkları tespit edilebilir) kimlerle ilişkide olduklarını tespit edebiliyor. Hatta tam da bu noktada başka bir olanak, -gördüğünüz gibi, konuya girildikçe yepyeni "big brother" senaryoları çıkıyor ortaya- "pattern recognition" (örüntü tanıma) denilen bir sistem kullanılarak, ve şu anda İngiltere'deki Leeds Üniversitesi'nde "cromatica" adıyla yürütülen proje den faydalanılarak, dünyanın neresinde olursa olsun bu kimselerin o anda nerede olduklarının her yere yerleştirilmiş bulunan yüksek çözünürlüklü kamera larla tespit edilebilmesi.
Programın ikinci ve bizi daha fazla ilgilendiren önemli ayrıntısı, Amerika tarafından pazarlanmaya başlamadan önce, içerisine bir virüs yerleştirilmiş olması. Dönemin Kaliforniya Eyalet Sağlık Bakanı Earl Brian (Kaliforniya Grubu davasındaki sanıklardan biri) Mossad'lı ajan arkadaşlarına Promis yazılımından bahsedince, Mossad'ın Teknoloji Birimi olan LAKAM programı incelemeye aldı, ve içine bir virüs yerleştirdi. Bu virüs, (daha doğru bir ifadeyle "trojan" ya da "truva atı") programın kullanıldığı alanlara ilişkin tüm bilgiyi Amerika'ya iletiyor. Hepimizi dehşete düşüren bu bilginin kulaktan dolma olmadığını, Kaliforniya Grubu ve Inslaw davalarının tutanaklarında da yer aldığını bilmenizi isterim. Bu durumu biraz daha açmak ve çarpıcı hale getirmek için, varsayımsal bir senaryo kuralım:
Arkadaşlarınızla büyük bir kentin merkezi bir yerinde buluştunuz, bir süre sohbet ettiniz. Bu esnada telefon çaldı, telefondaki arkadaşınız da o anda televizyonda izlediği sansasyonel bir haberi size iletmek için içinde "terör, bomba, Amerika, Ladin, Irak" kelimelerinin geçtiği bir konuşma yaptı. Sonra yanınızdaki arkadaşınız arayanın kim olduğunu söyledi, ortak bir arkadaşınız olduğunu anlayınca da sizden mail adresini istedi ve elinizdeki kağıda az önce telefonda konuştuğunuz arkadaşınızın mail adresini yazıp yanınızdaki arkadaşa verdiniz. Peki sonuç? Siz, buluştuğunuz arkadaşlarınız, telefonda yapmış olduğunuz konuşmanın tüm kaydı, elinizdeki kağıda yazmış olduğunuz mail adresi(yüksek çözünürlüklü kameraları ve örüntü tanıma sistemini unutmayın) yanınızdaki arkadaşlarınızdan birinin o güne kadar 3 defa gözaltına alınmış olduğu, bir diğerinin asker kaçağı olduğu, sizin elektrik ve su borcunuz olduğu, (örnekleme ve mernis sistemini unutmayın) telefonda konuştuğunuz arkadaşınızın babasının daha önce Amerikan Konsolosluğu'ndan vize istediği halde güvenlik soruşturmasında bu talebinin reddedildiği gibi bilgiler, aynı zamanda hem Türkiye, hem de Amerika'daki güvenlik birimlerinin elinde! Elbette, bütün konuşmalar ve herkes kaydedilip rapor ediliyor değil, telefonda yapmış olduğunuz konuşmada geçen kelimeleri anımsayın.
Şimdi elimizdeki bilgileri toparlayalım:
1- Mernis projesi ile artık sayısal bir kimliğe sahip oldunuz, ve tüm dünyayı saran sayısal ağda sizin de bir tanımlamanız var. (Mesela kimlik numaranızın -varsayımsal olarak- 15231450915 olduğunu düşünürsek, kendinizi tüm dünyaya 15231450915@tr şeklinde tanıtabilirsiniz)
2- Elektrik ve doğalgaz aboneliğinizden güvenlik soruşturmasına, askerlik bilginizden banka kayıtlarınıza kadar her şey numaranıza bağlı olarak kayıt altında.
3- Bu kayıtların tutulması için kullanılan programla, 90lı yılların başında Türk Emniyet ve Askeriyesi'ne de satıldığı tespit edilmiş bulunan "promis" programı arasında çok sıkı bir bağ var.
4- Promis programı, esas olarak tüm dünyadan bilgi toplayıp Amerikan istihbaratına veri sağlama işlevini görüyor.
5- Sadece kişisel bilgiler değil, banka kayıtları da (bankaların, kendi şirketlerini ilgilendiren ve "ticari sır" dediğimiz kayıtlar) bu sisteme dahil, ve her an Dünya Bankası denetimine açık şekilde bekliyor. Bu sistemin Dünya Bankası'nda kullanılan sürümünün CIA -Bank Operations Division (Banka Operasyonları Bölümü) tarafından hazırlandığı ileri sürülüyor.
6- Dünya Bankası, sistemin bağlı olduğu ülkelerdeki bankalara ve finans kurumlarına ilişkin tüm bilgiyi denetleyebildiği gibi, gerek duyduğu anlarda bu sistemleri kendini belli etmeksizin kilitleyebiliyor ve kayıtlarından bir kısmı kaybolan bankalar ciddi ekonomik krizler yaşıyor. Tabi ülkeler de.
Maddeler halinde özetlediğimiz bilgi, toplamda "Echelon" denilen küresel dinleme ağında birleşiyor. Peki Echelon nedir? Avrupa Birliği Parlamentosu tarafından raportör tayin edilen İngiliz fizikçi ve gazeteci Duncan Campbell, ABD liderliğindeki bir grup ülkenin casus uydular kullanarak bütün dünyayı kontrol altında tuttuğunu, elde edilen verilerin de öncelikle ekonomi olmak üzere bir çok alanda bu ülkeler tarafından kullanıldığını ortaya çıkardı .
AB resmi raporlarında da yerini alan ve 2000 yılında kamuoyuna açıklanan bilgiler, dehşet verici gelişmeler içeriyor. Teknolojinin bu derece gelişmemiş olduğu 1948 yılında kurulan istihbarat ağı, birinci taraf ülke ve lider ABD, ikinci taraf ülkeler İngiltere, Kanada ve Yeni Zelanda, üçüncü taraf ülkeler Almanya, Japonya, Norveç, Güney Kore ve Türkiye arasında yapılan ve rapora kadar gizli kalmış olan bir anlaşmayla, UKUSA (United Kingdom- United States of America) adıyla kurulmuştu, ve zamanla dünyanın hemen hemen her noktasında, tüm telefon görüşmelerini, faks, teleks ve elektronik posta haberleşmelerini, radyo dalgalarını, ve aklınıza gelen her türlü iletişim imkanını dinleyecek düzeye ulaştı. Bahsedilen sistem, belirli isimlerin seslerine ve anahtar kelimelere duyarlı. Günde üç milyara yakın telefon konuşması taranabiliyor ve anahtar kelimelerin geçtiği ya da şüpheli seslerin bulunduğu (2003 Şubat ayında Amerikan televizyonları tarafından yayınlanan, Irak'lı iki generalin konuşmasını anımsayın) konuşmalar kaydediliyor.
Anlaşmada yer alan ülkeler, belirli bölgelerden sorumlu tutulmuş. Mesela Kanada, Kuzey Avrupa ve Kuzey Rusya'yı dinlerken Pasifik'teki küçük adacıklardan Yeni Zelanda sorumlu. Sisteme dahil ülkeler arasındaki iletişim, Intelsat ve Immarsat uydularıyla sağlanıyor. Örnek olarak Boeing firması tarafından üretilen 2 adet "Trumpet" uydusu, cep telefonlarını dinlerken Hughes firmasının ürettiği 2 adet "Satellite Data Systems" uydusu Ticari yazılımlardan veri alıyor.
Yine yer istasyonlarının sistemdeki önemi büyük. Raporda açıklanan yer istasyonları, İngiltere'deki Menweth Hill, Washington'daki Yakima, Kanada'daki Leitrim, Almanya'daki Bad Aibling, Japonya'daki Misawa, Avustralya'daki Shoal Bay. Bu örneklerden ilkini ele alıp biraz ayrıntısına girelim:
İngiltere'de Kuzey Yorkshire'da bulunan Menweth Hill Amerikan Üssü (Sizin de aklınıza İncirlik Üssü geldi mi?), yukarıda bahsedilen raporda şöyle geçiyor: "Avrupa içinde tüm e-posta, telefon ve faks iletişimi rutin olarak Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) tarafından gözlenmektedir. Kuzey Yorkshire'daki Menweth Hill dinleme üssü tarafından toplanan bilgiler, Amerika'nın Maryland eyaletindeki Fort Mead merkezine iletilmektedir."
Echelon'un kullanılabileceği alanlar düşünüldüğünde elbette "sınır" kavramı niteliksiz kalıyor. Yukarıda da geçen Iraklı generaller örneğini unutmaksızın, sistemin kullanıldığı yaşanmış iki örnek olay anlatırsam, ne kadar geniş bir kullanım alanı olabileceğini hayal edebiliriz:
1-Uluslarası Af Örgütü ve Greenpeace'in çalışmalarının Başkan Ronald Reagan döneminde Echelon aracılığıyla izlenmekte olduğu ortaya çıktı.
2-1981 yılında Amerika ile Çin arasında imzalanmak üzere olan bir Buğday ticareti anlaşmasından haberdar olan Kanada, Kanada Buğday Ofisi'nin erken davranıp ihaleyi kazanmasıyla 2,5 Milyar Dolarlık bir anlaşmaya imza attı. (Ekonomi sözkonusu olunca Amerika bile Echelon'un hedefinde olabiliyor)
Bu satırların yazarı bir "paranoyak" değil, ve kimseyi de "paranoyak" olmaya çağırmıyor. Ama onun paranoyak olmaması, yazının daha yazılma aşamasında iken NSA, CIA, MOSSAD gibi kuruluşların eline geçmediği anlamına da gelmiyor değil mi? (Gülümsemeyi anımsayın) Yazarın tek isteği, bu yazıyı okuduktan sonra "bir şey yapmalı" demeniz. Hava karardıkça kararıyor, yıldız olmalı.
Mernis'ten Echelon'a uzanan, ara duraklarda da Promis, Trumpet gibi kavramlara uğrayan, George Orwell'ı muhtemelen mezarında gülümseten koskoca bir sistem hakkında daha ayrıntılı bilgi vermek ve bu yazıyı binlerce sayfaya kadar çıkarmak mümkün, ancak bunun yerine -eğer ilgiliyseniz- internet üzerindeki arama motorlarında kullanmanız için anahtar arama sözcükleri vermem, dergide daha fazla yer işgal etmemem açısından verimli olacaktır.
"echelon", "mernis", "prosecutor's management information system", "enfopol", "duncan campbell", "big brother", "cromatica", "pattern recognition"
23 Ocak 2006
Av. Barbaros Ulutaş
barbaros@savunma.org -
özel diye birşeyimiz kalmıyacak artık. geçenlerde bankaya kredi çekmek için başvurdum. TC nosunu sisteme girdi. ve benim tüm bankalardaki kredi kartlarımı kredilerimi ne kadar geç yatırdığımı yani kısacası seceremi döktü. bikaç geç yatırma olduğu içinde alamadık tabi krediyi.
-
M.ali ağca ve Abdullah çatlı maşallah her olayda adları çıkıyor , bunların metrix lede alakaları vardır.
Bizim dinlenip dinlenmemiz önemli değil en fazla kredi çekemeyiz vs vs ama işin askeri politik yönleri var.
gerçi artık bu açığa çıkmışsa önlemlerde alınmıştır çay demek için çetin arda yalın derdik askeri telsizlerde,şimdi modernleşmiştir tabi.
-
Rene çok hızlısın bir konudan yola çıkarak araştırdın ve bu bilgiler doğru ama daha bilinmeyen yanları var bende geçen yıl bu konuda belgesel tarzı bir şey izlemiştim Mernis projesinin alt yapısı olan tüm kütük bilgilerinin bilgisayara aktarılması işinde 6-7 ay kadar çalıştım tabi 98-99 yıllarında bitti bu iş proje tam olarak hayata gçtiğinde her türlü resmi evrak bilgileri(ssk, kredi borçları, banka hesaplarınız, her hangi bir yerden yaptığınız alışveriş taksitleri , nüfus cüzdanı v.s) tek kartta toplanacak bir yönden güzel bürokratik işlemleri kısaltıyor ama diger yandan fişleniyoruz hayatımızda saklanacak bir şey kalmayacak
-
bizde hala windowsu kullanamayan devlet memurlari bilgisayarin basinda, soliter oynamaya calisiyor.
-
Yok abi yok ya...hergun dahada umutsuz bir tablo cikiyor karsimiza...
-
Gercekten onemli bir olay. bu konuda peki karsi tepki oalrak bir sey yapilabilmis mi turkiye veya yabanci devletlerce.?
Eger bir cozum yolu bulamamissak vay halimize..
-
Yazıyı başından sonuna kadar soluksuz okudum.Bende 1-2 gün önce bu Tc nolara takmıştım.
Yazı bana Terminator the sarah conor CRONİCLES adlı terminatörün devamı olan diziyi hatırlattı.
SKY NET
Amerikan sinemasında olan herşeyin birgün gerçek olacağına kesinlikle inanıyorum.
-
Acı ama gerçek.Bunun önünü almak imkansız.Bunu hepimiz biliyoruz.Bu projeler makeleler buz dağının görünen yüzü.Ancak şunuda unutmamak gerekli bu proje tam anlamıyla çalışmıyor.Çünkü çalışıyor olsa Amerika kıtasında 0 güvenlik sorunu ve problem oluşurdu.
-
http://www.tahribat.com/forumdisplayfolder.asp?highlight=tek%20mi&folderid=51279
-
vay anasını beee, peh...