folder Tahribat.com Forumları
linefolder Genel
linefolder Necip Fazıldan Nazım Hikmete İlk Ve Son Mektup



Necip Fazıldan Nazım Hikmete İlk Ve Son Mektup

  1. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    fmk
    fmk's avatar
    Kayıt Tarihi: 10/Ekim/2005
    Erkek
    NAZIM HİKMET'E İLK VE SON HİTAP
    Nâzım Hikmet!
    Nafile çabalıyorsun.
    Sana kızmıyorum. Kızmıyacağım.
    Hiç bir operatör, ameliyat masasından kendisini yumruklayan kanserliye, hiç bir gardiyan, parmaklığı içinden kendisine deli diye bağıran çılgına, hiç bir hâkim darağacı önünde küfürler savuran mahkûma kızamaz.
    Ben kendimi, ne kanser operatörü, ne deli gardiyanı, ne de ağır ceza hâkimi şeklinde görüyorum. Fakat görüyorum ki her hareketim, seninle hiç de alâkadar olmadığı halde, ciğerine neşter gibi saplanıyor, seni delilerin parmaklığı gibi bir azap çerçevesine hapsediyor ve başının üstünde ip varmış gibi kudurtuyor. Beni, doktor, gardiyan ve hâkim şeklinde gören sensin! Senin bu halini sezer sezmez artık sana kızmıyorum. Merhamet ediyorum. Sanma ki ben öfke kabiliyetini kaybetmiş bir adamım. İnsan başiyle fare kafasını birbirinden ayıran tek hassa, bence fikir öfkesidir. Bir hiç için ölçüsüz öfkeler duyacak kadar alıngan ve hassas bir mizaç taşıdığımı sen de bilirsin. Fakat bu öfke, iyi kötü bir kudreti, bir şahsiyeti, bir mesuliyeti kalmış insanlara ve hadiselere karşıdır. Sen mazursun. Çünkü iflâs nedir, onu bütün hacmiyle idrak ettin.
    O kadar yalnızsın ki, etrafında bir sürü (namı müstear) dan başka kimse yok. O kadar konuşulmuyorsun ki, isminden ancak kendi (namı müstear) ların bahsediyor. Eskiden herkesin dilinde bir problem gibi gezinmeyi tercih eder ve bir dedikoduya, bir ankete doğrudan doğruya iştirak etmeyi Greta Garbo esrarına aykırı bulurdun. Şimdi bir yerde anket oldu mu, kıymeti ve seviyesi nedir, hiç düşünmeden, kapısı önünde aç biilâç bekleşen yedi sekiz kişinin başına en evvel sen geçiyorsun ve sıranı kaybetmemek için kimbilir nelere baş vuruyorsun? Fıkraların baş sahifelerden moda sahifelerine atılıyor, gene yazıyorsun. Hatırlanmak şartı ile ne hakaretlere razı değilsin? Tükürüğü bile uzun zaman gıda edindin. Şimdi o da yok. Bir zamanlar, şiirlerinde (kıllı ve kalın) olduğunu ilân ettiğin sarışın ve pembe ensenden, şunun bunun tokat izleri bile uçmuş. Zaman seni değil, yüz karalarını bile götürmüş. Ne hazin bir manzaran var. Akşamları, beyoğlu sokaklarında, yüzlerinde kalın bir duvak, ayaklarında bir çift siyah bot, ellerinde köpek başlı bir şemsiye, ağır ağır geçen sabık Rum aşüfteleri bile senin kadar merhamete şayan değildir. Artık nefret vermiyorsun. Zamanın hainliği önünde insanları tefekkür ve merhamete çağırıyorsun.
    Bundan bir kaç ay evvel Bâbıâlide, Ştaynburg lokantasında seninle şöyle konuşmadık mı:
    Ben - Gazetelere yazdığın bu fıkraları nasıl yazıyorsun, bu kadar adileşmeye nasıl tahammül ediyorsun?
    Sen - Ne yapayım, ekmek paramı kazanıyorum. Başka ne yapabilirim?
    Ben - Kendinden ve haysiyetinden bu kadar fedakârlık edeceğine niçin potin boyacılığı etmeyi tercih etmiyorsun?
    Sen - Potin boyacılığı etsem, bir şey zannederler de beni bu işten menederler.
    Kendisini bu kadar saçma bir mazeretle teselli ediveren, hakikatte tesellisi olmıyan seninle görüyorsun ki ben hiç bir gün kavga etmedim. Sana selâm verdim. Sana acıdım. Bu kadar düşmene -acısını ben duyuyormuşum gibi- razı olmadım.
    Şimdi bana -tam da senden bekliyebileceğim bir tarzda- çatıyorsun. Devlet günlerinde seni rakip diye almaya tenezzül etmeyen adam, bu perişan halinde sana nasıl tenezzül eder? Artık sen benim gözümde hiç bir şeyi temsil etmiyorsun. Ne hokkabaz şiirini, ne işporta komünizmanı, ne hile ustalığını, ne 24 saatlık reklâm açık gözlülüğünü... Senin nene mukabele edeyim?
    Aynı ideoloji içinde vaktiyle sarmaş dolaş olduğun ve içlerinde fikirlerine taban tabana zıt olmama rağmen konuşulabilecek insanlar bulduğum gruplar, yani sana benden daha yakın zümreler bile seni, fikir ve sanat âdiliğinin, dolandırıcılığının prototipi diye gösteriyorlar. Bana ne düşer? İşte açıkça söylüyorum: Ben senin kâbusun, geceleri uykuna giren umacın, her an yokluğunu hissettiren şeytanınım. Sana acıyorum. Fakat elimden ne gelir?
    Çektiğin yokluk ıstırabına hürmeten, sana vaktiyle vermediğim şerefi veriyorum. Seninle ilk ve son defa olarak konuşuyorum. Fakat hepsi bu kadar. Dediğim gibi sen, bence artık mazursun. Seni affediyorum, ve ne yapsan affedeceğim. Bu vaade güvenerek istediğini yap! Sakın bu fırsatı kullanmamazlık etme!
    Yalnız bil ki, sönmüş ve pörsümüş hüviyetine, o kadar muhtaç olduğun ve elde etmek için ne yapacağını bilemediğin hayatı nefhedemiyeceğim.
    Ölü diriltmek ve müflis kurtarmaktan âcizim.
    Benim hakkımda, içinde hapsettiğin şeylerin hacmini bilmiyorum. Rivayete göre üç perdelik bir piyes, rivayete göre bir roman... Fakat sana karşı hiçbir taktiği kalmamış adamın, bütün bir samimiyet ve açıklıkla içini tasfiye etmesine rağmen söyleyebileceği her şey ve sırf sana hitap etmekle düşebileceği bayağılık burada toptan ve ebediyen nihayete eriyor.
    İşte görüp göreceğin rahmet!
    (11 Nisan 1936)   FİKİR ÖFKESİ İnsan başını sıçan kafasından ayıran tek hassa... Ha tüfeği olmayan asker, ha öfkesi olmayan fikir! Kollarımız, kuvveti nasıl sinir cümlemizde bulursa, herhangi bir dünya görüşü de, sinir cümlesini fikir öfkesinde ele geçirir. Fikir öfkesi, düşünüş tarzlarının asabî cihazı, manivelâsı, icra müessiridir. Zihin onun sayesinde dinamizmaya kavuşur, yıldırımlaşır, kudrete erer, cansız bir ölçü kalıbı olmaktan kurtulur. Tek kelimeyle fikir öfkesi, kıymet hükümlerimizin hamle ve irade kaynağı... Onsuz fikir, duvarda veya sandıkta, evde veya dükkânda, kalabalıkta veya tenhada, ikide bir ötmekten başka hikmeti olmayan aptal bir guguklu saattir. Fakat öfkesiz fikir ne kadar acıklı bir manzaraysa, fikirsiz öfke de o nisbette merhamete lâyık bir levha... Ruhî teessürlerini herhangi bir görüş sistemine irca edemeden, rasgele bağıran çağıran, kıran döken, tepinen dövünen bünyelere, haklı olarak hasta der, geçeriz.
    Harikulâde muvazene, öfkesiz fikirle fikirsiz öfkenin arasında yerini bulan, müşterek bir akıl ve sinir nakiliyetinde...
    Bazı kalemlerdeki öfke edası bir takım hantal mizaçların hoşuna gitmiyor. Onlar, ifadede itidal, ruhta rükûdet taraflısı... Böylelerine acımak lâzım. Zira onlar, görülmesi kolay olan öfkeyi görüyorlar da, görülmesi kolay olmayan fikri görmüyorlar. Böylelerine, suyu içilip tanesi bırakılan hoşaf misalini mi hatırlatmalı?... (5 Mayıs 1944)   ÇIFITA CEVAP! Kâfirin Abdullah, ahmağın Zeki, erzelin Afif ismini alması gibi kendisini (Vatan) diye isimlendirmiş ufunet bezinin, bize bundan onbeş gün kadar evvel çıkmış bir nüshasını gösterdiler. Bu paçavrayı, hakkımızdaki deni ve şenî tahrike iştirak etmemek suretiyle Türlüklerini, mukaddesatçılıklarını, insanlıklarını gösteren ve büyük Türk okuyucusu kütlesine tamamen malik bulunan gazetelerin hiçbir şartına sahip telâkki etmemekle beraber, üzerimize ondan bir hücum gelmesi ihtimalini hayal bile edemezdik. Zira, o gazeteyi temsil eden, ona renk ve seciye veren insanlık lekesinin bütün cemaziyülevvel ve âhirine, dosyalık çapta bir bilgi, görüş ve anlayışla vâkıf bulunuyorduk. O da bu kuvvetimizi herkesten iyi bilenlerdendi. Zira bundan evvel Fatih'in muazzez ruhaniyeti huzurunda patriklere fâtiha okuttuğu, Türk ocaklarına burnunu soktuğu, Nâzım Hikmet vesilesiyle resmen ve alenen komünizmayı müdafaaya kalkıştığı zaman maskesini o tarzda düşürmüş ve öyle bir söz söylemiştik ki, bir insanın bu sözü duymamazlıktan gelmesi için ancak "bütün ahlâki kayıtlarla alâkasını kesmiş" olması lâzımdı. Fakat duymamazlıktan geldi. Zira korktu. Zira o günlerde aleyhimizde bir hava görmemekte, gerçek âmme vicdanı ve gençlik kütlesinin saflarımızda oludğunu bilmekte; ve bembeyaz "Müslüman -Türk" tenimize arkadan sokmağa yelteneceği pıhtı kusan kıskacını kullanabilmek için gereken hain şartları ittifakına alamamış bulunmaktaydı. Nihayet, fırsat bu fırsattır sandı; ve zehirini, metodların esfellik ve erzellikte yektâ bir nümunesiyle dökmiye yeltende. Ne yaptı, biliyor musunuz?Gûya mücerret ve umuî, bizimle ve şahıslarla alâkasız bir başmakale içine ayrı bir fasıl ekleyerek, böylece hakikî kastını cesaret ve sarahatle belirtmek erkekliğini gösteremeyerek, sadece birkaç okuyucusuna ve hükûmete karşı bize çattığını belli ederek, fakat bunu bizim gözümüzden saklıyabilecek olursa bir kat daha mes'ut olacağını ve bu suretle yerin dibine geçirilmekten kurtulacağını düşünerek, hâsılı cihanda en pespaye bir insanın dahi tenezzül etmeyeceği bir sinsilik derekesine düşerek, bize, kundakçılık, hayâsızlık, pervasızlık, fesat ve irtica isnat etti. Hakkımızda, koskoca bir başmakalenin içine gömülü ve dışından belirsiz olarak da "her türlü ahlâki kayıtla alâkasız" tabirini kullanmaya kadar gitti. İşte adam, işte usul, işte hayâ, işte hüner! Bu denî taktiğinde de kısmen muvaffak oldu. Çünkü hâdibeden, tam onbeş gün sonra haberdar olabildik. Yukarıda insanlık lekesi diye sıfatlandırdığımız ve daima böyle sıfıtlandıracağımız bu adam, eğer hakkımızdaki iğrenç tahkirin, hiçbir fezahat ve redaet yuvasında eşine rastgelinmez serseriler ve şantajcılar arasından elde ettiği, Polis ikinci şubesindeki dosyalarından başka kimsenin tanımadığı tiplerden olsaydı, derhal bu yazısiyle onu kanun huzuruna çeker, kendisiyle orada hesaplaşmayı tercih ederdik. Fakat bu insanlık lekesi, gûya bir başmuharrirdir, yılan vücutlu bir gazetenin tepesinde başkuş kafasıdır, son derece hain ve gizil bir metodun sahibidir, içtimaî bir suikast eserinin seri müelliflerinden birisidir, binaenaleyh kendisiyle hesaplaşacak yer, mahkeme değil, âmme huzurudur, kalem ve kelâm kürsüsüdür, dâva meydanıdır, babıâli kubbesidir!!! Gel berû, iman ve ahlâk kayıtlarının (K) harfini bile rüyasında bir kere görmemiş olan sefil! Sen ne cesaretle müslüman Türkler memleketinde konuşabilirsin ki, bir dönmesin; büyük baban Sabatay Sevi'nin zakkum kanını taşıyor; ve İslâm diyanetini, Türk milletini parçalamak gayesini güdüyorsun! Sen, birtakım bulanık şartlara güvenip nasıl kuruyası dudaklarını kıpırdatabilirsin ki, bir zamanlar, Türk İstiklâk Hareketinin mâsûm günlerinde resmen ve alenen Amerikan mandasını istemek suretiyle vatan hainliğini göstermiş ve bu babda hakkında broşürler neşrolunmuş müseccel bir nâmertsin! Sen nasıl ve ne yüzle "ahlâk" kelimesini kanalizasyon lezzetli ağzına alabilirsin ki, "ahlâk" kelimesinin baş harfi diye (a) işaretini gördüğün her yerde sıhhi imdat çağırması icap eden bir tipsin! (Büyük Doğu) sahibinin "Bir Adam Yaratmak" piyesi temsil edilirken "oradaki kadınla kimi kastettiniz?" sualinden, tâ Elhamra sineması ve klüp hikâyelerine kadar, istersen ve dilersen, bu mevzua senin için baş vurmaya lüzum görmediğimiz Türk hâkiminin huzurunda ve senin müracaatınla konuşalım! Eğer ister ve dilersen, bize edeceğin tek mukabeleyle, bu işi Linotipler ve baskı makineleri huzurunda da konuşabiliriz. Her şey senin istek ve dileğine bağlıdır. Elverir ki, bir zamanlar, muazzez ve mübarek bir soydan gelen "Ehli Sünnet" gazetesinin ismet ve nezaket örneği sahibine yaptığın ve bütün zayıf müslümanlara tevcih ettiğin gibi, hakikatte bize değil, Allaha ve Resûlüne düşman olan suikastçı kalemini (Büyük Doğu) ya yöneltmek cesaretini göstermeyesin; ve hesabını görecekleri güne kadar menfur ve melûn köşende "sus, pus" oturasın!... Sen bilirsin, tercih hakkını sana bırakıyoruz. (25 Kasım 1949)
     

    Eğer İnsanlar benimle aynı şeyleri düşünüyorsa bir yerlerde yanlış yaptım demektir
  2. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    lethe01
    lethe01's avatar
    Kayıt Tarihi: 17/Eylül/2007
    Erkek

    bende kısa bi hikaye anlatayım.

    üstad, nazıma "bana kominzmi anlatsana" diye sorar.nazımda cebinden 50kuruş çıkartıp, 25 kuruşunu üstada verir, diğer yarısınıda kendi cebine koyar ve "işte budur" der. sonralarda bir gün nazıma bir yerden büyük bir mevla para geldiğini duyan üstad, nazıma "ee hadi parayı paylaşalım"der ve nazımda olmaz der. meraklanan üstad neden paylaşmıyoruz diye sorunca, nazımda "mevzu 50 kuruşluk mevzuydu, şimdi durum değişti"der.. 

    ben böyle duydum..


    bknz: http://www.ilkimwebtasarim.com
  3. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Dreamtn
    Dreamtn's avatar
    Kayıt Tarihi: 10/Mart/2007
    Erkek
    hope_siz bunu yazdı:
    -----------------------------

    bende kısa bi hikaye anlatayım.

    üstad, nazıma "bana kominzmi anlatsana" diye sorar.nazımda cebinden 50kuruş çıkartıp, 25 kuruşunu üstada verir, diğer yarısınıda kendi cebine koyar ve "işte budur" der. sonralarda bir gün nazıma bir yerden büyük bir mevla para geldiğini duyan üstad, nazıma "ee hadi parayı paylaşalım"der ve nazımda olmaz der. meraklanan üstad neden paylaşmıyoruz diye sorunca, nazımda "mevzu 50 kuruşluk mevzuydu, şimdi durum değişti"der..

    ben böyle duydum..


    -----------------------------

    Üstadla atışmak kolaymı hoca :) heytt be . 

  4. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Juba
    Juba's avatar
    Kayıt Tarihi: 16/Nisan/2007
    Erkek

    Nazım hikmet, Can yücel, Neyzen tevfik en beğendiğim yazar ve şairlerdir. neyzen tevfik ve nazım hikmet yahya kemal beyatlıyı sevmezler . nazım hikmetin sevmemesinin nedeni yahyanın konforlu ve lüks yaşam tarzıydı . neyzen tevfiğin neden sevmediği  bilinmemektedir .

    1944 yilindan beri Üsküdar.da, Barbaros Meydaninda Büyük Türk Denizcisi Barbaros Hayrettin Paşa'nin anisina bir Barbaros aniti bulunmaktadir. Ama, ülkemizin gerçeği, Türkiyedeki mevzuat nedeniyle Paşanin heykeli denize değil, meydana dönük olarak yerleştirilir. Bu açiği kapatmak için olsa gerek heykelin kaidesinin denize bakan yönündeki kitabeye de Yahya Kemalin Süleymaniyede Bir Bayram Sabahi adli şiirini koyarlar. Yani heykel, kaidesindeki kitabeye arkasi dönük olarak durmaktadir. Yahya Kemalin bu şiiri tam on beş yilda tamamladiği söylenir. Bir gün o meydanda dolaşan ve Y.Kemalden hiç hoşlanmayan Neyzen Tevfik bu tuhaf duruma hemen bir hiciv yazivermiş.
    Edebi bilgini Hayrettin Kaptan
    Beş asir önceden biliyor gibi,
    Ikina ikina yazdiğin şiire
    Barbaros kiçini siliyor gibi,...(5)

    konu açılmışken can yüceldende söz etmek gerek . programın birinde duygu asena nazım hikmet'e kartpostal şairi der . bunun üzerine sinirlenen can yücel : kart sensin postal da sana girsin ! der . ( belirtilen bir kaç yere göre can yücel bu sözü Ece ayhan'a sölemişte olabilir. )


    Demiri demirle dövdüler; biri sıcak biri soğuktu, İnsanı insanla kırdılar; biri aç biri toktu. Pir Sultan Abdal
  5. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    zervalone
    zervalone's avatar
    Kayıt Tarihi: 14/Haziran/2006
    Erkek
    necip fazıl... türkçeyi en iyi kullanan cumhuriyet dönemi şairlerinden kim ne derse desin
  6. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    MelancholiTr
    MelancholiTr's avatar
    Kayıt Tarihi: 24/Haziran/2008
    Erkek
    zervalone bunu yazdı:
    -----------------------------
    necip fazıl... türkçeyi en iyi kullanan cumhuriyet dönemi şairlerinden kim ne derse desin
    -----------------------------
    sonuna kadar katılıyorum hocam..

    İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakultesi
  7. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Sosyopat
    Sosyopat's avatar
    Kayıt Tarihi: 28/Mayıs/2008
    Erkek
    Necip Fazıl Kısakürek...İsmi yeter. Kendisini rahmetle anıyoruz. Mektup son derece açık ve güzel olmuş. Hakettiğini düşünüyorum. Ayrıca paylaşım için saol hacı ellerine sağLık ;)

    Eğer En İyisi Olmak İstiyorsan Sana Saygı Duymalarını Sağla, Saygı Duymalarını İstiyorsan Kimseye Saygı Gösterme, Kimseye Saygı Göstermezsen Saygıyı Sen İcat Ettin Zannederler
  8. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Opter
    Opter's avatar
    Kayıt Tarihi: 28/Mayıs/2008
    Erkek

    Juba bunu yazdı:
    -----------------------------

    Nazım hikmet, Can yücel, Neyzen tevfik en beğendiğim yazar ve şairlerdir. neyzen tevfik ve nazım hikmet yahya kemal beyatlıyı sevmezler . nazım hikmetin sevmemesinin nedeni yahyanın konforlu ve lüks yaşam tarzıydı . neyzen tevfiğin neden sevmediği  bilinmemektedir .

    1944 yilindan beri Üsküdar.da, Barbaros Meydaninda Büyük Türk Denizcisi Barbaros Hayrettin Paşa'nin anisina bir Barbaros aniti bulunmaktadir. Ama, ülkemizin gerçeği, Türkiyedeki mevzuat nedeniyle Paşanin heykeli denize değil, meydana dönük olarak yerleştirilir. Bu açiği kapatmak için olsa gerek heykelin kaidesinin denize bakan yönündeki kitabeye de Yahya Kemalin Süleymaniyede Bir Bayram Sabahi adli şiirini koyarlar. Yani heykel, kaidesindeki kitabeye arkasi dönük olarak durmaktadir. Yahya Kemalin bu şiiri tam on beş yilda tamamladiği söylenir. Bir gün o meydanda dolaşan ve Y.Kemalden hiç hoşlanmayan Neyzen Tevfik bu tuhaf duruma hemen bir hiciv yazivermiş.
    Edebi bilgini Hayrettin Kaptan
    Beş asir önceden biliyor gibi,
    Ikina ikina yazdiğin şiire
    Barbaros kiçini siliyor gibi,...(5)

    konu açılmışken can yüceldende söz etmek gerek . programın birinde duygu asena nazım hikmet'e kartpostal şairi der . bunun üzerine sinirlenen can yücel : kart sensin postal da sana girsin ! der . ( belirtilen bir kaç yere göre can yücel bu sözü Ece ayhan'a sölemişte olabilir. )


    -----------------------------

     

     

    Hocam teşekkürlerde ndn yahya kemal e olan düşmanlıklarından bahsettin anlayamadım :) Nese teşekkürler Necip Fazıl Rulz :)

    Adalet dolu dünya, merhamet dolu dünyadan daha büyüktür. | Kuşandık sarı laciyi, Saraçoğlu yokuşlarında...
  9. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    iMPaLa
    iMPaLa's avatar
    Kayıt Tarihi: 04/Ağustos/2006
    Erkek
    necip in; ''nazım nazım sen yine de o kalemi müsait bir yerine sok'' mevzusunu biliyormusunuz_?

    neciple nazım birbirleriule dewamlı sürtüşme içerisindedirler!..nazım necip fazılı bir yazısında kullandığı -kalemi müsait bir yerine sok- sözü yüzünden mahkemeye verir..

    mahkemede söz hakim tarafından necip fazıla verilir..
    hakim: evet necip bey savunmanızı bekliyorum. der
    necip fazıl: hakim bey ben o kalemi yaka cebine sok demek istemiştim..müsait bir yerden kastım budur..sayın nazım beyin fikri başka yöndeyse bilemem. der.  ve necip fazıl hiç bir ceza almaz..

    mahkeme biter ve koridordan evlerine gitmek üzerindeyken necip arkasını döner ve nazıma şöyle der;
     ''nazım nazım sen yine de o kalemi müsait bir yerine sok''

    heheuehu paylaşiim dedim:)
  10. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    azizsenel55
    azizsenel55's avatar
    Banlanmış Üye
    Kayıt Tarihi: 22/Mayıs/2007
    Erkek

    iMPaLa bunu yazdı:
    -----------------------------
    necip in; ''nazım nazım sen yine de o kalemi müsait bir yerine sok'' mevzusunu biliyormusunuz_?

    neciple nazım birbirleriule dewamlı sürtüşme içerisindedirler!..nazım necip fazılı bir yazısında kullandığı -kalemi müsait bir yerine sok- sözü yüzünden mahkemeye verir..

    mahkemede söz hakim tarafından necip fazıla verilir..
    hakim: evet necip bey savunmanızı bekliyorum. der
    necip fazıl: hakim bey ben o kalemi yaka cebine sok demek istemiştim..müsait bir yerden kastım budur..sayın nazım beyin fikri başka yöndeyse bilemem. der.  ve necip fazıl hiç bir ceza almaz..

    mahkeme biter ve koridordan evlerine gitmek üzerindeyken necip arkasını döner ve nazıma şöyle der;
     ''nazım nazım sen yine de o kalemi müsait bir yerine sok''

    heheuehu paylaşiim dedim:)
    -----------------------------

    :D 


    Bir gün HERKES FENERBAHÇELİ OLACAK...
  11. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Blackplus
    Blackplus's avatar
    Kayıt Tarihi: 29/Mayıs/2007
    Erkek

     

    Yorum Yapmıyorum ancak iki insanında yüzüne bakınca nasıl kişiler olduğu az çok anlaşılıyor.

     

     

Toplam Hit: 10128 Toplam Mesaj: 15