Allah'ın Matematik Hatası
-
insanların kendi boklarını görmeyip ona buna bok atmalarına ve bunu yaparken de insanların sınırlarını zorlaamalarına hayranım ya :d
bunca inanca ve dinine bağlı olanlar hakkında yapılan yorumlara karşılık , bu güzelim dini kötüleyenlere gelsin alttaki söz (((;
Hz.Muhammed(sav) efendimizin bir sözünde şu anlatılıyordu yanlış hatırlamıyorsam " kimseyi yaptıklarından dolayı hor yada küçük görmeyin , önce bır kendinizi yargılayın ve hatalarınızı gördüğünüz an o karşınızdakinide yargılama hakkında sahip olmadığınızı anlicaksınız. "
-
ohhş :/
-
matematik hatalı olamaz mı ?
-
vallahi Allah'mı yaptı yoksa kuranı değiştrenler mi var bilmem ama yaratıcı artık ya bi güç ya var ya yok bilmiyorumda ben inanıyorum.Ama dn dersen o ayrı konu.
Evrenin en harika şeyi insan vücududur.Sistemi şusu busu.Böyle birşeyi yaratan ufak bir matematik hesabını atlamış olamaz.Yıllardır kuranın bir noktasının bile değişmediğini söyleyenlere inanmak istiyorum ama olmuyor.
Buda öyle birşey olabilir.
-
Üç kız evlata mirasın 2/3'ü, ana ve babanın her birine 1/6, karısına 1/8 kalacaktır.
Dikkatimi çeken şu don lastiğine tapan arkadaşım.Burada ana = karısı oLmuyormu neden iki kere hesaba katıyorsun anlamadım?
Açıklarmısın?
Edit: Vede ekliyorum Allahım Beni affet bu salak için senin koydugun kuralların sağlamasını yaptım diyerek.Fazladan koyduğun karısna(1/8) oranını
Çıkardığın zaman Sonuç 1 Çıkıyor.
-
Günümüzde bir kaç hesaplamanın yanlış olduğu kaç yüz yıl sonra ortaya çıkmıştır. Bu da o yanlışlıklık yapanlardan yada saptırmaya çalışanlardan biridir. Hem Allah ol demiş olmuş gerisi kimseyi ilgilendirmez. Niye irdeliyorlar anlamıyorum yaa, hayır inanası olanda sırf bu şaklabanlar yüzünden inanmıyor.
-
trabs0n bunu yazdı:
-----------------------------
şu don lastiğine tapan arkadaşım
-----------------------------aahahahahhahahaha :d:d
-
Eminim senin matematiğin okul hayatın boyunca -1 dir. Burdaki olay senin anlattığın gibi değil. Orada sınır dan söz ediliyor kesin rakamlardan değil. Ayeti tam oku sonra saçmala. Her zamanki gibi yine saçma sapan abuk zubuk konular açıp , tartışmalar yaratıp zevk alıyorsunuz. Varlığını bildiğiniz ve her seferinde sizi yaratanı düşünmekten korkup kaçtığınız gibi ısrarla Allah(c.c.) ın var olduğunu bile bile reddediyorsunuz. İnkarcılar...
İnkârcıya göre miras âyetlerinde belirtilen paylar hesapsız belirtilmiştir, bu yüzden uygulamada miras paylardan az olabiliyor ve bir kısım (sona kalan) mirasçılar pay alamıyor; bunu da Allah yapmayacağına göre...
Bu Amerika'yı yeniden keşfettiğini zanneden bilgisiz inkârcıya hemen bildireyim ki, ortaya koyduğu mesele İslâm'ın ilk devrinden beri bilinmektedir; maksat anlaşılmış, çözüm oluşturulmuş, buna göre uygulama yapılmış ve hiçbir mirasçı mahrûm bırakılmamıştır. "Payların mirastan fazla geldiği" ifade ve düşüncesi bilgisiz inkârcıya aittir, doğrusu ise payların, mirastan değil, hesap gereği olarak paydalar eşitlenince paydadan fazla olabildiğidir. Böyle bir "mirasçılar tablosu" karşımıza çıktığında çözüm, paylar toplamının payda olarak alınmasından ibarettir, çok eski zamanlardan beri bilinen bu hesaplama usûlüne "avl" denmektedir. Verilen birinci örneğe göre uygulama şöyle olacaktır: Paylar toplamı 27 olduğuna göre payda da 27'ye çıkarılacak, miras 24'e değil, 27'ye bölünecek ve her bir mirasçı, Kur'ân'da belirtilen payını, 27'de 16, 4, 4, 3 olarak (bu oranlarda) alacaktır.
Bazen de payda, paylar toplamından fazla olabilir, bu duruma "reddiyye" denir, çözümü de artan payın, karı ve koca dışındaki mirasçılara yine âyetlerde bildirilen oranlarda paylaştırılması şeklindedir. Bu çözümler kısmen hadîslere, kısmen de ictihada dayanmaktadır. İslâm'ın kaynağı da yalnızca Kur'ân değil, aynı zamanda -ona aykırı olmayan, onun maksadını ve delâletini esas alan- sünnet ve ictihaddır. (Prof. Dr. Hayrettin Karaman)
Bu konuda birkaç noktayı da belirtmekte yarar vardır:
Bu meseleyi bahane ederek zihinleri bulandırmaya çalışanlar belli dinsiz mahfillerdir.
“Bir delinin bir göle attığı bir taşı yüz akıllı çıkaramaz” şeklinde bir söz vardır. Meslekleri tahrip olan bu insanların işi kolaydır. Ancak, tahribatı tamir etmekle uğraşan inanan insanların işi gerçekten zordur.
Doksan dokuz kapısı açık olan bir sarayın-anahtarını bulamadığımız- bir tek kapısının kapalı olması, o sarayın boş bir yer olduğunu göstermez. İman sarayının varlığını ispat eden ve onun kapılarını açan binlerce delil anahtarı vardır. Bizim elimize henüz geçmeyen bir tek delil yetersizliğinden ötürü, İslam ve İman sarayının içi hakikatlerden boş bir şey olduğunu söylemek, akıl, mantık, iz’an ve insaftan mahrum kalmanın bir göstergesidir.
Miras hukukundaki avl ve reddiye meselelerinin, Kur’an’daki hesaplama metoduna hiçbir aykırı tarafı yoktur. Kur’an’da –deyim yerindeyse- mirasın paylaşımı konusunda gereken formüller verilmiş, hesabın nasıl ve hangi ölçüler kullanılarak yapılacağı hususu gösterilmiştir. Yoksa, verilen bu sayıların dışında bir artma veya eksiltmeye gidilemeyeceğine dair bir ifadeye yer verilmemiştir. Sözkonusu ayette zikredilen “Allah’ın hududu/sınırları” ifadesi, orada verilen sayıların sabitliğini değil, onların (üçte bir, dörtte bir gibi) metodolojik olarak hesaplamalarda baz alınmalarının gerekliliğini ve paylaşım tablosu ne olursa olsun, bu ölçülerin değişmezliğini vurgulamaya yöneliktir.
Allah’ın hesabı iyi bilmediğini söyleyenlerin Allah’ı, peygamberi ve Kur’an’ı tanımadıkları, inanmadıkları ve bilmediklerinin göstergesidir. “Cennet adam istediği gibi cehennem de adam ister.”
Kur’an’ın miras paylaşımı konusunda ortaya koyduğu formülü, hiçbir eksi-artıya izin vermez bir vizyona sahip değildir. Bunu böyle düşünmek, “Allah’ın gücü her şeye yeter,öyleyse, iki kere ikiyi beş olacak şekilde bir hesaba bağlasın; erkeği kadın, kadını erkek yapsın..” gibi hezeyanlarla paralel fikir beyan etmek anlamına gelir.
Hiçbir beşerî güç, Allah’ın miras paylaşımı konusunda bir formül olarak ortaya koyduğu hesap- tablosundan daha âdil, daha sağlam, daha geçerli, daha merhametli bir tabloyu ortaya çıkartamaz.
Hiçbir artı-eksiye mahal bırakmadan, bütün miras paylaşımlarını tek-değişmez hesap tablosuyla gerçekleştirmek, imkân haricindedir. Hiçbir insan şimdiye kadar böyle bir formül bulamamış ve bundan sonra da bulamayacaktır.
Kur’an -deyim yerindeyse- temel yasalar, temel prensipler kitabıdır. Detayları, elçisine ve insanın aklına havale etmiştir. Namazın vakitlerini, kılınış şeklini Hz. Peygamber(a.s.m)’den öğreniyoruz. Büyük alimler, orada bulamadıklarını da içtihat yaparak meseleleri ortaya koymaya çalışmışlardır. Dünya ve ahiret hayatının bütün yönlerini ders veren Kur’an’ın her türlü detaya yer vermesi düşünülebilir mi? Milyonlarca eserde yazılan, tefsir, fıkıh, hadis, kelam, tasavvuf gibi disiplinlerin hepsinin kaynağı olan Kur’an’ın veciz ifadesi/çok az sözle çok geniş manaları ifade eden üslubu olmazsa, binlerce Kur’an’ın olması gerekirdi.
Miras konusu da bu prensibin dışında değildir. Onu da Kur’an’da temel prensipleriyle yer aldığını görmekteyiz.
Kur’an, miras hukukunu ortaya koyarken, ölüye yakınlık sırasına göre belli paylara sahip olanları tespit etmiş, bu payları tespit ederken, onları temel paylaşım hesapları çerçevesinde formüle etmiştir.
Pay ve paydaların her zaman birbirine denk olmayacağını en iyi bilen elbette Allah’tır. Bu sebepledir ki, Avliye ve reddiye meselelerinde olduğu gibi, pay ve paydaların eşit olmadığı yerlerde Kur’an’ın temel formülleri esas kabul edilir. Bu esastan çıkarılan hükme göre işlem yapılarak uygulanır. Bu durum, matematiksel olarak bir kesrin genişletilmesi veya sadeleştirilmesi işlemine denk düştüğü için, kesrin değeri, yani ayetteki ana formül değişmemiş olur.
Avl ve Raddiye meselesi-bilindiği üzere- bir faraiz meselesidir. Mirasın pay sahiplerine düzgün bir şekilde bölüşememesinden kaynaklanan hususlardır. Bu bir hata değil, ince bir matematik hesaptır. Bunlar, doğrudan Kur’an’da olmamakla beraber, yine de kitap-sünnet çerçevesinde yapılan hesaplarla ilgilidir ve varlığı Allah’ın kitabına da ters düşmez.
Sözgelimi, sizin üç elmanız olsa ve bunları dört kişiye bölmek zorunda kalsanız, “Allah neden bu üç elmayı her birimize/dördümüze de birer tane düşecek şekilde bir sistem kurmamıştır?” diyebilir misiniz?
Her şeyin varlığı kendi konumunda güzeldir. Matematik hesapların tekdüze bir sisteme oturtamaya çalışmak, kâinatın başka bir nizamda yeniden düzenlenmesini istemek gibi, hoş olmayan bir tavırdır.
Bununla beraber, Nisa suresinin 11-12. ayetlerinde mirasla ilgili payların değişik versiyonları verilmiştir. Bunlar konuyla ilgili hesaplamaların temel unsurlarıdır. Bu sabit olmayan -ve zaten olması matematik açısından mümkün olmayan- bu oranlarla ilgili hükümler verildikten sonra surenin 13. ayette "...İşte bütün bu hükümler, Allah'ın koyduğu hükümler ve çizdiği sınırlardır..." denilerek, verilen sayıların, hesaplamanın temel oranları olduğunu, bu oranlar baz alınarak hesapların yapılacağına işaret etmek üzere, anlaşılması gereken konu "hudud/sınır" ifadesiyle açıklanmıştır. Ayette geçen “hudud” sınır anlamındadır. Bu kelime Türkçe’ye aynı anlamıyla geçmiştir. Nitekim, “Falanca köyün hududu”, onun sınırları anlamında kullanılmaktadır. Bu kelime Tapu-kadastroda sıkça kullanılır. Birilerinin aklı bunu almıyorsa, İslam’ın bunda ne suçu vardır.
Biliyoruz ki, aklımız kâinata mühendis olarak yaratılmamıştır. -
matematiği güçlü olanın edebiyatıda güçlü olacak diye birşey yok tabi. adam okuduğunu anlamamış napsın :D
-
bence bir köşede ağlıyor şimdi ( uuhh uhhh uhh )