Uzaylılar Var Mı Yok Mu?

  1. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    adamgibi
    adamgibi's avatar
    Kayıt Tarihi: 13/Haziran/2008
    Erkek

    gözlerimle gördüğüm şeyi inkar edemem


    kontra bisiklet
  2. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Foxxxxxx
    Foxxxxxx's avatar
    Kayıt Tarihi: 21/Nisan/2007
    Erkek

    olsada olmasada banada faydası yoksa alayının gözlerinden öpüm ne işe yarar gündemi meşgul etmekten başka bu uzaylılar


    Babamı namaz kılmış, dua ederken görünce Benim için de dua et deyiveriyorum Ve babamın cevabıyla sarsılıyorum Kendisi nerede, derse, ne diyeyim?
  3. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    anubisx
    anubisx's avatar
    Kayıt Tarihi: 21/Ağustos/2005
    Erkek

    chaigg bunu yazdı:
    -----------------------------

    uzaylılar varmıdır bilememde o ufoların sert ve ani şekilde yaptıkları manevralar yokmu harbiden çok fena bi teknoloji.


    ----------------------------- 

    gecenin 4ünde iyi gitti bu yorum :D


    http://yigitdemirag.com
  4. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    zeyrekli
    zeyrekli's avatar
    Kayıt Tarihi: 10/Kasım/2007
    Erkek

    Hocam Carl Sagan oku onun yazdığı herşey olabilir sonuçta olması gerektiğinin açık kanıtlarını en popüler şekilde o sunuyor malesef hayatta değil. Ve bence kesinlikle var.


    Bilmem kaç bin (artık bilmiyorum) özgün makale referansı ile makale yazarlığı.
  5. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    RemotE
    RemotE's avatar
    Banlanmış Üye
    Kayıt Tarihi: 16/Temmuz/2005
    Erkek

    http://hanifislam.com/zigzag/index.htm

     

     

    Onlar uzaylı değil. Mevlana Halidi bağdadi öğretilerini okuduysanız işi çözerisniz. Kma mektuplarını falan bu linkten tüm sorularınıza cevap bulabilirsiniz.

     

    Onlar Sirius yıldızındaki Hz. Hızır komutasındaki Kaderleri yönetenler. Kuran-ı kerimdeki vakıa süresindeki Saf saf dizilenler onlar işte :)

     

    Çok geniş konular. Kuantum teoriside bu şekilde çıkmıştır Kuantumu bulan kişide Gizli bir Müslümandır ayrıca :)

     

    Örnek :

    HIZIR TEZKİRESİ

    “Hızır Tezkiresi”,zamanımızdan yaklaşık 200 yıl kadar önce yazılmış, başta uzayın keşfi olmak üzere, çok değerli bilgiler içeren kriptolojik bir kehanet kaynağıdır.

    “Halidi Kameriyyesi” olarak da bilinen bu yazıt, ilerde ayrıntılı olarak ele alacağımız “Zig-Zag Öğretisi”nin kurucusu “Mevlana Halid-i Bağdadi” tarafından kaleme alınmıştır. Tamamı yedi bölüm olan bu yazıtın birinci bölümü Hazreti Muhammed’e ve Hazreti Hızır’a yöneliktir. “Nun” (Kalem) başlığı ile başlayan ikinci bölümünde ise, Ay’ın keşfi ile ilgili çok ilginç bilgiler yer almaktadır.   

     

    HIZIR TEZKİRESİ AY’IN KEŞFİNİ BİLDİRİYOR

    Hızır Tezkiresi’nin ikinci bölümünde şunlar yazılıdır:

    “Arz’dan Süreyya Arzı’na kadar kamerler silsilesi vardır. Ademoğlu, Kıyamet’e kadar bunları keşfedecektir. Arz’ın Kamer’i adını “Nun Suresi”nden ve bunun “Kaf” harfinden almıştır. “Kaf-Nun” icazıyla, Arz’ın Kamer’ine ilk “Nasrani”den nisra nail olacaktır. Kamer’in sufli mahluğu Dünya’ya inecektir. Kamer, o gün, toplantı yeri olacak; Ademoğlu, Ademoğlu’nun oğlu, süfli müekkili, rahmani müezzini ve münadi müekkili hazır bulunacaklardır.”

    Şimdi, burada yazılanları açıklamaya çalışalım:  

    Ay’ın keşfi ile başlamak üzere, Güneş sistemimizdeki gezegenler ve Süreyya Yıldızı’na kadar bir çok gezegen, Kıyamet Günü’ne kadar, sırasıyla, insanoğlu tarafından keşfedileceklerdir. Ay’a ilk adımı atacak olan insanlar, Tezkire’de, “Nasrani” (Hıristiyan), “nisra” (kartal) ve “nail olmak” (muradına ermek) sözcükleri ile şifrelendirilmişlerdir.

    Bilindiği gibi, Hazreti İsa’nın doğum yeri Nasıra (Nezareth) kentidir ve bu nedenle, Hıristiyanlar’a “Nasrani” denilmektedir. Buradan, Ay’a ilk gidecek insanların Hıristiyan olacağının Tezkire’de belirtildiğini anlıyoruz.

    EAGLE“Kartal” anlamına gelen “nisra” ise iki yoruma da uymaktadır: Birincisi, Amerika Birleşik Devletleri’nin ambleminin “kartal” olmasıdır. Ayrıca, Ay’a ilk inen uzay aracının adı da “Eagle” (Kartal) dır. Hatta bu araç Ay’a ilk indiğinde, Dünya’ya, “Kartal kondu!” mesajı gönderilmiştir (S94).

    “Nail olmak” ise, “umduğunu bulmak, muradına ermek, yarışı kazanmak” gibi anlamları içerir. Tezkire’deki “nail” sözcüğü ile, hem ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki Ay’ın keşfi yarışının ABD tarafından kazanılacağı ve hem de, büyük bir raslantı yoksa, Ay’a ilk ayak basacak olan astronotun adının “Neil” olacağı bildirilmiştir.

     

    İngilizce “Neil” isminin kökeni, İncil’in indirildiği dil olan İbranice’den gelmektedir. “Neil”, İbranice’de, “Umudun gerçekleşsin, muradına eresin” anlamında bir temenni-isimdir.

    İbranice ve Arapça, bilindiği gibi, akraba dillerdir ve her ikisi de Sami dil ailesindendir (Örneğin, Arapça “El-Melik” ismi, İbranice “Al-Maleh”dir). Dolayısıyla, Arapça “nail” sözcüğü ile İngilizce “Neil” ismi arasında, yazılışı kadar, aynı anlamı taşıması açısından da şaşırtıcı bir benzerlik vardır.  

    Şimdi, Hızır Tezkiresi’nin izleyen bölümünü birlikte okuyalım.

    “Nasrani nisrası nail olup Kamer’i keşfederken, şeytanı kesfe uğrayacak; küsufu da, hüsufu da görecektir. Ademoğlu’na, “Ademoğlu’nun oğlu” olan Süreyya Kameri ehlinden “mahfuz beyz” refakat ve nezaret edecektir. O tabakeyndir ki, “Sultan”dandır, “Hızır”dandır, izhardandır, ivtisaktandır. Onları mühürsüz gözler görecek, mühürlü gözler de yarılacaktır. Hüsufu ve küsufu, Resulullah, Şakk-ı Kamer icazı ile o gün için mübarek etmiştir. Sonraki ümmeti de, evvelki ümmeti olan Adem’i mübarek kılmıştır o gün. Onlar da zürriyetten ümmetin ahiri bir acib rakipdir de rakipdir, el-rakib talimindendir.”

    Aslı Arapça olan Tezkire’nin Türkçe’ye çevrilmesindeki zorlukları da dikkate alarak, yukardaki metni, fazla ayrıntıya girmeden, şöyle özetleyebiliriz:

    “Hristiyanlar’a ait “Kartal” uzay aracı muradına erip Ay’ı keşfederken, kraterleri (hüsufu) görecek, Ay tutulmasına (küsufa) uğrayacak, şeytanı ise Dünya’da kalacaktır. Onlara, “kendilerinin de oğulları olan” ve “Süreyya Yıldızı” ehlinden gelen, oval biçimli “saklı” bir nesne (mahfuz beyz) refakat ve nezaret edecektir. Bunların tabak biçimindeki (tabakeyn) araçları, en yüksek hız gücüne (“Sultan”dandır) ve Hazreti Hızır’ın “zaman yolculuğu” teknolojisine sahiptir (“Hızır”dandır). Açıkça görünürler (izhardandır) ve bir görevi tamamlamak için orada bulunmaktadırlar (ivtisaktandır). Ay’ın paylaşılması (Şakk-ı Kamer icazı), o gün mübarek kılınmıştır.”

    Hazreti Muhammed’in “Önceki ümmetim” ve “Sonraki ümmetim” dediği bir çift ümmeti vardır (K19). Gelişmiş teknolojileri ile ilerki zamandan, atalarının Ay’ın keşfi olayını izlemeye gelen bu uzaylılar, acaba Hazreti Muhammed’in bir konuşmasında sözünü ettiği “Sonraki ümmeti” midir?

    Süreyya Yıldızı (Ülker Yıldızı veya Latince adıyla “Pleiades”), Güneş sistemimize 400 ışık yılı uzaklıkta, bir kaç yüz yıldızdan oluşan bir yıldız kümesidir. Bu kümeye ait yıldızlardan ancak yedi tanesi çıplak gözle görülebilmektedir. Gelecekteki atalarımız, ışık hızıyla gidilmesi halinde ancak 400 yılda ulaşılabilecek bu yıldızlara gerçekten gidebilecekler midir? Bunun teorik olarak mümkün olduğu, çeşitli kaynaklarda (D13, D16, D21, D22) belirtildiği gibi, Aiberg’in kitaplarında da “Sultan Güç” kavramıyla anlatılmaktadır. Zaten, zaman yolculuğu  (K22, D11, D25, D70, G14) teknolojisini gerçekleştirmiş olanların, ışık hızı kavramını da çoktan aşmış olmaları gerekir.

    Yasin Suresi’nin 41. ayetinde geçen “zürriyet” sözcüğü, Tezkire’nin bu paragrafında da geçmektedir. Tezkire’deki “acip” sözcüğü, “acayip, tuhaf” ve “rakib” sözcüğü, “binici, sürücü” anlamındadır. Acaba bu zürriyet, sonraki ümmetten kişiler olup, acip (acayip) teknolojileri ile, Ay’ın keşfini izlemeye gelen rakibler (sürücüler), yani astronotlar mıdır?.

    Burada, Rahman Suresi’nin 33. ayetini anımsatmamızda yarar var:

    “Ey Mahşer’in cin ve insan toplulukları! Gücünüz yeterse, gök ve yerin “aktar”ından dışarı çıkınız. Ancak çıkamazsınız! “Sultan” (bir gücünüz) olmadıkça!.”

    “Aktar”, ne insan (madde) ve ne de cinlerin (enerji), hiç bir şekilde dışına çıkma gücüne sahip olamadıkları “uzay-zaman dört boyutlusu”dur. Bu “aktar”ın, yani içinde bulunduğumuz evrenin dışına, ancak Tezkire’de ve yukardaki ayette belirtilen “Sultan” bir güçle çıkılabilir. Kur’an’da sözü edilen bu büyük güç, bizi, “Göklerin Kapıları”  diyebileceğimiz “karadelikler”den (K53, K133, D34, D35, G9) geçirerek başka bir evrene veya bu evrenin başka bir zamanına gönderebilir.

    Buradan, insanlığın ilerde keşfedeceği Pleiades yıldız kümesindeki torunlarımızın, Hazreti Hızır’ın zaman yolculuğu teknolojisi ile zamanımıza geldiklerini ve atalarının Ay’ı keşfettikleri bu tarihsel günde, görevli olarak orada hazır bulunduklarını anlıyoruz. 

    “Tabak biçimli” anlamına gelen “tabakeyn”, gerçekten Ay’ın keşfi sırasında bir çift UFO olarak görülmüştür. Bu ikiz UFO’lar TV yayını sırasında milyarlarca kişi tarafından izlenmiş, video banda çekilmiş; ancak ışık opakları sanılarak pek çok kişi tarafından o sırada fark edilmemiştir. Doğruluğu kesinlikle kanıtlanan bu görüntüler, sonraları UFO’larla ilgili çeşitli belgesel yayınlarda yer almıştır (D62, S11, S15, S49).

    Yukarıdaki açıklama, okuyanlara, ilk anda çok çarpıcı, hatta inanılmaz gelebilir. Ancak, Hızır Tezkiresi’nin, Ay’ın keşfinden yaklaşık iki asır önce kaleme alındığı da bir gerçektir. Bu gerçeği, Mevlana Halid-i Bağdadi’nin Hızır Tezkeresi’ni  bugün ellerinde bulunduranlar çok iyi bilmektedirler.

     

    -*****************************************************************************************************************************************

    HIZIR TEZKİRESİ “UZAYDA KILINAN İLK NAMAZI” HABER VERİYOR

    Tezkire’nin bu bölümü şöyledir:

    “Fezadaki yeni Kamer mahrekine uhruç eden ilk müslim, Ehl-i Beyt’ten bir seyyid ve Kreyş Emiri’dir. Fezadaki namazını eda ederken, yeni Kamer ona bayram müjdesi verir. Nafilesi vacibe tebdil olacaktır. Namazının ezanı ise, ruhani müezzinin daha önce okuduğudur. Bunun zuhuratı vasat alamettendir. Kreyş Emiri secdeye güç kifayet eder.”

    PRENS%20SALMAN%20AL-SAUDBu, paragrafta bildirilenler aynen gerçekleşmiştir. 17 Haziran 1985'de, Müslüman Suudi Prensi Ahmed Bin Salman Abdelaziz Al-Saud, uzay mekiklerinin 18., Discovery uzay mekiğinin 5. uçuşu olan STS - 51G kodlu uzay programına alınmıştır. Prens Salman Al-Saud, yeni Ay’ın yörüngesine yerleşen (mahrekine uhruç eden) ilk Müslüman olmuş ve uzayda ilk namazı eda etmiştir. Bu namazın ezanı, daha önce “ruhani” bir müezzin tarafından Ay’da okunan ezandır. Prens, uzaydaki çekim azlığı nedeniyle, namaz sırasındaki beden hareketlerini zor kontrol edebildiğini (secdeye güç kifayet ettiğini) açıklamıştı. Namazını kıldığı sırada da, yeni Ay’ı, Dünya’dakilerden çok önce, ilk olarak uzaydan o görmüştü. Bilindiği gibi, bir vakit namazı, yeni Ay göründüğünde iptal olur. 

    Vakit namazının bu şekilde iptal olması üzerine Prens’in kılmaya niyetlendiği nafile namaz ise, yeni Ay’ın görünmesi ile başlayan Kurban Bayramı nedeniyle, bir bayram namazına dönüşmüştür. Görüldüğü gibi, bütün bunlar, Hızır Tezkiresi’nde bildirilenlerle tam bir uyum içindedir ve bu olay Kıyamet’in ortanca alametlerinden sayılmaktadır.

    Hızır Tezkiresi’nin diğer bir bölümünde de şunlar yazılıdır :

    “Müslüman alimler acibe hayret edeceklerdir. Fezada kıyam, rükun, ka’de ve secde ile ufki yatış hep birdir. Müslüman alimler, Kainat’ı ve Kainat’ın “Kun”unu idrak ederler. Hidayet, fezadakilere erişir. Gazap, Dünya’da ertelenmiştir; ama feza kafiri olursa, ona da ateş azabı erişir; onlara hiç bir yardım da erişemez. Kim Allah’ın azamet ve kibriyasını yanüstü, yüzüstü, sırtüstü de olsun düşünürse, Müslüman olur. Bir de secde ederse, ona da sonsuz nimet vardır ve ona emanetçi olarak Allah yeter. Kemeriyye Tezkiremiz’in mahreki, sıratal müstakiymden; mahreci sadaka Hızır Aleyhisselam’dan tamamdır. Doğrusunu Allah bilir.”

    Tezkire’nin bu bölümü oldukça açıktır. Uzayda “kıyam” (ayakta duruş), “rükun” (eğiliş), kade” (oturuş) ve “secde” (secde etme) ile yatay duruşun aynı şeyler olacağını; Müslüman alimlerin, Kainat’ı (kozmolojiyi) ve Kainat’ın “Kun”unu (kozmogoniyi), yani “yaratılış bilimini idrak edeceklerini söylemekte; uzayda iman edenlerin Müslüman olabileceğini bildirmektedir. Al-i İmran Suresi’nin 189. ila 192. ayetlerinde sanki bu sözlere çağrışım yapılmıştır:

    “Gökler ve yerler Allah’ın mülküdür. Allah her şeye kadirdir. Elbette göklerin ve yerlerin yaratılışında ve gece ile gündüzün peşpeşe gidişlerinde, akıl sahipleri için ne ayetler vardır. Onlar ki, ayakta, otururlarken ve yanüstü dururlarken zikrederler ve derler ki: Ey Allah’ımız! Sen boşuna yaratmadın. En büyüksün; bundan dolayı bizi ateş azabından koru!.”

    Ay’ın ve uzayın keşfi olgusuna, zamanımızdan 1400 yıl önce yaşamış olan Hazreti Muhammed’in hadislerinde rastlıyoruz. Örneğin, bir hadisinde: “İnsanoğlu Ay karnında ikamet etmeden Kıyamet kopmayacaktır” demiştir. Başka bir hadisinde ise, gökteki parlak bir yıldızı işaret ederek: “Nefsimi elinde tutan Allah hakkı için, gece ve gündüz oluşumu bitmeden, bu din mutlaka şu yıldızın varacağı yere kadar ulaşacaktır” demiştir. Diğer bir hadisinde de: “Yaklaşın ey Ferruhoğulları! (Arap olmayan Müslümanlar!) Eğer bilim Süreyya Yıldızı’nda da olsa, içinizden ona ulaşıp bu bilimi alacak kimseler olacaktır” demektedir. O, kuşkusuz olacakları biliyordu ve bu hadisini, Arap ırkı için değil, Arap ırkı dışındaki Müslümanlar ve Kıyamet’e doğru Müslüman olacak olan Germen ve Slav ırkları için söylemiştir. Hızır Tezkiresi’nde Süreyya Yıldızı’ından söz edilmiş olması, bu hadisle uyum halindedir. Buradan, Allah’ın, insanoğluna, Süreyya Yıldızı’na (400 ışık yılı uzaklığa) kadar geniş bir uzayın fethini vaat ettiğini anlıyoruz.  

    Yukarıda, Hızır Tezkiresi’nin, ilk bakışta okura çarpıcı geleceğini umduğumuz, genelde Ay’ın keşfi ile ilgili bölümlerini sunduk. Şüphesiz ki, Tezkire sadece bunlardan ibaret değildir. Diğer bölümlerinde, içinde bulunduğumuz evrenin yaratılışı, diğer alemler ve bunlara ilişkin çeşitli konularda çok değerli bilgiler ve kehanetler ve evrensel sırlar yer almaktadır. Şiir dili ile ve bir takım sembollerle anlatılmış olan Nostradamus’un kehanetleri çeşitli yorumlara oldukça açıktır. Halbuki, Mevlana Halid-i Bağdadi’nin bu eseri kolayca anlaşılabilir bir Arapça ile yazılmış olup, cifir ilmini ve Kur’an’ı iyi bilen bilim adamlarınca kolaylıkla açıklanabilir niteliktedir. Hızır Tezkiresi’nin en önemli tarafı ise, bir takım kehanetlerin yanısıra, özellikle evrenin oluşumu, yasaları, kuantum fiziği ve bunlarla ilgili çeşitli konularda çok çarpıcı bilgileri içermiş olmasıdır.

    Bugünkü resmi bilimin çok üzerinde, çağımızı aşan bilgileri kapsayan bu değerli eseri kaleme alan “Mevlana Halid-i Bağdadi” acaba kimdir?

    *************************************************************************************************************************************************

    AY’IN KEŞFİ SIRASINDAKİ UFO GÖZLEMLERİ 

    M.%20COLLINS%20-%20N.%20ARMSTRONG%20-%20E.%20ALDRINŞimdi, Ay’a ilk adımı atanların serüvenine ve o zamanki kayıtlara bir göz atalım. Bilindiği gibi, Ay’ın keşfi, Neil Armstrong, Edwin Aldrin ve Michael Collins adlarındaki üç Amerikalı astronot tarafından, Apollo-11 uzay aracı ile 20 Temmuz 1969 tarihinde gerçekleşmiştir (S94). Bu üç asrtonotun Ay’da başına gelenler oldukça ilginçtir.

    Astronotlar, daha yolculuklarının ilk gününde, uzay aracı ile Ay arasında, ne olduğunu anlayamadıkları olağandışı bir nesne görürler. Bu iri ve garip nesne, astronotlara, nasıl ve nereden baktıklarına bağlı olarak değişik biçimlerde görünmüştür. Neil Armstrong, bu anlaşılmaz cismi, “iki birleşik halkaya” benzetir. 

    Michael Collins ise şöyle tanımlar (D62, S82): 

    “Bana göre, iki birleşik halkaya değil, içi boş bir silindire benziyordu. Cisim, takla atarken görülebildiğinden, tam pruvada iken, doğrudan içine bakılabiliyordu. İçi boş bir silindirdi. Fakat, daha sonra sekstantın odağını değiştirdiğimizde, silindirin şekli, açık duran bir kitaba benziyordu. Gerçekten çok tuhaftı.”

    Apollo-11 uzay aracı Ay’a yaklaşırken, astronotlar, siren seslerine, ya da tren düdüklerine benzeyen radyo parazitleri işitmeye başlarlar. Haberleşme sistemine de karışan bu seslerden şaşkına dönen Houston Uzay Merkezi: “Orada sizinle birlikte başkalarının da bulunmadığından emin misiniz?” diye sorar (D62).

    N.%20ARMSTRONGAy’da ilk adımlarını atan Neil Armstrong, çevreyi incelerken gördüğü garip bir şeyi ise şöyle tanımlar: “Diyebilirim ki, 800 metre kadar ötede yer üzerinde bazı izler var. Sanki tırtıllı bir traktör tarafından bırakılmış gibi”. Tekerlek izlerine benzeyen bu izler acaba neydi? (D62).

    Diğer taraftan, astronotların, Ay’da bulundukları süre içersinde Dünya ile yaptıkları konuşmalar büyük ölçüde sansürlenmiştir. NASA’da görevli bilim adamlarından Dr. Farouk El-Baz (S82, E4); bu konuşmalarda şifreli sözcüklerin kullanılmış olduğunu kabul etmektedir. NASA’nın bilim yazarlarından Otto Binder ise, astronotların, UFO gözlemleri sırasında konuşmamaları hususunda önceden uyarılmış olduklarını belirtmiştir. Böylece, UFO gözlemleri Dünya kamuoyundan saklanmaya çalışılmıştır. Ancak, Apollo-11’in, Houston Uzay Merkezi ile olan konuşmaları başka dinleme merkezlerinden de saptanmıştır. Örneğin, Armstrong ve Aldrin’in Ay yüzeyinden Houston ile yaptıkları bir konuşma kaydı şöyledir (D33, D62, S50, S83):

    “Astronot: Neydi o?. Ne biçim şeydi? Anlamak isterdim.  

    Houston: … (sansür).

    Astronot: Bebekler kocaman! Kocaman! Hayır! Hayır! Bu bir optik yanıldeğil. Hiç bir şey beni   buna inandıramaz.

    Houston: Ne? Ne oluyor yukarıda? Size ne oluyor Allah aşkına?

    Astronot: Onlar burada! Yüzeyin altındalar.

    Houston: Ne orada? (Yayın kesiliyor).

    Astronot: Ziyaretçiler gördük. Buradalar! Araçlarını gördük.

    Houston: Son bilgiyi tekrar edin.

    Astronot: Diyorum ki, orada uzay araçları var. Kraterin karşı yanında bir sıra halindeler.

    Houston. Tekrar edin! Tekrar edin!

    Astronot: Ses bu yörüngede … (kesilme). 6.25’den 5’e kadar … (kesilme). Otomatik Yayın Kontrol’a bağlıyorum. Ellerimi çırpıyorum. Başka bir şey yapamam. Filme alındı mı? Tanrım! Eğer bu lanet kameralar kayıt yaptıysa. Sonra ne?

    Houston: Bir şey alabildiniz mi?

    Astronot: Elde kayıt yok. Disklerin veya her neyseler, üç çekimlerini yaptım. Filmi bozuyorlar.

    Houston: Kontrol! Burası Kontrol! Yolda mısınız? UFO’lar üstünüzde mi?

    Astronot: Buraya indiler! Buradalar ve bizi görüyorlar.

    Houston: Aynalar? Aynalar? Onları kullanabildiniz mi?

    Astronot: Evet! Doğru yerdeler. Fakat, bu uzay araçları veya her neyseler, yarın gelip alabilirler.”

    Bu görüşme, İsviçre Televizyonu ve diğer bazı TV kanalları tarafından Ocak 1997’de yayınlanmıştır (S11). Dr. Vladimir Azhazha, Armstrong’un “Ay aracının yakınına inen iki  büyük yabancı nesnenin onları gözlediğiniHouston Uzay Merkezi’ne bildirdiğini, ancak bu mesajın NASA tarafından sansür edildiğini yazmıştır (S11).

    Dr. Aleksandr Kasantsev’e göre de, astronot Aldrin, Ay aracının içindeyken, UFO’ların renkli filmini çekmeyi başarmış; dışarıya çıkıp Armstrong ile buluştuğunda da film çekmeyi sürdürmüştür (S11).

    NASA’dan sızdırılan, Aldrin’in çektiği fotoğraflardan birinde, Armstrong’un hemen arkasında, çok büyük bir ışık kümesi net olarak görülmektedir (S15). Armstrong tarafından çekilen diğer bir Ay fotoğrafında da, yüzey üzerinde yine “çok güçlü bir ışık saçan büyük bir obje” göze çarpmaktadır (S15). Houston Uzay Merkezi’nce kaydedilen konuşmalarında, gerek Aldrin ve gerekse Armstrong, gördükleri objelerin “çok büyük” (enormous) olduklarını bildirmişlerdir.

    11 Ağustos 1969’da, Kanada’nın “Minuit” gazetesi (G8), büyük puntolarla, ABD astronotlarının Ay’da “canlılar” görmüş olduklarını yazmıştır (K124). Gazeteye göre, Armstrong, yumurta biçiminde bir araç görür; bu aracın içinden, kendilerini izlemekte olan ve yuvarlak başlıkları olan insan benzeri “iki yaratık” çıkar. Armstrong, Houston’a, bu konuda ayrıntılı bilgi vermek üzere iken, kendisine, gördüklerinin filmini çekmemesi  ve derhal başka gizli bir kanala bağlanması bildirilir.

    Apollo uçuşları sırasında, NASA Yer İzleme Üssü Şefi olarak görev yapan Christopher Kraft, Ay ile NASA arasındaki iletişimin uzun zamandan beri gizlilik kapsamına alındığını, yayınların ancak iki dakikalık gecikme ile Dünya’ya yayınlanmasına izin verildiğini açıklamıştır (D33).

    Diğer taraftan, yukarıda da belirttiğimiz gibi, Ay modülünün Ay’a inişinin oval biçimli bir çift UFO tarafından yakından izlenmesi olayı, TV yayınları ve fotoğraflarla çok net bir şekilde saptanmıştır. Hatta bu görüntüye “Life” dergisi kapağında yer vermiş, ancak bu baskı daha sonra toplatılmıştır. Ay’da karşılaşılan canlılarla ilgili görüntü ve bilgiler başka yayınlarda da yer almıştır (D33, S93).

     

    :)

    geri kalan tüm bilgilere.

    Zaman gezmeni Hz. Hızır :)

    Torunlarınıza selam söyleyin :)

    http://hanifislam.com/zigzag/index.htm

    Ufo değil onlar insan !



    Bizi Satanı Biz Bedavaya Veririz..! http://www.intikal.org - http://www.ohbea.com
  6. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Böcüklerin Efendisi
    krypt
    krypt's avatar
    Kayıt Tarihi: 05/Mart/2004
    Erkek

    HAHAHAHHAHAHAHHA AHAHAHAHAHHAA altıma sıçtım yazıyı okurken. Şu kehanet işlerine de ayrı hastayım hiçbir kahin de çıkıp adam gibi "Amerikalılar uzaya çıkacak amk." demez de ecic, bücüc, evire, çevire söylerler. Madem biliyorsun adam gibi söyle.


    while (1<2)
  7. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    RemotE
    RemotE's avatar
    Banlanmış Üye
    Kayıt Tarihi: 16/Temmuz/2005
    Erkek

    KrypT bunu yazdı:
    -----------------------------

    HAHAHAHHAHAHAHHA AHAHAHAHAHHAA altıma sıçtım yazıyı okurken. Şu kehanet işlerine de ayrı hastayım hiçbir kahin de çıkıp adam gibi "Amerikalılar uzaya çıkacak amk." demez de ecic, bücüc, evire, çevire söylerler. Madem biliyorsun adam gibi söyle.


    -----------------------------

    Bak bende Medyumum mesela senin başına 1 ay içinde en geç büyük bir olay gelicek. çok sıkıntı yaşıyacaksın ve buna bir kız sebep olucak.

     

    Başına geldiğinde foruma gir bi topic aç güldüğüme pişman  oldum yazarsın ok :)


    Bizi Satanı Biz Bedavaya Veririz..! http://www.intikal.org - http://www.ohbea.com
  8. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Jilet_Boris
    Jilet_Boris's avatar
    Kayıt Tarihi: 04/Mart/2009
    Erkek

    anubisx bunu yazdı:
    -----------------------------

    chaigg bunu yazdı:
    -----------------------------

    uzaylılar varmıdır bilememde o ufoların sert ve ani şekilde yaptıkları manevralar yokmu harbiden çok fena bi teknoloji.


    ----------------------------- 

    gecenin 4ünde iyi gitti bu yorum :D


    -----------------------------

    evet zaten atletik gülüşlü canlılar birde o enfes buğday tenleri yok mu

  9. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    ZaYGo
    ZaYGo's avatar
    Kayıt Tarihi: 10/Haziran/2007
    Erkek

    bu konuda ayetlerle uçmaya başlamış..


    Long Live Turkey..
  10. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    RemotE
    RemotE's avatar
    Banlanmış Üye
    Kayıt Tarihi: 16/Temmuz/2005
    Erkek

    Krypt kahin dediğin adamın Kim olduğunu öğrenelim mi ?

     

    “MEVLANA HALİD-İ BAĞDADİ” KİMDİR?

    Mevlana Halid-i Bağdadi, 1770-1827 yılları arasında Bağdat’ta yaşamış ve Kadiri dergahında eğitim görmüş bir Mevlevi’dir. Bağdadi, “Abdülkadir Geylani”nin el verdiği bir kimse olarak da bilinmektedir. Bu özelliği ile Halidilik ve Geylanilik, Müslümanlık’ta birbiriyle bağıntılı bir tarikat gibi görünmüştür. Ancak, daha sonra, Hazreti Hızır’dan ders aldığını ve onunla “Alemleri, ilahi katları birlikte gezerek öğrendiğini” bildiren Bağdadi, bir tarikat olmayan, ancak bir bilim ve sevgi birliği olarak tanımlanabilecek “Halidi Öğretisi” ile Geylanilik’ten ayrılmıştır.

    Bağdadi ve Halidilik tarikatı ile ilgili olarak dilimizde yayınlanmış olan üç eser biliyoruz:                                                Bunlar, “Halidiye Risalesi”, “Mecd-i Talid” (Büyük Doğuş) ve “Şemsü’s Şümus” (Güneşler Güneşi) isimli eserlerdir (K43). Yakup Çiçek tarafından dilimize çevrilen bu eserlerde, Bağdadi’nin doğum tarihi, Hicri 1190 (Miladi 1776) ve Hicri 1193 (Miladi 1779) olarak verilmiştir. Ölüm tarihi ise, Hicri 1242 (Miladi 1827) dir. Bağdadi’nin yaşam öyküsünü, söz konusu eserlerden aktararak kısaca sunuyoruz:

    Bağdadi, Irak’ta, Süleymaniye’ye sekiz kilometre uzaklıktaki Karadağ kasabasında doğmuş ve orada büyümüştür. Zamanın ünlü hoca ve alimlerinden eğitim görmüş, Arapça ve Farsça nazım ve nesirdeki üstünlüğü ile en önde gelen belagat alimleri seviyesine yükselmiştir. Daha sonra, eğitimi için uzak yerlere giderek, oralarda ilmini daha yüksek mertebelere çıkarmıştır.

    Bağdadi, tanınan ve takdir edilen ilmi kişiliğinin yanısıra, üstün ahlak ve “takva”sı ile de her zaman dikkati çeken bir özelliğe sahipti. “Ledunni” (kaynağı Kur’an’da gizli) bilimlere son derece vakıf olup, bu konularda o zamanın ileri gelen üstadlarından da daha ileri bir derecede bulunmaktaydı. Üstün bir zekaya, güçlü bir hafızaya ve derin bir anlayışa sahipti. Bununla birlikte, hocalarına karşı kendini küçük ve aciz gösterir; bildiği halde bilmeyen bir kimse gibi davranırdı. Bu, bir anlamda, yaptığı hayrı, iyiliği duyurmak istemeyen; ancak, yaptığı menfi bir hareketi de gizlemeye çalışmayan kimse anlamına gelen “Melami” davranışıydı. Herkes tarafından sevilen, pek sabırlı, kanaatkar ve pek muhterem bir kişiydi. Daima ruhani bir cezbe, ağlama ve tefekkür halinde bulunan Bağdadi Hazretleri, manen kemale ermiş üstün bir kişiliğe sahipti.

    Bağdadi’nin, Hicri 1220 yılında Medine-i Münevvere’yi ziyareti sırasında başından geçen ilginç bir olayı kendi ağzından dinleyelim:

    “Medine-i Münevvere’de, “salih”lerden biri ile karşılaşıp, özellikle irşadım konusunda faydalanmak istiyordum. Bir gün, Yemenli, “istikamet sahibi”, alim ve amil bir zatla karşılaştım. Hiç bir şey bilmeyen bir kişinin, büyük bir alimden nasihat istemesindeki tavrını takınarak, bana öğüt vermesini talep ettim. Bir çok nasihatte bulundu ve sonunda şöyle dedi: “Mekke-i Mükerreme’de, zahiri görünüşü şeriata ters düşse bile, gördüğün her şeye hemen karşı çıkmaya kalkışma”. Mekke-i Mükerreme’ye vardığımda, bir cuma günü, bir deve kurban eden kişinin eciri kadar sevaba nail olmak için, Mescid-i Haram’a erkenden geldim. Kabe’ye karşı oturup “Delail” okumaya başladım. Bu sırada, siyah sakallı, gösterişsiz, basit bir kıyafet giymiş bir adamın geldiğini ve sırtını Kabe’nin duvarına dayayıp, yüzünü bana çevirdiğini gördüm. İçimden, “Bu adam Kabe’ye karşı edep dışı davranıyor” diye düşündüm. Bu düşüncemin akabinde, o adam bana şunları söyledi: “Be adam! Sen bilmiyormusun, Allah katında mümine hürmet, Kabe’ye hürmetten daha üstündür. Tutup da, benim Kabe’ye sırtımı dönüp, yüzümü sana çevirmeme itiraz ediyorsun. Hem sen Medine’de yapılan nasihati ne çabuk unuttun”. Bu sözler üzerine, onun kesinlikle büyük bir “veli” olduğunu anladım ve hemen ellerine kapandım. Özür dileyerek beni irşad etmesini istedim. O da, “Senin irşadın bu diyarda değildir” deyip, eliyle Hindistan tarafını işaret etti. “Sana bu yönden işaret gelecektir ve irşadın orada olacaktır” diyerek sözünü tamamladı.”

    Bağdadi, bu olaydan dört yıl sonra, Hicri 1224 yılında Hindistan’ın Cihanabad şehrine giderek, orada Şeyh Abdullah Dehlevi Hazretleri’nin mürşidliğinde Nakşibendi tarikatının eğitimine girer. Orada bir yıl kadar kaldıktan sonra, Şeyh Hazretleri, ona, “velayeti ikmal ettiğini”, dirayet ve tam bir vukufla “sülukunu” tamamladığını bildirir ve “irşad icazeti” verir. Hilafetin en üst derecesi olan “Hilafet-i Temme” ile onu beş tarikatta halife yapar. Bu tarikatlar, Nakşibendi, Kadiri, Sühreverdi, Kübrevi ve Çeşti’dir. Dönüşünde, Şeyh Hazretleri onunla birlikte yedi kilometre yürüyerek Bağdadi’yi yolcu eder. Bağdadi, seyahat ettiği beş gün süresince, yemez, içmez; vaktini sadece ibadet ve zikirle geçirir. Beşinci gün, Şiraz yakınlarındaki bir limandan İsfahan’a geçer. Uğradığı her yerde, insanları hidayete davet eder. Hemedan ve Semedüc’e gelir. Senedüc’de kaldığı süre içinde, matematik, geometri, astronomi ve coğrafya tahsil eder. Hicri 1226’da, nihayet Süleymaniye’ye ulaşır. Bundan iki yıl sonra, Hicri 1228 yılında Bağdat’a yerleşen Bağdadi, burada on yıl kadar kaldıktan sonra, Hicri 1238 yılında, müridleri, “etraf-ı iyali” ve halifeleriyle birlikte Şam’a yerleşir. Kaldığı her yerde, kalabalık insan gruplarının izdihamı içersinde, bir çok alim ve emir onu ziyarete gelir. Gelenleri, tefsir, hadis, tasavvuf, fıkıh ve çeşitli ilmi konularda yetiştirmeye çalışır, irşad eder. Kudüs, Halep ve Irak’ın tamamı, özellikle Bağdat, Basra, Kerkük, Erbil, İmadiye ve Cezire bölgeleri; Güneydoğu Anadolu, özellikle Mardin, Gaziantep, Urfa ve Diyarbakır bölgeleri; ayrıca, Hindistan, Afganistan, Maveraünnehir, Mısır, Amman ve Mağrip (Batı ülkeleri) halkından pek çok kimse onun müridi olmuşlardır.

    Mevlana Halid-i Bağdadi, Hicri 1242 (Miladi 1827) yılında, “Zilkade”nin 14. Cuma gecesi, Taun hastalığından vefat etmiştir. Kabri, Şam’da, Salihiye’de olup, Müslümanlar’ın ziyaretine açıktır.

     

    SLAM KRİPTOLOJİSİNDE “BAĞDADİ”

    Abdülkadir Geylani’nin dergahından Hazreti Hızır’ın başkanlık ettiği “Kırklar Meclisi”ne yükseldiğinde, Bağdadi’nin bu makamla yetinmeyip, Hazreti Hızır’a şöyle dediği rivayet edilir:

    “Benim “Kırklar”da, daha yüksek makamlarda gözüm yok. Benim gözüm senin ilminde. Çünkü senin ilmin, seni doğrudan alim olarak kuşatan Allah’tandır, kuldan değildir. Sana, Hazreti Musa’nın sorduğu gibi üç soru sorma gafletine düşene kadar yanında yoldaş olmama izin ver. Göreceksin, beni sabırlı bulacaksın ve senin Allah reyi ile yaptıklarının hiç biri hakkında soru sormayacağım.”

    -----

    MUKADDİME

    Mevlana Halid-i Bağdadi, Hızır Tezkiresi’nin “Mukaddime” başlığını taşıyan bölümünde, niçin “Mevlana”adını aldığını şöyle açıklıyor:

    “Mevlana “Veli” demek değil, Allah’ın “Veli” ismini talim eden demektir. Bunu, sadece, Mevlana Celaleddin-i Rumi gönül dostum anladığından, onun lakabını almak için önce Mevlevi oldum. Mütevazi olan ve kendini eleştirmeyi bilen, başkasını eleştirmeyi de öğrenir. Allah ne kadar büyükse, kul o kadar “melami” olmalıdır. “Mevlana” lakabı içinde de o güzel sıfat vardır. Ben, şeyh ve mürşid değilim. Benim mürşidim, “Her Çağın Dirisidir”. Ne “Halidi” deyin, ne de “Halidi” tarikatından olduğunuzu söyleyin. Yolumuz gerçekte tarikat değil, “tarikatlar üstü” bir İslam sünnetidir. Bir tarikat seçecekseniz, tavsiyem şudur: “Ya hiç biri; ya da hepsi!”. Çünkü, tarikat “yol”dur. Ya yolunuz çıkmaz ise?.”

     

    BAĞDADİ’NİN VASİYETİ

    Bağdadi, yukarıdaki konuya vasiyetinde şöyle değinmiştir:

    “Mümin, ilk önce benim mütevazi dergahıma tenezzül etsin. Sonra hemen dergahımı terk etsin; sırasıyla “Nakşibendi”, “Melami”, “Geylani”, “Halveti” ve bilinen her dergaha feyizlenene kadar girsin. Sonra, gidecek hiç bir dergah kalmayınca, sünnetin dört mezhebine birden girip, dördünün de mensubu olsun. O zaman anlayacaksınız ki, onların bittiği yerde “İslam” başlamıştır. Siz “İslam”a gelince, işte en başta sizi uğurlamış, fakat en sonda sizi ağırlamış olacağım. Buluşmamız o güne kalmıştır.”

    Bağdadi, ardında kalanlara , vasiyetinde şöyle sesleniyor:

    “Ben, Hazreti Hızır’ın müridi ve öğrencisi olmakla “ebediyim”. Bana sakın “mürşid” denilmesin. Sakın ardımdan “Hazret” lakabı kullanılmasın. Eğer beni “evliya” diye anarsanız, sizlere lanet olsun. “İhtiram” (saygı) ve tapınmak ayrı ayrı şeylerdir. Sakın Resulullah’ı Allah’tan çok sevmeyin. Sakın beni hepsinden çok sevmeyin. Ben olduğum gibi göründüm; göründüğüm gibi oldum ve daima onurumla yaşadım. Benden sonra, sakın beni olduğumdan başka türlü göstermeyin. Ne bana, ne Resulullah’a tapmayın; sadece Allah’a tapın. Çünkü, bütün geçmiş “velilerin” ardından baktığımda, o mübarek zatların çevresinde bir takım dalkavuk ve sahtekar grupların çöreklendiğini gördüm. Bu sahte çevreyi, vefatımın ardından, dergahımdan uzaklaştırın. Unutmayın ki, hiç bir “veli”, yaşadığı sürece, kendisi hakkında evliyalık iddiasında bulunmamıştır. Çünkü, “Veli”, Allah’ın adlarından biri olan “El-Veli” olup, kullarına ait olamaz. Bizler sadece “Veli”nin kulları olabiliriz. Bana bunları ve bu lakapları yakıştırmayın.”


    Bizi Satanı Biz Bedavaya Veririz..! http://www.intikal.org - http://www.ohbea.com
Toplam Hit: 22159 Toplam Mesaj: 88