folder Tahribat.com Forumları
linefolder Derin Konular
linefolder Atatürk"Ün Tabutunun Açıldığı Gün (9 Kasım 1953)



Atatürk"Ün Tabutunun Açıldığı Gün (9 Kasım 1953)

  1. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    invisible_1905
    invisible_1905's avatar
    Kayıt Tarihi: 09/Mart/2007
    Erkek
    Kefen sıyrıldı ve...

    Özel solüsyonla ıslatılmış pamuk kitlesi kaldırılınca
    Ata'nın
    yüzü ortaya çıktı. Derisi kahverengi bir hal almış, ama hatları
    bozulmamıştı.Sanki uyuyordu...

    8 Kasım 1953 Pazar gecesi saat 23.00'da Prof. Dr. Kamile
    Şevki
    Mutlu'nun ev telefonu çaldı. Prof. Mutlu, Ankara Tıp Fakültesi
    Histoloji ve Ambriyoloji Kürsüsü Başkanı'ydı.Patalogdu. Arayan
    ise
    Ankara Valisi Kemal Aygün'dü...
    Aygün, "Hocam" dedi, "10 Kasım günü Atamızın naaşını
    Anıtkabir'e taşıyacağız. Bunun için bir komite kurduk. Naaşı
    geleneklere uygun olarak toprağa defnedeceğiz. Ancak bozulmadan
    korunduğunu belgelemek için muayene etmenizi rica
    ediyoruz."Prof. Mutlu
    önce reddetti. Mutlu, o sırada 40 derece ateşle yatıyordu.
    Hastalığını
    gerekçe göstererek bu görevi bir başka meslektaşının yapmasını
    rica
    etti.Ancak Vali Aygün ısrarcıydı: "Ben sizi sarar sarmalar
    götürürüm,
    bu tarihi bir görev" dedi. Mutlu kabul etti ve 9 Kasım sabahı
    Etnografya Müzesi'ne gitti. Başbakan Adnan Menderes oradaydı.
    Meclis
    Başkanı Refik Koraltan ve eski başkan Abdülhalik Renda
    da...Mutlu,
    görevden affını istemekle ne büyük hata ettiğini o zaman anladı.
    Gerçekten
    tarihi bir tanıklıktı bu...
    Ata'nın gül ağacından tabutu, 4 Kasım günü, geçici
    kabrinden
    çıkarılıp müzenin holündeki mermer katafalka konulmuştu. Bir
    hafta
    boyunca sırayla öğrenciler, subaylar ve generaller katafalk
    başında
    nöbet tutmuştu. Nihayet tabutun açılma günü gelip de komite
    üyeleri
    tamam olunca Prof. Kamile Mutlu "Başlayın" talimatını verdi.
    Bunun
    üzerine tabutun vidaları söküldü. Tahta tabutun içinde madeni
    bir
    sanduka bulunuyordu. Bu sandukada gaz birikmiş olma ihtimali
    düşünülerek önce bir burgu ile delik açıldı. Gaz ya da koku
    çıkmadı.Sanduka
    talaş doluydu.
    Sandukanın içi, muhafaza solüsyonu ile ıslatılmış tahta talaşı
    doluydu.
    Bu talaş, naaşın ayak yönüne doğru toplandı. Talaşın arasında,
    ağzı
    kapalı ve içi sıvı dolu bir şişe bulundu. Bu,cesedi muhafaza
    için
    kullanılan solüsyondan bir numuneydi. Üzerinde terkibi
    yazılıydı.Ata'nın naaşı beyaz kefene sarılmış, sonra kahverengi
    bir
    muşambayla kaplanmıştı.Sargıları açmaya başladılar. Herkes
    nefesini
    tutmuştu. Çünkü, "Naaş çürüyüp bozulmuş, çıkan gazlar tabutu
    patlatmış,
    nöbetçi er, kokudan bayılmış" diye bir sürü söylenti
    geziniyordu. Ve 15
    yıl sonra ilk kez Ata'nın yüzünü göreceklerdi.Kefenin sargıları
    aralanınca Prof. Kamile Şevki Mutlu, orada bulunanların
    yardımıyla
    katafalka çıktı ve Atatürk'ün yüzüne baktı. Ata'nın derisi
    kahverengi
    bir hal almış, ama yüz hatları bozulmamıştı. Menderes sapsarı
    olmuştu
    Prof. Mutlu, gördüğü tabloyu daha sonra şöyle
    anlatacaktı:"Yüzünü örten
    ıslak pamuk kitlesi kaldırılınca Ata'nın heykel gibi duran yüzü
    ile
    karşılaştım. Uzun sarı saçlarından ince bir tutam, sol göz
    kapağının
    üzerine düşmüştü. Atatürk, Dolmabahçe Sarayı'ndaki yatağında
    uyuyor
    gibiydi."
    Prof. Mutlu, kenarda bekleyen komite üyelerini tabutun
    başına
    çağırdı. Onlar da tek tek tabutun içine baktılar.En başta
    Başbakan
    Adnan Menderes vardı. Koyu renk takım elbisesi içindeki Menderes
    de
    yanındakilerin yardımıyla katafalka çıktı,ürkek bir şekilde
    aşağı,
    tabuta doğru baktı. O an ne olduğunu Prof. Kamile Mutlu'dan
    aktaralım: "Menderes çok heyecanlandı.Rengi sapsarı oldu. Bir de
    baktım
    ki, müzenin kapısına doğru gidiyor. Atatürk'ün yüzüne bakmadı.
    Tahmin
    ediyorum, kendinde o kuvveti bulamadı. En sona Abdülhalik Renda
    kalmıştı. O da Ata'yla karşı karşıya gelir gelmez tabutun yanına
    yığılıverdi.
    Salondaki herkes Atatürk'ü tek tek gördükten sonra naaş,
    tekrar
    solüsyonla ıslatıldı. Ata'nın başı pamuklarla örtüldü ve vücudu
    beyaz
    kefenle sarıldı. Bu sırada bir komiser,orada görevli adli tıp
    doçenti Dr.
    Cahit Özen'in yanına yaklaşıp avucunda taşıdığı bir kâğıdı
    gösterdi ve
    şöyle dedi:"Bu kâğıdı,Atatürk'ün hemşiresi Makbule Hanım
    gönderdi.Kefenin içine Atatürk'ün göğsü üstünekonmasını
    istiyor."Doç.
    Özen, kâğıda bir göz attı. Eski Türkçe bir şeyler yazılıydı.
    "Böyle bir
    kâğıdı Atatürk kabul etmez. Bize kızar, darılır" dedi.Komiser
    kâğıdı
    katlayıp cebine koydu ve uzaklaştı. Bütün işlemler bittikten
    sonra
    salonda bulunanlar naaşın iki yanından geçip hep bir ağızdan
    besmele
    çektiler ve cesedi yeni tabuta yerleştirdiler. Bu tabut da 15
    yıl
    içinde yattığı büyük gül ağacı tabutun içine konuldu. Üzeri
    bayrakla
    örtüldükten sonra kapağı kapatıldı.
    Ve 10 Kasım sabahı, Ata'nın naaşı 15 yıl önce onu
    Dolmabahçe'den Ankara'ya taşıyan top arabasına yerleştirilip son
    durağı
    olacak Anıtkabir'e taşındı. Artık ebediyen orada kalacaktı...
    Atatürk'ün tabutu, Menderes'in huzurunda açılmıştı
    Ata'nın 15 yıl Etnografya Müzesi'nde bekletilen naaşı,12
    askerin
    omuzları üzerinde oradan alınmış ve 136 asteğmenin çektiği bir
    top
    arabası ve matem marşı eşliğinde Anıtkabir'e taşınmıştı.Radyodan
    naklen
    yayımlanan o görkemli tören, en az 15 yıl önceki kadar
    hüzünlüdür.Ancak
    o törenden hemen önce yaşananlar, tarihçilerin pek ilgisini
    çekmemiştir. Bilindiği gibi, Anıtkabir yapılana dek, Atatürk'ün
    naaşının korunabilmesi için "tahnit" denilen bir işlem
    yapılmıştı.
    Gülhane Patolojik Anatomi profesörü Dr. Lütfi Aksu tarafından
    gerçekleştirilen bu işlem sırasında naaşa, şırıngayla özel bir
    formül
    enjekte edilmiş ve üzerine formüllerin yapıştırıldığı iki küçük
    ilaç
    şişesi, Ata'nın koltuk altlarına yerleştirilmişti. Bu işlem
    sayesinde
    Ata'nın naaşı da -diyelim bugün Lenin'in mozolesinde olduğu gibi
    -
    öldüğü günkü haliyle korunabilirdi. Ancak İslam dini, ölünün
    defnini
    şart koştuğundan,geçici tahnitin bozulması şarttı.
    Nakilden önce, bu işlem için bir komite kuruldu. O
    komite,törenden bir gün önce, Başbakan Adnan Menderes'in
    huzurunda
    Atatürk'ün tabutunun açılmasını kararlaştırdı.Tabut açılınca
    tahnit
    bozulacak ve ceset çürümeye başlayacaktı.Bir başka deyişle
    Atatürk'ün
    (mumyalanmış gibi) korunmuş naaşını son görenler, o törene
    katılanlar
    olacaktı. Atatürk'le ilgili belgesel çalışmaları sırasında o
    törene
    katılanların bir kısmıyla konuşmuştuk.Bu yazıda yer alan
    bilgilerin bir
    kısmı o tanıklıklara, önemli bir bölümü ise değerli Atatürk
    araştırmacısı Prof. Dr. Utkan Kocatürk'ün, Prof.Dr. Kamile Şevki
    Mutlu
    ile yaptığı sohbetten aktardıklarına dayanıyor.
    Ata'nın yarım asır önceki son yolculuğu, sanırım bu
    ayrıntılarla
    daha da ilginç bir boyut kazanıyor.

    Atatürk'ü son görenler anlatıyor:

    'Yüzünde iki günlük sakal vardı'

    Osman Ersoy ve Halide İntepe, 10 Kasım 1953'te
    Etnografya
    Müzesi'nde asistan olarak çalışıyorlardı. O yüzden 50 yıl önceki
    o
    töreni ve tabutun içindeki Atatürk'ü son kez görme fırsatı
    buldular.
    İzlenimlerini şöyle anlattılar:

    • OSMAN ERSOY: "Sağlığında görmemiştim Atatürk'ü... Korkunç
    heyecanlıydım. Biz çalışanlar, asistanlar, memurlar sıra ile
    katafalka
    çıktık. Oldukça sararmış ve küçülmüş bir çehre... 1 - 2 günlük
    sakalı
    vardı. Kaşları fevkalade iyi şekilde fark ediliyordu."
    ' Gözleri aralıktı'

    • HALİDE İNTEPE: "Tabut kapanmadan en son gittim baktım.
    Başı yana
    doğru eğikti. Yüzü hiç bozulmamıştı. Azıcık sakalları çıkmıştı.
    Hani
    insan hasret giderek ölürse, gözleri aralık kalırmış ya, öyle
    aralıktı
    gözleri... Ama bir ölü yüzü yoktu. Uyuyor gibiydi."

    Alıntıdır..

    TIGER şimdi asker 87/2/B Tankçı (www.divxhome.net) Herkesi bekleriz.
  2. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Lupin
    Lupin's avatar
    Kayıt Tarihi: 10/Nisan/2006
    Erkek

    Uff tüylerim ürperdi..

    Sanki o anı bende yaşadım okurken yaa :S

    İçim bi tuhaf oldu :S

    Teşekkürler kardeş böyle bir yazıyı bizimle paylaştığın için..

    Birde kaynak var mı ?

    Ya da nereden alıntı yaptın bize verebilir misin ?

    Yanlış anlama, gerçeklik boyutunu öğrenmek istiyorum da..


    Rus ile aldatmayanı etmeli takdir,tek biri ile uslanmayanın hakkı köçektir.
  3. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Ayro
    Ayro's avatar
    Kayıt Tarihi: 08/Ağustos/2005
    Erkek
    invisible saolasın çok güzel bir yazı olmuş.Okuyupta tüyleri ülpermeyecek adam olduğunu snamıyorum süper.
  4. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Fikibok
    KaptaN
    KaptaN's avatar
    Üstün Hizmet Madalyası
    Kayıt Tarihi: 30/Ağustos/2005
    Erkek
    akira bunu yazdı:
    -----------------------------

    yalan. külliyen yalan. yine insanların bazı hassas duygularını okşamak istiyorlar.

    atatürk 1938' de öldü. tabutu ise 1953' açıldı. doğrudur. ancak 15 sene de bir insan bedeni çürür toprak olur. yalnızca iskeleti kalır. ne saç, ne göz kapağı, ne  kahverengi bir ten, ne de bozulmamış  yüz hatları kalır. kim olursa olsun, firavun hariç ölen bir insanın bedeni en fazla 2-3 sene içerisinde çürür. yok olur. 

    bu naaş taşıma işlemi yalnızca iskelete dayalı bir naaş taşıma olayıdır. atatürkün yalnızca kemikleri taşınmıştır anıtkabire. diğer anlatılan şehir efsanleri ise, resmi tarihin bizlere attığı kazıklardan yalnızca bir tanesidir. inanmayın. 

    -----------------------------

     

    dalgamı geçiyon hoja resimleri bile  sadece tek resim hürriyet fotografcısına tek denklaşöre basmasına izin verildi miil deglerimizle oynayaamzlar HELEKİ ATATÜRK VARSA ...... ister biraz   sen biraz daha araştır sora gel.. oke benim düşüncem budur

  5. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Fikibok
    KaptaN
    KaptaN's avatar
    Üstün Hizmet Madalyası
    Kayıt Tarihi: 30/Ağustos/2005
    Erkek

    al buda resimlisi

     

     

     

     

    8 Kasım 1953 Pazar gecesi saat 23.00'da Prof. Dr. Kamile
    Şevki

    Mutlu'nun ev telefonu çaldı. Prof. Mutlu, Ankara Tıp Fakültesi
    Histoloji ve Ambriyoloji Kürsüsü Başkanı'ydı.Patalogdu. Arayan
    ise
    Ankara Valisi Kemal Aygün'dü...
    Aygün, "Hocam" dedi, "10 Kasım günü Atamızın naaşını
    Anıtkabir'e taşıyacağız. Bunun için bir komite kurduk. Naaşı
    geleneklere uygun olarak toprağa defnedeceğiz. Ancak bozulmadan
    korunduğunu belgelemek için muayene etmenizi rica
    ediyoruz."Prof. Mutlu
    önce reddetti. Mutlu, o sırada 40 derece ateşle yatıyordu.
    Hastalığını
    gerekçe göstererek bu görevi bir başka meslektaşının yapmasını
    rica
    etti.Ancak Vali Aygün ısrarcıydı: "Ben sizi sarar sarmalar
    götürürüm,
    bu tarihi bir görev" dedi. Mutlu kabul etti ve 9 Kasım sabahı
    Etnografya Müzesi'ne gitti. Başbakan Adnan Menderes oradaydı.
    Meclis
    Başkanı Refik Koraltan ve eski başkan Abdülhalik Renda
    da...Mutlu,
    görevden affını istemekle ne büyük hata ettiğini o zaman anladı.
    Gerçekten
    tarihi bir tanıklıktı bu...
    Ata'nın gül ağacından tabutu, 4 Kasım günü, geçici
    kabrinden
    çıkarılıp müzenin holündeki mermer katafalka konulmuştu. Bir
    hafta
    boyunca sırayla öğrenciler, subaylar ve generaller katafalk
    başında
    nöbet tutmuştu. Nihayet tabutun açılma günü gelip de komite
    üyeleri
    tamam olunca Prof. Kamile Mutlu "Başlayın" talimatını verdi.
    Bunun
    üzerine tabutun vidaları söküldü. Tahta tabutun içinde madeni
    bir
    sanduka bulunuyordu. Bu sandukada gaz birikmiş olma ihtimali
    düşünülerek önce bir burgu ile delik açıldı. Gaz ya da koku
    çıkmadı.Sanduka
    talaş doluydu.
    Sandukanın içi, muhafaza solüsyonu ile ıslatılmış tahta talaşı
    doluydu.
    Bu talaş, naaşın ayak yönüne doğru toplandı. Talaşın arasında,
    ağzı
    kapalı ve içi sıvı dolu bir şişe bulundu. Bu,cesedi muhafaza
    için
    kullanılan solüsyondan bir numuneydi. Üzerinde terkibi
    yazılıydı.Ata'nın naaşı beyaz kefene sarılmış, sonra kahverengi
    bir
    muşambayla kaplanmıştı.Sargıları açmaya başladılar. Herkes
    nefesini
    tutmuştu. Çünkü, "Naaş çürüyüp bozulmuş, çıkan gazlar tabutu
    patlatmış,
    nöbetçi er, kokudan bayılmış" diye bir sürü söylenti
    geziniyordu. Ve 15
    yıl sonra ilk kez Ata'nın yüzünü göreceklerdi.Kefenin sargıları
    aralanınca Prof. Kamile Şevki Mutlu, orada bulunanların
    yardımıyla
    katafalka çıktı ve Atatürk'ün yüzüne baktı. Ata'nın derisi
    kahverengi
    bir hal almış, ama yüz hatları bozulmamıştı. Menderes sapsarı
    olmuştu
    Prof. Mutlu, gördüğü tabloyu daha sonra şöyle
    anlatacaktı:"Yüzünü örten
    ıslak pamuk kitlesi kaldırılınca Ata'nın heykel gibi duran yüzü
    ile
    karşılaştım. Uzun sarı saçlarından ince bir tutam, sol göz
    kapağının
    üzerine düşmüştü. Atatürk, Dolmabahçe Sarayı'ndaki yatağında
    uyuyor
    gibiydi."
    Prof. Mutlu, kenarda bekleyen komite üyelerini tabutun
    başına
    çağırdı. Onlar da tek tek tabutun içine baktılar.En başta
    Başbakan
    Adnan Menderes vardı. Koyu renk takım elbisesi içindeki Menderes
    de
    yanındakilerin yardımıyla katafalka çıktı,ürkek bir şekilde
    aşağı,
    tabuta doğru baktı.
    O an ne olduğunu Prof. Kamile Mutlu'dan
    aktaralım: "Menderes çok heyecanlandı.Rengi sapsarı oldu. Bir de
    baktım
    ki, müzenin kapısına doğru gidiyor. Atatürk'ün yüzüne bakmadı.
    Tahmin
    ediyorum, kendinde o kuvveti bulamadı. En sona Abdülhalik Renda
    kalmıştı. O da Ata'yla karşı karşıya gelir gelmez tabutun yanına
    yığılıverdi.
    Salondaki herkes Atatürk'ü tek tek gördükten sonra naaş,
    tekrar
    solüsyonla ıslatıldı. Ata'nın başı pamuklarla örtüldü ve vücudu
    beyaz
    kefenle sarıldı. Bu sırada bir komiser,orada görevli adli tıp
    doçenti Dr.
    Cahit Özen'in yanına yaklaşıp avucunda taşıdığı bir kâğıdı
    gösterdi ve
    şöyle dedi:"Bu kâğıdı,Atatürk'ün hemşiresi Makbule Hanım
    gönderdi.Kefenin içine Atatürk'ün göğsü üstünekonmasını
    istiyor."Doç.
    Özen, kâğıda bir göz attı. Eski Türkçe bir şeyler yazılıydı.
    "Böyle bir
    kâğıdı Atatürk kabul etmez. Bize kızar, darılır" dedi.Komiser
    kâğıdı
    katlayıp cebine koydu ve uzaklaştı. Bütün işlemler bittikten
    sonra
    salonda bulunanlar naaşın iki yanından geçip hep bir ağızdan
    besmele
    çektiler ve cesedi yeni tabuta yerleştirdiler. Bu tabut da 15
    yıl
    içinde yattığı büyük gül ağacı tabutun içine konuldu. Üzeri
    bayrakla
    örtüldükten sonra kapağı kapatıldı.
    Ve 10 Kasım sabahı, Ata'nın naaşı 15 yıl önce onu
    Dolmabahçe'den Ankara'ya taşıyan top arabasına yerleştirilip son
    durağı
    olacak Anıtkabir'e taşındı. Artık ebediyen orada kalacaktı...
    Atatürk'ün tabutu, Menderes'in huzurunda açılmıştı
    Ata'nın 15 yıl Etnografya Müzesi'nde bekletilen naaşı,12
    askerin
    omuzları üzerinde oradan alınmış ve 136 asteğmenin çektiği bir
    top
    arabası ve matem marşı eşliğinde Anıtkabir'e taşınmıştı.Radyodan
    naklen
    yayımlanan o görkemli tören, en az 15 yıl önceki kadar
    hüzünlüdür.
    Ancak
    o törenden hemen önce yaşananlar, tarihçilerin pek ilgisini
    çekmemiştir. Bilindiği gibi, Anıtkabir yapılana dek, Atatürk'ün
    naaşının korunabilmesi için "tahnit" denilen bir işlem
    yapılmıştı.
    Gülhane Patolojik Anatomi profesörü Dr. Lütfi Aksu tarafından
    gerçekleştirilen bu işlem sırasında naaşa, şırıngayla özel bir
    formül
    enjekte edilmiş ve üzerine formüllerin yapıştırıldığı iki küçük
    ilaç
    şişesi, Ata'nın koltuk altlarına yerleştirilmişti. Bu işlem
    sayesinde
    Ata'nın naaşı da -diyelim bugün Lenin'in mozolesinde olduğu gibi
    -
    öldüğü günkü haliyle korunabilirdi. Ancak İslam dini, ölünün
    defnini
    şart koştuğundan,geçici tahnitin bozulması şarttı.
    Nakilden önce, bu işlem için bir komite kuruldu. O
    komite,törenden bir gün önce, Başbakan Adnan Menderes'in
    huzurunda
    Atatürk'ün tabutunun açılmasını kararlaştırdı.Tabut açılınca
    tahnit
    bozulacak ve ceset çürümeye başlayacaktı.Bir başka deyişle
    Atatürk'ün
    (mumyalanmış gibi) korunmuş naaşını son görenler, o törene
    katılanlar
    olacaktı. Atatürk'le ilgili belgesel çalışmaları sırasında o
    törene
    katılanların bir kısmıyla konuşmuştuk.Bu yazıda yer alan
    bilgilerin bir
    kısmı o tanıklıklara, önemli bir bölümü ise değerli Atatürk
    araştırmacısı Prof. Dr. Utkan Kocatürk'ün, Prof.Dr. Kamile Şevki
    Mutlu
    ile yaptığı sohbetten aktardıklarına dayanıyor.
    Ata'nın yarım asır önceki son yolculuğu, sanırım bu
    ayrıntılarla
    daha da ilginç bir boyut kazanıyor.

    Atatürk'ü son görenler anlatıyor:

    'Yüzünde iki günlük sakal vardı'
    Osman Ersoy ve Halide İntepe, 10 Kasım 1953'te
    Etnografya
    Müzesi'nde asistan olarak çalışıyorlardı. O yüzden 50 yıl önceki
    o
    töreni ve tabutun içindeki Atatürk'ü son kez görme fırsatı
    buldular.
    İzlenimlerini şöyle anlattılar:
    OSMAN ERSOY: "Sağlığında görmemiştim Atatürk'ü... Korkunç
    heyecanlıydım. Biz çalışanlar, asistanlar, memurlar sıra ile
    katafalka
    çıktık. Oldukça sararmış ve küçülmüş bir çehre... 1 - 2 günlük
    sakalı
    vardı. Kaşları fevkalade iyi şekilde fark ediliyordu."

    ' Gözleri aralıktı'

    HALİDE İNTEPE: "Tabut kapanmadan en son gittim baktım.
    Başı yana
    doğru eğikti. Yüzü hiç bozulmamıştı. Azıcık sakalları çıkmıştı.
    Hani
    insan hasret giderek ölürse, gözleri aralık kalırmış ya, öyle
    aralıktı
    gözleri... Ama bir ölü yüzü yoktu. Uyuyor gibiydi."


    Resmin Büyük Halini Görmek İçin Buraya Tıklayın


    Nefeslerin tutulduğu an...

    Tarih: 10 Kasım 1953. Mermer lahit sökülmüş, betonlar kırılmış, tabutu kaldıracak zincirli makaralar lahit salonunun tavanına yerleştirilmişti. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Meclis Başkanı Refik Koraltan, Başbakan Adnan Menderes ve devletin en üst düzeyi, tabutun çevresindeler...




     



     

    Kız kardeşinin gözyaşları




     

    Atatürk'ün kızkardeşi Makbule Atadan, başını tabuta dayıyor ve dakikalarca öyle kalıyordu. Belki çok uzaklarda, Selanik'te kalan günleri yâd ediyor; belki de ağabeyinin ruhuna dualar gönderiyordu.




     



     

    Tabut ortaya çıkıyor




     

    Lahtin üzeri tamamen açılmış, Atatürk'ün cenazesini 15 yıldan beri muhafaza eden kurşun tabut ortaya çıkmıştı




     



     

    Dinler, Anıtkabir yolunda...




     

    Türkiye'deki bütün dini cemaatlerin temsilcileri cenaze arabasını takip ediyorlar. Ermeni, Yahudi, Katolik ve Rum temsilcilerle beraber zamanın Diyanet İşleri Başkanı kortejle yürüyor.




     

    Resmin Büyük Halini Görmek İçin Buraya Tıklayın



     

    Atatürk'ün tabutu birazdan salona çıkartılmış olacak.




     

    Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Meclis Başkanı Refik Koraltan, Başbakan Adnan Menderes ve devletin en üst düzeyi tabutun çevresindeler...





     



    Tabut salonun zeminine yerleştiriliyor.




     

    Adnan Menderes birazdan 'Hanımefendi, buyurunuz' diyecek ve Atatürk'ün kızkardeşi Makbule Atadan'ı tabutun yanına götürecek...




     



     

    Mermer lâhid sökülüyor.




     

    Sonra betonlar kırılıyor ve tabutu kaldıracak olan makaralar lâhit salonunun tavanına yerleştiriliyor.




     



     

    Makbule Hanım hıçkırıklar içinde takip ediyor.




     

    Etnografya Müzesi'nden Anıtkabir'e doğru yol alan korteji, Makbule Hanım hıçkırıklar içinde takip ediyor.




     




     

    Son saygı duruşu


    Üniversite gençliği, Atatürk'ün Etnografya Müzesi'nde son saygı duruşunu yapıyor.

  6. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Ayro
    Ayro's avatar
    Kayıt Tarihi: 08/Ağustos/2005
    Erkek
    akira bunu yazdı:
    -----------------------------

    yalan. külliyen yalan. yine insanların bazı hassas duygularını okşamak istiyorlar.

    atatürk 1938' de öldü. tabutu ise 1953' açıldı. doğrudur. ancak 15 sene de bir insan bedeni çürür toprak olur. yalnızca iskeleti kalır. ne saç, ne göz kapağı, ne kahverengi bir ten, ne de bozulmamış yüz hatları kalır. kim olursa olsun, firavun hariç ölen bir insanın bedeni en fazla 2-3 sene içerisinde çürür. yok olur.

    bu naaş taşıma işlemi yalnızca iskelete dayalı bir naaş taşıma olayıdır. atatürkün yalnızca kemikleri taşınmıştır anıtkabire. diğer anlatılan şehir efsanleri ise, resmi tarihin bizlere attığı kazıklardan yalnızca bir tanesidir. inanmayın.

    -----------------------------

    aptal insna evlenenler askerler boulmadan kalıyor bilgi sıfır ya allahın yabazı.Kafanı yıkarken bilgi koymamışlar.Savaşta ölen askerler yaa evlenirken ölen insnalarda adrenalin olduğu için bedenleri çürümez.

    Bak olum en sinir olduğum şey atatürke dil uzatanlardır sınırları aşıyorsun.Birde bilgin olsa birşey demiyicem neymiş firevununmuş sadece bas git şurdan biraz bişeyler öğren.
  7. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Fikibok
    KaptaN
    KaptaN's avatar
    Üstün Hizmet Madalyası
    Kayıt Tarihi: 30/Ağustos/2005
    Erkek

    al buda cekilen tek reism biraz kötü ama idare et

    ATATÜRK Tabuttaki rek resmi

  8. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    Fikibok
    KaptaN
    KaptaN's avatar
    Üstün Hizmet Madalyası
    Kayıt Tarihi: 30/Ağustos/2005
    Erkek

    akira bunu yazdı:
    ----------------------------- fotomontaj olmasın o. yada başka bir tabu vs. birader, 15 yılda bir ceset çürümez mi ? allasen mantıklı bir şey söyle. bide bırakın artık şu öğrende gel ayaklarını. okuduk, yazıya ithafen yazdık. uzaydan yazmıyorum bunları. -----------------------------

     

     

    git biraz araştır oku bak sora gel  beyinsiz adam tama herşeye susmaya çalışlırım ama bu konuda dünya üstüme gelse tanımam defool git burdan  trih bilgisdi 0 beyni olmayan insan

  9. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    pesimistzombie
    pesimistzombie's avatar
    Kayıt Tarihi: 14/Haziran/2006
    Erkek

    firavun hariç ölen bir insanın bedeni en fazla 2-3 sene içerisinde çürür

    ---------

    firavunlar uzaylımıymış  ..


    :|
  10. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    italyan
    italyan's avatar
    Kayıt Tarihi: 03/Aralık/2003
    Erkek

    Bir bu akira denen şahıs biraz genç veya çok bilgisiz.Okuması olsa orada solüsyon molüsyon bişeyler yazıyo onları görürdü.

    1- Firavunlar çürümez çünkü içindeki organlar alınır.Özel işlemlerden geçer.

    2- Anlaşılan atatürk'ede benzer işlemler uygulanmış çünkü.Solüsyon,muşamba,talaş falan bişeyler yapılarak çürümeyi önleyici birşeyler yapılmış.İçinde yaş organlar duruyorsa çürür ama çok yavaş.

    3- Bazı Kişiler yaşarken Ruhsal işlerle uğraşarak bedenlerine bir şekilde ruhsal bir enerji yüklerler ölünce bu enerji ne azalır ne çoğalır fakat bedenin çürümesini engeller böcekleri falan uzak tutar.

    4- Peygamberlerin bedenleri toprağa haram kılınmıştır.

    5- Bazı Allah dostlarınında bedenleri çürümez.Ama bazılarının çürür.

    Çürümesi çürümemesi pek önemli değildir aslında.Sadece hırsızlık amacı ile mezarını falan kazan kişi seni öyle çürümemiş görünce tırsar.Bazı kişiler şöyle düşünür bu adamın bedeni çürümediğine göre Allah dostudur.Ona bakarsanız Firavunlarında çürümüyor ama Allah dostu falan değiller bi iki işlemle sizinde bedeniniz çürümez.


    Gerçek yoktur.Herşey yorumdur. - KKK - Düşünürseniz, acı çekersiniz. Şüphe ederseniz, delirirsiniz. Hissederseniz, yalnız kalırsınız. O yüzden koy goethe
  11. KısayolKısayol reportŞikayet pmÖzel Mesaj
    kokainman
    kokainman's avatar
    Kayıt Tarihi: 22/Ocak/2006
    Erkek
    okumuştum bu yazıyı.sanırım hürriyetteydi.şanssız insanlarız cansız bedenini dahi olsa göremedik atamızın :(

    ... sorcerer & musket ...
Toplam Hit: 12886 Toplam Mesaj: 41