




Deney (Hikaye Denemem 2)
-
TugrulBaba bunu yazdı:
-----------------------------yunus_89 bunu yazdı:
-----------------------------
Okuduk Baba
-----------------------------bi daha okuyun :D
-----------------------------bir daha okudum desem götünüzle gülmezsiniz dimi :P profesörden çok etkilendim her istenileni emirmiş gibi yerine getiriyorum :d
-
03.12.2003
Başka şehirlerden gelen katılımcılara GTH yapılanması hakkında bilgi veren bir toplantı düzenledik. Ayrıca giriş için gerekli olan 100 milyonluk meblağı yükseltip 500 milyon yaptık. Mevcut GTH üyelerinden de aradaki farkın alınacağını bildirir bir genelge yayınladık. 129 kişi bu kararın ardından ayrılacağını belirtti. Bizde yol verdik. Gelen ağam giden paşam. Zaten çok fazla kalabalık kuru kalabalıktır bana göre. Sıkı bir örgüt olmamız için bir takım düzenlemeler yapmamız gerekiyordu.
Gidenler için üzülmedim doğrusu. Herkesin kendi kararıdır.
05.12.2003
Bugün daha evvel grup olarak görüştüğümüz emekli subayların bedensel eğitim için yolladığı 6 eski subayı karşıladım. Hatıpta 10 dönüm arazi üzerine kurulu olan GTH Bedensel eğitim ve dinlenme kampına götürdüm. Bu arada genel koordinatörlük görevim gereği makamıma bir araç tahsis edildi.
Kampın genel ihtiyaçlarını ve yakın tarihte ihtiyaç duyacağımız yeni ekipmanların listesini birlikte yapmaları için kamp yöneticiliğine tayin ettiğim bir kişiyle tanıştırıp, kalacakları yerleri tahsis ettim.
Birkaç güne kadar her şey tamam olurdu. Kampın inşasına başlanmış 1-2 haftaya kadar hızla bitirilirdi. Prefabrike binalar yapılmasını istemiştim. Süratli ve güvenli.
-
Sağol Baba merakla bekliyorduk.Şimdide kampta ne olacağını merak ediyoruz:D
Not:bu da yeniden okumak isteyenler için en başından
Not:Böyle baya uzun gözüktü
DENEY
Konya Devlet Güvenlik Mahkemesi
11.02.2008
Mahkeme heyetinin başkanı aylara süren uzun bir yargı sürecinin sonunda (bütün dünya tarafından da dikkatle izlenen bir süreçti bu) kararını yazdırmaya başladı.
-Sanıkların ve müdahil avukatların verdikleri savunmalar dikkate alınarak, sanık Prof.Dr. Adnan İter’ in adli tıp kurumundan alınan psikolojik bozukluk raporu doğrultusunda iyileşinceye kadar tedavi görmesine, tedavi eden kurum ve doktorlarının öngöreceği şekilde akıl hastanesinde tecrit, tedavi süresi dolunca 1 yıl ev hapsi, devamındaki süre boyunca düzenli aralıklarla hastaneden ilgili kişilerce hazırlanan akli yeterlilik raporunun alınması ile işine iade edilmesine karar verilmiştir.
Aslında çok spontane bir başlangıç oldu biliyorum. Ama aklımda kalan en can alıcı noktalardan birisiydi bu karar. Kolay değil aylarca süren bir mahkeme maratonuydu. Gelin size en başından anlatayım tüm olayları.
Herşey beş sene evvel başladı.
17.02.2003
Tarih dersi için kampüste ismi oldukça sık anılan, ilginç bir tip olan Adnan Hoca geldi sınıfımıza. Enteresan bir üslup kullanırdı, derste iken öğrencilerle şakalaşır, bazen bizi küçük utangaçlıklara iter kendi aramızda espri malzemesi olmamızı sağlardı.
O gün yeni bir konu, yakın tarihle ilgili bir ders işleyecektik. 2. Dünya savaşı nedenleri, gelişimi, sonuçları gibi. Adnan Hoca hepimizi şaşırtmayı yine becerdi. Dersle alakası hem olan hem de olmayan bir noktadan başlangıç yaptı. Sınıfın perdeleri kapatılıp, ışıklar söndükten sonra projektörle yansıttığı bazı fotoğrafları göstermeye başladı. Sanırım bu adam bizi şaşırtmaktan zevk alıyor.
Fotoğrafların ayrıntısına girmeyeceğim ama en midesiz olan ben bile zaman zaman tiksinti ve acıma hissiyle karışık izledim. Ki bazı arkadaşlarımız kafalarını yerden kaldırmazken, kimileri sırtlarını fotoğraflara dönerek o görüntüleri izlememeye çalıştı. Fotoğrafların konusu nazi kamplarında yapılan işkencelerdi.
Sonunda slayt gösterimi bitti. Artık derse başlayacaktık. Adnan Hocanın şu sorusu oldukça akıl karıştırıcıydı:
-Hangi insan, hangi halet-i ruhiye ile bu tür şeyleri yapabilir?
Birçok varsayımlar yaptık. Konu tarihten psikolojiye hatta felsefeye kaymıştı ama tarihi anlamak bazen çetrefilli yollar izlemekle daha mümkün oluyordu. Herkes kafasına göre bir takım çıkarımlar yapıyordu ama en sonunda tüm sınıf şu fikirde birleştik:
-Azınlığın fikirlerine karşın çoğunluğun fikirleri yok sayılamaz. Bütün bu yapılanlardan tüm Almanlar sorumlu olmayacağı gibi neden bunlara göz yumulduğunu anlayamıyoruz.
Adnan Hoca bir süre düşündü. Sonra daha önceden sanki çalışılmış gibi keskin ve tek kelimeden oluşan bir cevap verdi:
-Deney!
Anlamayan gözlerle kimimiz yan sıradaki arkadaşa omzumuzu silkerek merakla baktık, kimimiz dudaklarımızı büzerek anlamadığımızı dışa vurduk. Sonunda cesaret edip sorabildik:
-Anlayamadık hocam ne deneyi?
Gözlüklerinin üstünden tüm sınıfı kıs kıs gülerek süzdü (gıcık oluyorum bu hareketine). Hoca o bilmiş tavrına devam ederek:
-Tamam, şimdi diyorsunuz ki bütün bu olanlar tüm ulusa mal edilemez. Doğru. Peki ama neden bütün bir ulus bu yapılanlara göz yumdu? İşte bu sorunun cevabını deneysel olarak açıklayacağız.
Şimdi soruyorum, bu deneye katılmak istemeyen var mı?
Bütün bir sınıf ağzımız açık nasıl bir deney yapılacağını merak ediyorduk. Doğrusunu söylemek gerekirse bu deneyin işleyiş sürecini, denek olarak kullanılsam bile sonucunu görmek için can atıyordum. Dolayısıyla bütün sınıf gibi ben de elimi kaldırmadım.
Hoca son bir fırsat verircesine bize sanki kötü bir şeyler olacakmış gibi:
-Katılmak istemeyenler, derhal sınıfı terk etsin, sene sonunda hiçbir şekilde bu dersten sorumlu tutmayacağım. Geçer not vereceğim.
Merakla burnunun üstünden kemik çerçeveli eski model gözlüğünün arkasından sınıfı süzdü. Ve o günkü dersimizin son cümlesini ekledi.
(bu aslında bütün sınıfın deneye gönüllü olduğunu, bundan tatmin olduğunu da anlamamıza yardım eden bir üslupla söylendi)
-Yarın sabah saat 07:00 da herkesi eksiksiz görmek istiyorum sınıfta. Geç kalanlar cezalandırılacaktır. Cezalar şiddete dayalıdır. Bilginiz olsun.
Ertesi gün 06:00 da kalktım. Uyku akan gözlerimden, sertleşmiş çapakları resmen kazıyarak yıkadım. Uykum açılsın diye 2 bardak dolusu kahve biraz kendime getirdi beni ama yine de otobüsü kaçırıp 7:03 de giriş yaptığım sınıfta ceza almamamı önlemedi.
Benden hemen sonra giren iki öğrenci ve benden bir dakika önce sınıfta olan bir kız öğrenci ile sınıfın önünde ayakta bekledik. Sessizlik inanılmaz boyuttaydı. Dakikalar asırlar gibi uzundu sanki. Biz biraz da ciddiyetsizce bekliyorduk ama olacaklardan da emin değildik hani. O şakacı, nüktedan Adnan Hoca gitmiş sert bir irade, despot bakışlı acımasız bir adam gelmişti yerine.
-Disiplin! Beyler. Disiplin! (uzun bir tirada başlayacakmış gibi duruyordu. Birazda tiyatral bir yanı vardı bu konuşmanın) Size dünkü ikazıma rağmen geç kalmanız disipline aykırıdır. Sizler diğer sınıflardaki öğrenciler gibi başıboşluk, vurdumduymazlık içinde olamazsınız. Bu bir lüks değil. Bu bir aşağılığın da aşağılığında böcek bilincindeki yaşam formudur. Sizler seçimlerinizin arkasında olacak basireti göstermezseniz sizinle bir adım dahi atılmayacağını kanıtlarsınız. Bu sınıfın sizden geri kalanlarının üstünlük gayretlerine, disiplin anlayışına yapılmış bu hakareti siz olsanız nasıl cezalandırırdınız bilmem, ama ben şiddete dayalı olarak cezalandırılacağınızı dün zaten ilan etmiştim.
Avuçlarımızda daha önce Adnan Hocanın elinde hiç görmediğimiz bir değneğin şakırtıları eşliğinde kızıl bir iz, yakıcı bir acı kaldı. Dersin geri kalan zamanında kafamızı yerden kaldıramadık ama anlatılanları can kulağıyla dinledik.
Son cümle:
-Sabah 7:00 da sınıfta olacaksınız. Geç kalan olursa çırılçıplak soyup on sopa vuracağım.
Hiç kimse şüphe etmedi ciddiyetinden.
18.02.2003
Hiç kimse derse geç kalmadı. Adnan Hoca da tam vaktinde sınıfta oldu. Sınıfa girdiğinde her zamanki gibi yerlerimizde sessizce oturuyorduk.
Elindeki hazırlamış olduğu ders notlarını, sonradan armut ağacından imal edildiğini öğrendiğimiz sopasını masasının üzerine koydu. Ellerini arkasında birleştirip tüm sınıfı süzdü.
Ters giden bir şeyler olduğunu herkes gibi bende sezmiştim. Lakin ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Sonunda Adnan Hoca öfkeyle:
-Saygı! Diye bağırdı. Ne olduğunu pek anlamadık ama yerimizde biraz dik olarak oturmamızı sağladı bu ses tonu.
Devam etti konuşmasına daha doğrusu bu bağırtısının ardını sakince getirdi:
-Beyler, hanımlar. Burada, bu sınıfın doğal lideri olarak saygıyı hak ettiğimi düşünmekteyim. Yanılıyor muyum? Aslında cevapsız bir soruydu. Sadece kendi söylediklerinin ikrarını ve tasdiklemesini bize yaptırıyordu böyle davranarak. Ama yine de kimse itiraz etmedi. Sözlerine devam etti:
-..Sessizliğinizi takdirle karşılıyorum. Zira saygı duyduğunuzu anlıyorum bu sessizlikten. Aynı zamanda bu sessizlik bana, sözlerimi tasdiklediğinizi söylüyor. Bazen sessizlik çok şey anlatır. (gülümsedi, ama sert bir taraf vardı bu gülümsemede bir insan üç günde bu kadar zıt bir değişim geçirebilir miydi hayret) Birden bire adeta bir deli öfkesiyle
-Ayağa kalkın aptallar! Diye haykırdı. Hepimiz istiklal marşımız okunurken durduğumuz gibi hazırol vaziyetinde fırladık. Şaşırtıcı olan taraf kimse bunu daha sonra şikayet etmedi.
-Sizler seçkin insanlarsınız. Lideriniz de öyle. Liderinizi diğer liderlerden ayıran farklardan biri de emri altındaki seçkin insanların koşulsuz bağlılığı ve limitsiz saygısıdır. Seçkin insan saygısını konuşmasıyla, bakışlarıyla, oturuşu ve kalkışıyla kısacası hareketlerinin tümüyle liderine gösterir. Bu onu seçilmiş yapar. Sandığınızın, düşündüğünüzün aksine sizin saygınız liderinizi değil sizi yüceltir. Saygı göstermek saygın ve seçkin kişiler olma yolunda atacağınız adımların ilki ve en önemlisidir.
Dersimiz boyunca benzer bir tirad sürdü. Nutkunun sonunda her nedense haklı olduğuna inanıyordum.
Günün son emri yaşadığımız yerlerin birbirine yakın olmasını sağlamamızdı. Kimse itiraz etmedi.
21.03.2003
Bugün Cuma. Haftanın son günü olmasına rağmen yaklaşık bir aydır uyguladığımız disiplinli hayat doktirini sayesinde cumartesi yada Pazar günlerinin bizim için bir anlamı yoktu. En azından benim için böyle.
Üç hafta kadar önce sabahları daha erken kalkıp iki kilometre kadar koşmaya başladım. Bu mevsimde hala havalar soğuk olmasına rağmen hiç hastalanmadım. Spor biter bitmez aynı sınıftan dört arkadaşımla birlikte tuttuğumuz evde ılık bir duş alıp kahvaltıya oturuyorum. Bu arada aynı sokakta oturan kız arkadaşlarımızın gelip hazırladığı bir kahvaltı bu. Onlar bu gibi angaryalarımızı hallederken bizde onların başa çıkmakta zorlandıkları işlerini hallederek karşılıklı menfaat ilişkisinden çok bir nevi dayanışma örneği olan hayatımızı sürdürüyoruz.
Hergün karşılıklı etüd, yemek, temizlik gibi ihtiyaçlarımızı ve günlük görevlerimizi yerine getirdikten sonra her akşam istisnasız olarak 23:00 da yataklarımıza dönüyorduk.
Komşuların zannettiğinin aksine ne kızların ne de erkeklerin aşk ilişkisi olmadı. Okulda başlayan disiplin anlayışımız sosyal hayatımızı da etkilemiş, hatta biçimlendirmişti. Herşey önceden belirlenen bir düzen çizelgesine göre ilerliyordu. Üç hafta sonra akşam yemeğinde kuru fasulye yiyeceğimizi ben dahil bizim eve gelen herkes biliyordu. Çünkü mutfak kapısında aylık yemek çizelgesini asmıştık.
Disiplin dedik ya, bu hayatımızı olumlu etkilemişti. Kızlar yada oğlanlarla ilgilenmiyor, derslerimizi derste öğrendiğimiz ve sürekli etüde derk kafamıza soktuğumuz için notlarımız yükseliyordu.
Aynı zamanda zamandan tasarruf ettiğimiz için hemen hepimiz yarım günlük işler edinmiş, memleketteki ailelerimize fazla yük olmadan ev ihtiyaçlarımızı gidermeye başlamıştık.
İşler yolundaydı. Disiplin iyiydi.
14.04.2003
Son bir aydır bizim sınıfın, okulun diğer sınıflarından belirgin biçimde önde olduğu bilgisi, hiçbirimizi etkilememişti. Sadece gururlu ve kibirli olan havamızı biraz daha pekiştirmiş oldu o kadar.
Sınıfın erkeklerinin arkasında diğer sınıflardan kızlar pervane oluyordu. Daha önce bir kızın çıkma teklifini koşulsuz olarak kabul edecek arkadaşlarımız bile kayıtsız davranarak aşk acısı çeken zavallılar bırakıyordu ardında. Sınıftaki kızların da erkeklerden pek farkı yoktu.
Önce müthiş bir talep gördük. Sonra yüz vermediğimiz için karalanmaya çalışıldı. Sınıfımıza demir bakireler sınıfı denmeye başlandı bir ara. Kulak asmadık. Bundan dolayı mıdır bilemiyorum ama kısa zamanda eski talep yerine oturduğu gibi okul dışından da etkilenip görüşmek, çıkmak isteyenler oldu. Hatta tek gecelik aşklar bile teklif edildi. Sarsılmaz irademiz ve disiplin anlayışımız çerçevesinde bu taleplerin hepsini geri çevirdik.
Ders notlarımız yükseliş grafiğini bozmuyor gittikçe üst seviyede, diğer bir çok öğrenci için tatmin edici ama bizim için yetersiz olduğuna inandığımız seviyelerde seyrediyordu.
Sosyal hayatımızda ve iş yaşantımızda da disiplinin meyvelerini topluyor babası zengin birkaç öğrenci hariç çoğu akranlarımızın hayal edemeyeceği şartlar içinde hayatımızı sürdürüyorduk.
Önceki ay üçü aynı sokakta olmak üzere bütün sınıf aynı muhitte birbirimize yürüyerek 5-10 dk. Geçmeyecek mesafelerde evler kiraladık. Mustafa isimli bir arkadaşın ayarladığı ve 6 kişinin kaldığı geniş dairenin salonunda çoğu akşamlar toplanarak ders etüdü, çalışma ve başarı çizelgeleri, gelecekte ne yapacağımız üzerine Adnan Hocanın kimi zaman dikte ettiği kimi zaman da bizim bulduğumuz fikirleri desteklediği maddeler üzerinde odaklanarak yatma saatimize kadar fikir alış verişinde bulunuyorduk. Çözemediğimiz konulara ise Adnan Hoca el atıyordu.
Onun çözümlemesiyle ortalık duruluyordu.
Adnan Hoca gerçek bir lider. Bu adam için her şey yapılır.
26.04.2003
Adnan Hocanın talimatıyla tek tip kıyafetler giymeye başladık. Okulda ve yaşadığımız çevrede biraz garip karşılandık. Yaşadığımız çevre aynı tipte giyindiğimiz için okulun uygulaması olduğu kanaatine vardı. Bundan dolayı uzamadı mesele. Ama okulda epey tuhaf sözcüklerle tarif ediliyoruz. Kara kurbağalar gibi yakıştırmaları duymazdan geliyoruz.
Elbiselerimiz hakim yakalı (kimileri sıfır yaka der, kimileri de bisiklet yaka der) boynumuza kadar düğmeli bir ceket, içte açık renkte gömleki altta yine cekette olduğu gibi siyah renkte pantolon. Çok yakıştığını düşünüyorum.
Aslında önemli olan tek tip kıyafet giymemiz ve bundan ötürü karşılaştığımız tuhaflıklar değil. Bir haftadır böyle dolaşıyoruz. Disiplin ve birbirimize olan bağlılığımız böylece daha da kuvvetlendi. Hem okuldaki bir kısım kızlar sınıfımızın erkeklerinin çok karizmatik olduğunu düşünüyorlar. Biz yine ilgisiz kalıyoruz dışarıya karşı. Ne diyordum,evet asıl mesele diyordum.
Asıl mesele dün otobüs durağında yaşandı. Gruptan telefon kartı almak için ayrılan arkadaşımıza saldıran bir grup öğrenciyle kavga ettik. Görülmeye değerdi. Ama kavga konusunda eksikliklerimizi anladığımız için çok daha şanslıyız. Adnan hocaya Mustafa isimli bir sınıf arkadaşım konuyu bugün aktardığında bizzat uzak doğu sporlarıyla uğraşan bir eğitmen bulacağını belirtti. Yakında zaten kondüsyonlu olan vücudum bu yolla daha da disipline edileceği için çok mutluyum.
29.04.2003
Bugün aikido ya başladık. Spor yaptığım için hiç hamlık çekmedim. Sarsılmaz disiplinimiz hocamızı etkilemiş olmalı ki %50 indirim yaptı. Hem de eğitim gördüğümüz salonda sadece bizim sınıfın öğrencileri var. Başka kimse yok. Daha doğrusu gelecek dersten itibaren yok.
Adnan Hoca disiplin ve aramızdaki sosyal ilişkimizden oldukça memnun. Bizim gibi bir gruba liderlik ettiği için kendisiyle gurur duyduğunu söyledi. Bu bizi çok mutlu etti.
Adnan Hoca grup içinde bir hiyerarşik sistem kurulmasına sıcak baktığını söyledi. Bu seçimi grup içine bıraktığını da eklemeyi ihmal etmedi. Bu bizim için bir rica veya temenniden çok emir telakkisiydi.
Canla başla grubumuzun daha da ileriye taşınması için liderimizin arzularını yerine getirmeyi istiyorduk.
Oy çokluğuyla grup sözcüsü seçildim. Grup lideri zaten Adnan hocamız olduğu için liderlik adaylığı söz konusu edilemezdi. Ama her ev için bir sözcü ve grup için genel sözcü olarak kıdem haritamızı şekillendirdik. Kısa sürede anlaşmazlık veya tartışma çıkmaksızın böyle bir çalışma yapmamız Adnan Hocayı etkiledi.
Hocam zaten her şey sizin eseriniz değil mi?
16.05.2003
Sene sonuna birkaç hafta kalmıştı. Bundan ötürü Mustafanın evde yaptığımız toplantıdan memleketlerimize 3 aylık tatil boyunca her ay için bir hafta olmak kaydıyla üç haftalığına gidip dönme kararı çıktı. Ve herkes sanki daha evvel fikir birliği edilmişçesine ayrılmayı istemiyordu. Herkes buradaki düzene bağlı olarak ve haklı bir sebeptir bana göre kalmayı memlekete gitmemeyi arzuluyordu. Adnan Hocamız ise ailelerimize karşı sorumluluklarımızın olduğunu, görevlerimizden birinin de bu sorumlulukları yerine getirmek olduğunu hatırlatınca her ay için bir hafta tatil fikri bizim için üzücü bir angaryadan çok mühim bir vazife olarak göründü.
Adnan Hocaya yine bu toplantılardan arkadaşlarımla grup geliştirme münazaralarında üzerinde anlaştığımız bir fikrimizi açıkladım. Konuyla ilgilenmesi bir yana, desteklemesi ayrıca sevindiriciydi.
Grubumuza katılmak isteyen başka öğrencilerde vardı. Ama biz bunun bize has bir şey olduğunu söyleyerek uzlaşmaz bir tavır sergiliyorduk. Çaresiz sırt çeviriyorlardı.
Ama bu sırt çevirmenin onları böylesine güzel bir hayat tarzından mahrum eden bizler tarafından yapıldığı gerçeğini görmemiz uzun sürmedi. Bu insanlar mademki disipline edilmiş bir hayat yaşamak arzuluyordu. Bırakınız yaşasınlar. Böylece grubumuz büyür ve kuvvet bulurdu. Seçkin insanlar çoğalırdı. Ancak grubun bir takım aktiviteler için maddi kaynak gereksinimi vardı. Bunun içinde şöyle bir formül geliştirdim.
Şöyle ki; gruba katılmak isteyen kişilerden giriş için 100 milyonluk bir ücret alınacaktı. Bu para geri iadesi mümkün olmayan bir ücretti. Oluşturulan ortak banka hesabına yatırılarak grup sözcüsü emrinde biriktirilecek bir paraydı bu. Çeşitli aktivitelerde kullanılmak için biriktirilecekti. Parayı yatıran kişi eğer bir haftalık deneme sürecinden başarılı olarak geçerse grupta kalıcı olacaktı. Geçemezse verdiği ücret bizde kalacaktı zaten sorun yoktu. Bunu peşinen kabul ettiğini yazan bir kağıt imzalatarak olayı resmileştirdik.
Dediğim gibi Hocamız bununla çok ilgilendi ve destekledi. Beni ve arkadaşlarımı öven sözler sarfetti.
Gururlandım.
20.05.2003
Üç gün önce aldığımız karar uyarınca okuldaki fısıltı gazetesinin kulağına kar suyu kaçırdık. Kimseyle muhatap olmayan bizler için kolay değil gibi görünse de aslında çok basit bir şeydi. Anlatayım.
Herkesle senli benli muhabbet kuran kantinci Hüseyine artık aramıza başka öğrencileri de alabileceğimizi bizim kızlardan Aslıya söylettim. Ve sadece bu cümle ile o akşam evimize birkaç ziyaretçi geldi.
İlk ziyaretçi Ali isminde şişman bir çocuktu. Çiçek bozuğu bir suratı vardı. Meymenetsiz herifin teki imajı çizdi kafamda ama denemekten bir şey çıkmaz (bunu yüzüne karşı söylediğimde biraz bozuldu) diyerek gerekli kağıdı imzalattık.
Kağıttaki yazılanlar şöyleydi:
Bu belge ile dahil olduğum gruba 100.000.000 Türk Lirası olan bedel karşılığı ödeme yaptım.
Yukarıda belirtilen meblağ üzerinde, grup tarafından yazılı ya da şifaen bildirilen şartlara uymamam durumunda hiçbir hak talep etmediğimi belirtir, grup lideri, grup sözcüsü ve ev sözcülerinin emri altında disiplin edilmiş bir yaşantıya bürüneceğimi taahhüt ederim.
Ayrıca evlerde grup lideri ve benim yani grup sözcüsünün gündem emirlerinin bulunduğu birer tablo asılıydı, ki herkes harfiyen uyardı bu tabloya.
İlk 8 adayı aramıza kabul ettik. Ama bu bize yeni bir sorunumuz olduğunu hatırlattı.
Daha geniş evler bulmalıydık.
6.05.2003
Aramıza yeni katılanların sayısı ilk günden bu güne kadar 29 kişiyi bulmuştu. Fakat, 11 kişi daha üç gün dolmadan ayrılmıştı. Şartlara dayanamamıştı. Diğerleri ise inatla yeni yaşantılarına adapte olma savaşı veriyordu.
En çok zorlananlar yalaka tabir ettiğimiz sürekli şamata peşindeki arkadaşlardı ki zaten bir çoğu tutunamadı. Hayret verici olansa okulun en zibidi çocuklarından birisi olarak gördüğüm Tolga isimli çocuk hırslı bir şekilde verdiğimiz çalışma emirlerine uyuyor, ortamın (ona göre) sıkıcı havasından şikayet etmeden azimle ortak hedeflerimize doğru yürüyordu. Ayrıca kurtarması gereken iki ders için Kerem ve Mahmutun faydasını da gördüğünü belirtmeden geçemem.
Son altı günde büyük bir şans eseri Mustafanın evinin bulunduğu apartmanda bir daire boşaldı. Hemen orayı tuttuk. Hem de ucuza kapattık denebilir. Aslında öğrencilere ev vermeye korkan ev sahibi, evi bizim tutacağımızı öğrenince seve seve verdi evini. Çünkü hayatımızın yön veren olmazsa olmaz tabusu disiplin, ev kiramızı ödeme konusunda da kendini gösteriyordu. Evlerde gürültü yapmıyor, çoğu erkek öğrenci gibi karı kız atıp içki kumar alemi çevirmiyorduk. Hal böyle olunca mahallenin takdir toplayan öğrenci çocukları oluvermiştik birkaç ayda.
Tabi ki bunun baş mimarı Adnan Hocamızdı. Önünde saygıyla eğilmek gerekirdi bu adamın.
16.07.2003
Günler sanki yavaş ilerliyor. Bir haftalık aile ziyaretinden bugün döndüm. Çok mutlu oldular. Ama apar topar geri gelmeme mana veremedi ailem. Disiplinli ve iradeli duruşum onları da etkiledi. Özellikle babam “asker gibi olmuşsun” diyerek takdirlerini belirtti.
Bir miktar para verdiler. Ama para ihtiyacım olmadığı için kabul etmedim. Lakin ısrarlarım fayda etmedi. Kişisel banka hesabıma yatırıldı bu para.
Şu tatil hadisesinin bitmesini dört gözle bekliyorum.
Yinede tatil olmasına rağmen, Adnan Hocamız bizimle ilgileniyor, eksikliklerimizi tamamlıyor düştüğümüz küçük hatalardan bizi arındırıyordu. Şahsi bir fikir olan, yaz kampı düşünceme olumlu baktığını belirtti. Bunun üzerinde tüm grup olarak çalışmamız gerektiğini, detaylarını tamamlamamızı söyledi.
15.09.2003
Nihayet bugün okullar açıldı. İşin sevindirici tarafı bu. Yalnız üzücü olan yanı ise bu yıl okulda son yılımız.
İlk günden grubumuza katılmak isteyen onlarca kişiyle görüşmek zorunda kaldım. Mustafa ev sözcüsü idi onu yardımcı tayin ettim. Ayrıca kızlardan da Ece yi tayin ettim ki, katılmak isteyen kızlar rahatça sıkılmadan konuşabilsinler.
Sanırım imzalattığımız belgeyi fotokopiyle çoğaltmamız gerekecek.
Okula yeni gelen çömezlerin bizim gruba şaşkın şaşkın bakışları ise görmeye değerdi. Alt sınıflar içinde bir oluşum başlatmamız zaruriydi.
Bunu da başardık. Gruba geçtiğimiz yarıyıl dahil edilen Osman isimli çocukla detayları görüştüm. Adnan Hocamızın onayıyla onu üçüncü sınıfların sözcüsü olarak tayin ettim. Bana bağlı olarak benim emrimde çalışacaktı.
Okulumuz kampus içinde bir numara olacak. Bunu hissediyorum.
03.10.2003
Okul içindeki disiplinli hayat temeline dayanan grubumuz çığ gibi büyüdü. Şimdilik bulabildiğimiz kadar yakın mahallelerden evler kiraladık. Sarsılmaz bir disiplin için, sosyal ilişkilerimizin sıkılaşması için kısa aralıklarla toplantılar yapmamız gerekirdi. Grubun kalabalıklaşan sayısından dolayı evlerin salonları yetmez olmuştu. Havalar da soğuduğu için parklarda akşamları bir araya gelmek iyi bir fikir gibi durmuyordu. Bunun yerine bir düğün salonu ile anlaştık. Her pazartesi (pazartesi olduğu için oldukça ucuz oluyor) toplantılarımıza orada devam ediyoruz.
Ama bu mesken konusu kafamı çok meşgul etmeye başladı kısa zamanda çözüm bulmalıydık.
07.10.2003
Okuldaki ünümüz, tüm kampüse sıçramış artık okul dışından da katılmak isteyen talebeler koşup geliyordu.
Herkesi kabul ediyor bir haftalık deneme sürecinden sonra ya aramızdan ayırıyor, ya devam et diyorduk. Tabi kendiliğinden ayrılanları hiç saymıyorum. Sayımız oldukça kabarmıştı. Banka hesabı da öyle.
Lakin gelen paranın tek kuruşuna dahi dokunmamıştık. Her türlü harcamayı mevcut işlerimizden kazandığımız paralarla yaptığımız gibi, ıvır zıvıra para harcamadığımız için bir miktar şahsa özel paralar da biriktirebilmiştik. Aklımdaki projeyi önce ev sözcülerine açtım. Evlerde, kendi astları ile görüşmeleri ve bir karara varmaları için bir hafta mühlet verdim.
Projem, küçük bir apartman satın almaktı. Bankada 17.6 milyar para birikmişti. Şahsi param olarak, 1 milyar 235 milyonum vardı. Benim gibi herkes katkı sağlarsa 3 yada 4 katlı eski, kenar mahallerde bir apartman almamız mümkündü.
Konuyu Adnan Hocaya iletmeden önce gruba ilettiğim için içimde bir kuşku var ama hadi hayırlısı.
17.10.2003
Bütün evlerden olumlu yanıt geldi. Lakin hesap edemediğim bir sorun sayısal çokluğumuzdu. Bir apartman en iyi tahminle 4 daire. Yine en iyi tahminle 2 oda bir salon. Hadi 4 daireyi tamamen ranzalarla , şu 3 katlı olan ranzalarla donatsak bu apartmana en fazla 150 kişi sığabilirdik. Sanırım olmayacak bir hayal. Yinede Adnan Hocaya konuyu iletmeliyim. Onun aydınlatıcı bir fikri muhakkak olacaktır.
18.10.2003
Adnan Hocaya evlerden gelen haberi ilettiğimde önce şaşırdı. Sonra benimle birlikte bir hesap yaptı.
Toplam 33 milyar kadar paramız vardı. Bununla eski dökük bir apartman ucu ucuna alınabilir biraz borçlanarak üstünü bir iki ayda ödeyebilirdik. Ama Grubun kalabalık yapısına müsait olmazdı. Herkesin bir arada kalabilmesi imkansızdı.
Adnan hocam bu konu üzerinde bizzat çalışacağını söyleyerek kafamdaki soru işaretlerini kaldırdı.
İyi ki bu adam var.
01.11.2003
Bugün Adnan Hoca çağırdı beni. Geçen hafta, okullar açıldığında üstün gayretleri ile çalışmalarıma yardımcı olan Mustafa ve Eceyi, bana yardımcı tayin etmişti. Ayrıca Osman ve Olcay isimli arkadaşlarda okulun alt sınıflar sözcüsüydü. Diğer okulların sözcüleri de geldi. Toplam oniki sözcü ve iki yardımcım ile 14 kişiydik. Grubun tam sayısı ise 1600 kişiyi bulmuştu neredeyse.
Adnan Hocamız bize bir projeden bahsetti. Çeşitli iş adamlarından oluşan bir çevrenin desteğinden. Bu desteği alabilmemiz için, grubun resmi faaliyet planının olması, belirli bir amaç olması ve en önemlisi gruba bir isim bulmamız gerekmekteydi. İlk ikisi zaten vardı. Sadece düzenlenmesi gerekiyordu. Ama üçüncü istek biraz kafa karıştırıcıydı. Ne gibi bir isim bulabilirdik ki?
03.11.2003
Gruba isim teklifi için bütün evlere dağıtılacak bir genelge yayınladık. Herkes az çok kafasındaki ismi paylaşsın diye. Kimbilir belki uygun bir isim bulabilirdik.
Çok uçarı, zaman zaman güldüren zaman zaman kızdıran isimler ortaya çıktı. Güzel isimlerde yok değildi.
Mesela, “irade ve idare” hoş gelmişti bana. Ama “Gençlik tugayı” biraz uçarı geldi itiraf etmeliyim ki.
Adnan Hocamıza tüm sözcülerin ortak beğenilerinden oluşan birkaç isim götürdük.
Onun seçimi hiçbirinden yana olmadığı gibi hepsini betimler nitelikte oldu.
Artık grubumuzun adı: “ Genç Türkler Hareketi”
06.11.2003
Bugün Adnan Hocamız beni sevinçten göklere uçuracak bir haber vermek için çağırdı.
Birkaç işadamı çalışmalarımızı takdir edip grubumuza yani GTH ye hibe edilmek üzere 3 tane apartman dairesi almışlar. Aynı apartmandan 2 daiere de biz biriktirdiğimiz paralarla alıp artık bir vakıf statüsüne girmiş olan grubumuzun envanterine kayıt ettik. Apartman henüz yeni inşa edildiği için çarçabuk alıp yerleşmeye başladık. Ayrıca boş daireler mevcuttu. Ucuza kiralayarak tüm grup olmasa da büyük bir kısmını burada bir araya getirebilirdik.
Bu kadar kısa sürede destek bulabileceğimiz aklıma gelmezdi ama, doğru insanlar olduğumuz gerçeğini fark ettikleri için o iş adamlarına minnet duydum.
Tabi ki söyleyene değil söylettirene bak diye bir laf vardır ya o hesap, Adnan Hocamızın emeği ve gayreti tartışılmaz.
13.11.2003
Bugün oturduğumuz apartmandan bir daire daha satın alındı. Hibe eden bir iş adamı tarafından. Aynı iş adamı GTH toplantıları için bir spor salonu kiraladığını, 1 yıllık kirasının peşin ödendiğini haber verdi. Helal olsun be. Doğru ata oynayan ileri görüşlü insanları severim. Bu adam bulunduğu konumu hak eden birisi bana kalırsa.
Unutmadan, Adnan hocamız çok çok önemli birkaç kişinin bizimle görüşeceğini geleceğimiz için mühim olduğunu söyledi. Ne zaman görüşeceğimiz hakkında ise spesifik bir “birkaç güne kadar” betimlemesi yaptı.
Biraz kuşku uyandırıyor.
22.11.2003
Bugün birinin emekli bir subay olduğunu öğrendiğim 4 kişiyle toplantı yaptık. Adnan Hocamız, 19 sözcü ve ben genel koordinatör (4 gün önce gth genel koordinatörlüğü görevine getirildim) bu toplantıda hazır bulunduk. Toplantının sonucunda bu 4 kişilik grup bize mali destek sağlayacakları sözünü verdi. Ayrıca Kayseri Tomarza da veya yakın olmasını tercih edersek Konya hatıp ta 10 dönümlük etrafı çitlerle çevrili bir arazi hibe edeceklerinin altını çizdiler.
Genel koordinatör olarak ben ve diğer sözcülerin seçimi Konya Hatıptan yana oldu. Ayrıca Oturduğumuz apartmandan 3 daire daha envanterimize işlendi.
Çok mutluyum. Kendimi çok güçlü hissediyorum.
30.11.2003
2 Gün önce Hatıptaki araziye birkaç müştemilat ve yönetim binası yapılması emrini verdim. Ayrıca bir takım eğitim parkurları ve dinlenme alanı gibi düzenlemeler için mimarlık mühendislikte okuyan bir arkadaşımızı projenin başına tayin ettim. Gerekli harcamalar için bankada yüksek meblağda bağış parası vardı. Sorun yoktu her şey rutin ilerleyişindeydi.
Okuldaki şöhretimiz kampüsü etki altına almıştı. Bu beklenmedik bir olay değildi. Ama başka kampüslerden de talepler benzer nitelikte örgütsel yapılanmalar kurulmaya çalışılıyordu. Ama benzer nitelikte örgütsel faaliyetleri başarısız oluyordu. Eninde sonunda bize katılmak için başvuru yapacaklardı. Bunu bekliyordum doğrusu. Bakalım önümüzdeki günler ne gösterecek.
03.12.2003
Başka şehirlerden gelen katılımcılara GTH yapılanması hakkında bilgi veren bir toplantı düzenledik. Ayrıca giriş için gerekli olan 100 milyonluk meblağı yükseltip 500 milyon yaptık. Mevcut GTH üyelerinden de aradaki farkın alınacağını bildirir bir genelge yayınladık. 129 kişi bu kararın ardından ayrılacağını belirtti. Bizde yol verdik. Gelen ağam giden paşam. Zaten çok fazla kalabalık kuru kalabalıktır bana göre. Sıkı bir örgüt olmamız için bir takım düzenlemeler yapmamız gerekiyordu.
Gidenler için üzülmedim doğrusu. Herkesin kendi kararıdır.
05.12.2003
Bugün daha evvel grup olarak görüştüğümüz emekli subayların bedensel eğitim için yolladığı 6 eski subayı karşıladım. Hatıpta 10 dönüm arazi üzerine kurulu olan GTH Bedensel eğitim ve dinlenme kampına götürdüm. Bu arada genel koordinatörlük görevim gereği makamıma bir araç tahsis edildi.
Kampın genel ihtiyaçlarını ve yakın tarihte ihtiyaç duyacağımız yeni ekipmanların listesini birlikte yapmaları için kamp yöneticiliğine tayin ettiğim bir kişiyle tanıştırıp, kalacakları yerleri tahsis ettim.
Birkaç güne kadar her şey tamam olurdu. Kampın inşasına başlanmış 1-2 haftaya kadar hızla bitirilirdi. Prefabrike binalar yapılmasını istemiştim. Süratli ve güvenli. -
herşey para olmuş iimi :|
o değilde olay iyice amerikan pastası beta house'a döndü iş :D
-
Baba devamı?
-
yazarım yarın falan. şimdi başka şeylere bakıyom :)
-
baba büyüksün... devamını sabırsızlıkla bekliyürük...
-
Tebrik ederim.
Gerçekten güzel yazıyorsun..
Eğer ayrıntılara falan girersen; roman türü gibi birşey oluşturabilirsin..
-
Bu GTH ile Genç Sivilleri mi anlatıyon hoca nabıyon? :)))
İyi gidiyosun da, bu ne oluşumu böyle amacı falan açıklanmamış? Böyle üç beş öğrenci toplanıp sadece bir araya gelmek ve derslerinde başarı sağlayıp okul hayatını disipline etmeye çalışan bir grup oluşturup, birden bire nasıl 1600 üye (ayrılanlar vs. de var) bulup milletten karşılıksız para toplayıp, işadamlarından daireler ve arsa falan alıyolar?Bir de olayın en başına dönersek; bi deney yapılıyor, bütün bu olanlar yalnızca Adnan Hoca'nın Naziler'in nasıl bu kadar acımasız olabildiğini göstermesi için mi? Amma uzun soluklu bi deneymiş, hocanın ömrü yetmeyecek bu deney için. (zaten kafayı yemiş bi deney uğruna) :)))
-
Şöyle özetleyim. Şimdi tarih dersi alan bir sınıf var. Hocaları deneysel çalışmaları seven acayip bir tip.
Nasıl olurda koca bir millet yapılanlara ses çıkarmaz sorusunun yanıtını almak için deneye başlıyorlar.
Lakin ipin ucunu kaçırıyorlar. Sonrasında bu işe iyice şartlandırıyorlar kendilerini.
Dikkat ederseniz günlük sahibi (anlatıcı diyelim isim koyamadım ona ahmet mehmet diye) Başta hocasının bazı hareketlerine
gıcık olduğunu söylerken sonra bu adamı olmazsa olmaz bir yere getiriyor. Hocanın ismini bilinçli olarak seçtim.
Yalnız bizdeki adnan oktarla uzaktan yakından alakası yok.
Şimdi bunlar ders mers derken hocaları bir takım bağlantılarını kullanarak bazı güç sahibi insanlarla iletişim kuruyor.
Onların maddi desteğini alarak grubun daha da kuvvetlenmesini sağlıyor.
Grubun sayısal anlamda gücü başka illerdeki kampüslerden yapılan üyeliklerle sürekli artıyor. 1600 falan komik bir rakam yani. Rakam oldu 5000-6000.
Şimdi girişte alınan bir para var. Ayrıca gruba dahil olduktan sonra insanlar çalışmaya para kazanmaya falanda başlıyorlar. Hem okul hem part time işler felan.
Eğlence karı kız muhabbeti de olmadığı için birikim yapıyorlar. Bu birikimlerinide sürekli grubun banka hesabına aktarıyorlar.
Çünkü gruba ölümüne bağlılar. Bir de ilk katılanlar imtiyaz sahibi oldular. O ilk başlayan sınıf. Onlar yönetim olarak iş başında.
Adnan hoca öl dese ölürler, uç dese uçarlar, sıç dese sıçarlar.o derece. Bide çok pis aikido falan yapıyorlar.
Sürekli beden eğitimi cart curt.
Ayrıca maddi destek sağlayan işadamları falan var.
Bunlar niyeti bozmasın. Korkuyom valla. :)